Türkiye’de arz fazlası üretim kapasitesine rağmen enerji yatırımları sürüyor. AKP tarafından çok boyutlu olarak desteklenen termik santrallerin yarattığı kirlilik ise büyük bir halk sağlığı sorunu
Yusuf Gürsucu
Türkiye’de termik santrallerle ve özellikle kömürden elektrik üretimi için devasa büyüklükte yatırım planları yapıldı ve bunların birçoğu gerçekleşirken halen termik santrallerde iktidarın ısrarı sürüyor. Türkiye dünyada Çin ve Hindistan’dan sonra termik santrallerden vazgeçmeyen üçüncü ülke. Kömürlü termik santrallerin Türkiye’de bugünkü toplam gücü taş kömürü, linyit ve asfaltit olmak üzere 11 bin 313.1 MW’tır. İthal linyitle çalışan termik santrallerin toplam gücü ise 8 bin 986.9 MW iken toplam kömürlü santrallerin enerji üretim gücü 20 bin 300 MW seviyesindedir. Türkiye’nin toplam enerji gücü ise 94 bin 801 MW’a ulaşmış durumda. Kömürlü santrallerin toplam güç içindeki payı ise yüzde 22 düzeyinde. Doğalgazla çalışan santrallerin toplam üretim gücündeki payı ise yüzde 28.4 MW’tır.
Yüzde 53.7’si kirli
Yaşamımız, soluduğumuz hava, tarım alanları, sular ve diğer tüm canlıların yaşam hakkı bu kirletici santrallerle elimizden alınmaktadır. Doğalgaz çevrim santralleri de kömürlü santraller gibi partikül salımı az olmasına karşın en az kömürlü santraller kadar yaşamı zehirlediği bilinmektedir. Toplam üretim gücüne JES’leri, biyokütle santrallerini, fuel-oil gibi kirletici santrallerin yüzde 3.3 seviyesindeki gücünü de eklediğimizde toplam gücün yüzde 53.7’sinin yaşamı kirleten santraller olduğu ortaya çıkmaktadır. 94 bin MW’ı aşan enerji üretim gücüne karşın Türkiye’de bu gücün büyük bir bölümünün kullanılmıyor olması ise manidar bir duruma işaret etmektedir.
Halka yok şirkete çuvalla!
AKP iktidarı ihtiyaç olmamasına karşın destekleyerek kurdurduğu santrallerde ‘üretilmeyen’ enerji için şirketlere, aynen kullanmayanlarından dolaylı ödeme yaptığı köprüler ve otoyollar ile şehir hastaneleri gibi, enerji şirketlerine de üretmedikleri enerjinin parasını ödüyor. Bu yapılan ödemeler ise halktan toplanan vergilerle yapılırken, enerji borcu nedeniyle binlerce yurttaşın elektriği kesilip icraya veriliyor. Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) tarafından yaklaşık 3 yıldır her ay 150 milyon lira ile 250 milyon lira arasında bir rakam, adeta bir haraç gibi doğalgaz santralleri, kömürlü termik santraller ve HES şirketlerine ödeniyor. Pandemi döneminde işçiyi, köylüyü ve esnafı açlığa mahkûm eden iktidar, aynı pandemi süreci içinde enerji şirketlerine üretmedikleri enerji için milyonlarca parayı halktan alıp şirketlere naklediyor. TEİAŞ, 2020 yılının Kasım ayı için kapasite bedeli ödeme listesini 2020 yılının son günü açıklarken rakamlar dudak uçuklatan seviyede.
Kasımda 166 milyon lira
Kasım ayı için ödeme yapılacak olan 45 adet hidroelektrik, kömür ve doğal gaz yakıtlı santrallerinin patronlarına TEİAŞ tarafından toplam 166.417.879,13 TL ödeme yapıldı. En yüksek ödeme yapılan ilk üç santral; Soma-B Termik Santrali 10.489.734,64 lira, Kemerköy Üretim Tesisi 10.012.928,52 lira ve Yatağan Termik Santrali ise 10.012.928,52 lirayla dikkat çekiyor. AKP iktidarı enerjide büyüyor olmayı allayıp pullayarak açıklarken, aşırı arz fazlası enerji üretim gücü ortaya çıkmış durumda. Aşırı enerji üretim kapasitesini ortaya çıkaran politikalar sürerken, enerji şirketlerini niçin beslediği konusunda ise iktidardan bir açıklama yapılmıyor. TEİAŞ tarafından yapılan tek açıklama olan ‘yedek enerji gücü’ iddiasına sarılan iktidarı veriler yalanlıyor. İktidarın, Türkiye’de kullanılan enerji için gerekli olan gücün 18 bin ila en fazla 30 bin MW sınırını geçemiyor olması yedek enerji söyleminin boş bir iddia olduğunu ortaya koymaya yetiyor.
