Ülkedeki çeteleşmelerin son örneklerinden olan ‘Yenidoğan Çetesi’ davası devam ederken, ana akım medya yaptığı haberlerle hakikat sorgusuna girmiyor, iktidarı ve sistemi onaylamaya devam ediyor
Türkiye’de mafya düzeninin bir sonucu olarak her gün farklı isimlerle yeni bir çete oluşuyor. Son olarak Türkiye’deki sistemin çökmüş olduğunu, mafya düzeninin aslında devletin içerisinde yer aldığını gördüğümüz bir çetenin daha varlığından haberimiz oldu: Yenidoğan Çetesi.
İstanbul’da bebekleri Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) ve başka farklı yöntemlerle kazanç sağlamak için önceden anlaştıkları özel hastanelerin yoğun bakımlarına sevk edip ölümlerine neden oldukları ortaya çıkan ‘Yenidoğan Çetesi’ yalnızca yargılananlardan ibaret değil. Çete aslında sağlık sisteminin gelmiş olduğu noktaya da turnusol oluşturuyor.
Sendikaların, sağlık emekçilerinin yıllardır kamuoyunu ve yetkilileri uyarmasına rağmen; Sağlıkta Dönüşüm Programı, doğrultusunda hastaneler ticarethanelere, hastalar ise müşteriye döndü, sağlık sisteminde de çeteleşmenin oluşmasına zemin hazırlandı.
Yargılanmaya başlayan ‘Yenidoğan Çetesi’nin basında nasıl yer aldığını Jinnews’ten Nazlıcan Nujin Yıldız derledi ve değerlendirdi. Ana akım medyanın ise bu olayda iktidardan bahsetmemesi ve sağlık sistemine eleştirel bakmaması dikkat çeken konulardan oldu.
Bakanlığın sorumluluğu görülmedi
Yandaş medya çeteye dair haberlerinde genel olarak Sağlık Bakanlığı’nı aklamaya ve bu çetenin çökertilmesi için ne kadar çalıştıklarını anlatmaya çalıştı. Bakanlığın bir çeteyi “çökertmeye” çalışması veya çökertildikten sonra özel hastanelerde denetim yapması, kimi hastanelerin kapatılması, var olan sistemin ne durumda olduğunun göstergesi oldu. Yenidoğan Çetesi’nde baş sanık olarak bilinen Fırat Sarı, aslında durumu açıkça ortaya koyarak, “İstanbul’da tüm özel hastanelerde işletme var. Bu sistemi ben keşfetmedim, benden önce de vardı” savunmasını yapmıştı. Savunma benzer çeteler olduğuna işaret ederken; ana akım medya, bakanlığı ve soruşturma savcısını alkışlamaya devam ederek bu duruma dikkatleri çekmedi.
Örneğin; Yeni Şafak’ın konuya dair bir haberinde yer verdiği başlık şöyle: “Yenidoğan çetesi savcısından yeni paylaşım: Çocukların süper kahramanı oldu”. Onca bebek yaşamını yitirmişken, ana akım medya birkaç kişinin yargılanmasını müjde olarak verdi ve soruşturmayı yapan savcıyı da “çocukların kahramanı” ilan etti.
Yeni Şafak bununla da kalmayarak, manipülasyonların ve sansasyonun peşine düştü. Yeni Şafak’ın konuya dair bir başka haberi ise şu şekilde: “Ahmet Özer, Yenidoğan Çetesi’nin Esenyurt Belediyesi ‘ayağına’ dokunmamış!”. Ülkede olup biten ne varsa, sorumlu tutulacak ilk yer iktidar ve bakanlıklar olması gerekirken, yandaş medya odağı iktidardan oldukça uzağa çevirmeye devam etti. Bu haberle Ahmet Özer’in tutuklanmasını ve belediyeye kayyım atanması meşrulaştırılmaya çalışıldı.
Şirketten örgüt yaratma çabası
Medyanın bir başka sansasyon yaratma çabası ise toplumda oluşan “örgüt” fobisini kullanmak oldu. Yenidoğan Çetesi’nin adı “örgüt” koyuldu ancak yaşanan şey bir işletme idi. Yine haberde yer alan başlık şöyle: “Yenidoğan çetesi’nin örgütsel şeması ortaya çıkarıldı: İşte örgütün tepe ismi ve yöneticileri”. Haberde örgütün kimler tarafından oluşturulduğundan tutun da nasıl çalıştıklarına dair türlü detaylara yer verilmiş. “Örgüt” denilen mafyatik düzen işletmelerine dair sanık Fırat Sarı ise “Sonuçta orası da bir işletme, para kazanmak istiyor. Yenidoğan gibi yerlerde personel bulmak zor oluyor. Hemşirelerin maaşlarında sorun var. Maaşlar asgari ücretin biraz üzerinde” ifadelerini kullanmıştı.
Tık odaklı habercilik
Bakanlıkların, iktidarın sorumluluğunun konuşulacağı yerde yandaş medya, olayın magazinsel boyutunu irdeleyerek, “Tık odaklı haberciliği” yine toplumun karşısına çıkardı.
Haber başlıklarında “ağızları açık bırakan sözler”, “kan donduran ifadeler”, “Fırat Sarı bakın ne için para veriyormuş! Yersen!”, “Bakın kimi suçladı”, “Çete başı Fırat Sarı’nın taktiği mahkemede anlatıldı: Başka hastanede ölenler…” gibi ifadeler kullanıldı.
Basının hakikat görevi
Yani Yenidoğan Çetesi’ne operasyon yapılması, kimi hastanelerin kapatılması, faillerin mal varlıklarına el konulmasıyla sorunun çözüldüğünü düşünmek buz dağının görünen kısmını görmek olacaktır. 1980’li yıllardan beri Türkiye dâhil birçok ülkede “paran yoksa sağlık hizmeti de yok” diyen bir sistem izleyen iktidarların ve sağlık bakanlarının aslında bahsedilen “örgütün” ya da “çetenin” en başında yer aldığı sorgusunun yapılması basının en önemli görevlerinden biri. Ancak, ortada insanlık açısından suç varken sistem işleyişi sorgulanmıyor. Çeteyi “çökertmekle” övünenler hakikat haberciliği yapan Özgür Basın’a saldırmaya devam ediyor.
HABER MERKEZİ