Hicri İzgören
Onca hengamenin arasında kimi şeyler görülmüyor, gözden kaçıyor. Basın üzerindeki onca baskıya rağmen yeni yasaklar, kısıtlamalar getiriliyor.
Cumhurbaşkanı imzasıyla Basın ve Yayım Faaliyetleri başlıklı bir genelge yayımlandı. Resmî Gazete’de 29 Ocak 2022 tarihinde yayımlanan genelgede bazı televizyon kanallarının özellikle yabancı içerikleri uyarlayarak yayımladığı programların “toplumun temel değerlerine aykırı unsurlar taşıdığı” ve bu yapımlara karşı “tedbir alınacağı” ifade edildi.
Bu genelge ile medya ve basın özgürlüğü üzerinde sansür ve yahut otosansürü amaçlayan, temel hak ve hürriyetleri engelleyici mahiyetin bulunduğunu belirten Diyarbakır Barosu bu genelgenin iptaline ilişkin dava açtı. Baro iptal dilekçelerinde genelgeyi, “özgürlüklerin özüne dokunma riski taşıyan, kanunilik ve belirlilik ilkesine aykırı” olarak tanımladı.
***
Bu ülkede muhalif gazetecilere, aydınlara yönelik saldırılar, tehditler, gözaltılar ve tutuklamalar, kimsenin yabancısı olduğu bir konu değil artık. Gerçeği yazmaya çalışan gazeteciler ve özgür basın üzerindeki baskılar hiç eksik olmadı. Bu tür uygulamalar günlük yaşamın bir parçası haline geldi.
Türkiye’de halihazırdaki yasalar, gazeteciler ve basın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duruyor zaten. Basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki en büyük engelin zaten var olan yasalar olduğu biliniyorken, bunun da ötesinde yeni yasaklar getirilmeye çalışılıyor.
Yerli ve uluslararası basın kuruluşlarının hazırladığı raporlar durumun vahametini gözler önüne seren nitelikte:
En son verilere göre -29 Ocak 2022 tarihi itibarıyla- Türkiye’de en az 59 gazeteci ve medya çalışanı tutuklu veya hükümlü olarak cezaevinde bulunuyor.
Xwebûn, Yeni Yaşam ve Gazete Alınteri’nin internet sitelerine erişim engelleniyor.
Twitter, kullanıcıların paylaştığı içeriklerin kaldırılması için hükümetlerden gelen talep sayıları baz alındığında en fazla talepte bulunan hükümetler sıralamasında Türkiye, Japonya ve Rusya’nın ardından üçüncü sırada yer alıyormuş.
***
Tüm medyayı denetim altına almak ve bu sayede halkı yalanlarına inandırmak eski bir yöntemdir ve Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels’ten mirastır: “Bana vicdansız bir medya verin size bilinçsiz bir toplum yaratayım.”
Hal böyleyken, yani yargı siyasetten bağımsız, medya yargıdan bağımsız, gazeteciler güç odaklarından bağımsız değilken gerçekleri yazmaya çalışan gazeteciler ve yazarlar hakkında davalar açılıp yargılanırken, sesi çıkmayan kimi gazeteciler işin ucu kendilerine dokunmaya başladığında basın özgürlüğü savunucusu kesilirler. Özgürlük bir bütündür ve bir bütün olarak, herkes için savunulması gerekir.
Bilindiği gibi basın özgürlüğü, Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ilan edilen ve birçok ülke tarafından kabul edilen bir haktır. Bu özgürlük yalnızca gazetecilere özgü, onların hak ve hukuklarını koruyan bir kavram olarak algılanmamalı. Bu hak gazetecilerin, yazarların, düşünenlerin, aydınların haklarını teminat altına almakla kalmayıp, halkın olan bitenlerden haber alma hakkının teminatı olarak kabul edilmelidir.
AİHM istatistiklerine göre de Türkiye, geçen yılda da ifade özgürlüğünü en çok ihlal eden ülke olmuş. Bu bir ülke için utanç kaynağı olmalıdır.
Düşünce ve anlatım özgürlüğünün ilk aşaması, düşüncenin serbestçe oluşumu ve gelişimi için gerekli ortamın hazırlanmasıdır.
Devleti devlet yapan fonksiyonlardan biri de siyasi otoritenin kendi görüşünün dışına taşan görüşlerin de seslendirilmesine olanak sağlamaktır. Bugün iktidar görüşünün dışına taşan düşünceler koruma altına alınmadığı gibi yeni yasaklar getiriliyor.
Her yasak, her uygulama baştakilerin iktidar ömrünü uzatma ve karşı durana gözdağı verme ve sindirme amaçlıdır.