‘Görünmez katil’
Bu soygun sürecinde halkın cebinden alınıp şirketlere taşınan paralar dışında termik santrallerin neden olduğu sağlık faturası ise kamusal harcamalarda büyük bir yük oluştururken, bu yükü ödemek yine halka düşüyor. Türkiye’de termik santrallerden kaynaklı ciddi düzeyde hava kirliliği yaşanıyor. Solunum hastalıkları uzmanları termik santralleri ‘görünmez katil’ olarak adlandırırken, toplum sağlığını tehdit eden en önemli sorunlardan biri olarak bu santrallerin yarattığı kirlilik gösteriliyor. Hava kirliliğinin, solunum yolu ile kalp hastalıklarının da içinde olduğu pek çok hastalıkla doğrudan bir ilişkisi var. Araç trafiğinin ve sanayinin neden olduğu kirliliğe bir de termik santrallerin kirliliği eklendiğinde hava artık solunmaması gereken bir varlığa dönüşüyor. Özellikle kömürlü termik santraller, büyük miktarda parçacıklı maddeyi (PM) atmosfere salıyor olması büyük bir problem olarak değerlendiriliyor.
Kömür öldürüyor
Türkiye’de partiküller nedeniyle yaşanan sağlık sorunlarının yüzde 20’si termik santrallerde yakılan kömürlerden kaynaklanıyor. Bu kirleticilere uzun süreli maruz kalan kişilerin akciğerleri ve kalpleri üzerindeki etkilerini gösteren birçok bulgu uzun yıllardır ortaya kondu. İnsan üzerinde yarattığı hastalıklardan bazıları ise bronşit ve akciğer kanseri gibi kronik solunum hastalıkları ve kalp krizi (miyokard enfarktüsü), kalp yetmezliği ve kardiyak aritmileri gibi kalp-damar hastalıklarıdır. Akut etkiler göğüs sıkışması, öksürme ve şiddetli astım krizleri gibi solunumla ilgili sorunları da içermektedir. Özellikle hassasiyeti olan çocuklar, yaşlı insanlar ve bir nedenle hasta olanlar bu tip etkilerden çok daha fazla zarar görüyor.
CO2 verisi açıklanmıyor
Termik santrallerden salınan baca gazları içinde cıva gibi birçok ağır metaller ile dioksin ve Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar (PAH’lar) ile Kalıcı Organik Kirleticiler de (KOK’lar) bulunmaktadır. Bunlar ya solunum yoluyla doğrudan ya da besin ve su yoluyla dolaylı olarak insan ve diğer canlıların vücuduna yerleşir. Termik santrallerin yarattığı sorunlar sadece sağlıkla ilgili olmadığı hatta daha da yaşamsal sorunlara neden olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda termik santrallerin iklim değişimi üzerindeki katkısı ise kaçınılmazdır. Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) iklim değişimini 21. yüzyılın en önemli sorunu olarak tanımlamıştır. DSÖ dışında bağımsız iklim bilimcilerinin iklim sorununda termik santrallerin etkisini belirttiklerini birçok yayınında ve açıklamalarında görebiliyoruz. Türkiye’de termik santrallerden kaynaklanan CO2 salımlarına dair açıklanan herhangi bir resmi veri olmaması ise manidar.
Halk sağlığı risk altında
AB üyesi 28 ülkenin yayınlanan verilerinde, bu ülkelerin toplam sera gazı salımlarının yüzde 20’sinin termik santrallerden kaynaklanmakta olduğu görülmektedir. Türkiye’de son yıllarda ortaya çıkan sıcaklık artışları, kuraklık ve özellikle kış kuraklığı dünyada yaşanan iklim değişimine göre hızının arttığı değerlendirilmektedir. Şimdiden iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin artarak yaşandığını gösteren bilimsel kanıtlar artmaktadır. Hava kirliliği Türkiye’de, Avrupa’da ve dünyanın birçok bölgesinde halk sağlığını etkileyen en önemli çevresel risk olarak değerlendirilmektedir.
AB kentleri yüzde 90 kirli
DSÖ tarafından yaptırılan ‘Küresel Hastalık Yükü’ çalışmasında, hava kirliği Avrupa’da kronik hastalıklar için en önemli risk faktörleri arasında yer almıştır. Avrupa’daki kentsel nüfusun yüzde 90’ından fazlası DSÖ’nün belirleyip önerdiği sınır değerlere göre yüksek düzeyde PM2.5 ve ozon kirliliğine maruz kaldığı belirtilmektedir. Bu durum insanların ve diğer canlılar ile bitkilerin kirlilikten yoğun bir biçimde etkilendiği ortaya koymaktadır. Türkiye’de kentsel nüfusun yüzde 97.2’si dış ortam havasında sağlıksız düzeylerde çapı 10 mikron’dan küçük parçacıklı maddelere (PM10) maruz kalmaktadır.
Kalp hastalığının nedeni
PM10 kirliliğinden etkilenen iller arasında ilk sırada Iğdır şehri yer alırken, Iğdır’ı Batman ve Afyon takip etmiştir. Ankara’da yıllık ortalama PM10 konsantrasyonu 58 ug/m3 iken, İstanbul’da ortalama 48 ug/m3’tür. Bu kirlilik miktarları, DSÖ’nün belirleyerek önerdiği yıllık ortalama olan 20 ug/m3 PM değerinin çok üzerindedir. Hava kirliliğine uzun vadeli maruz kalınması, kronik kalp-damar ve solunum hastalıklarına yakalanma riskini önemli derecede arttırdığı bilinmektedir. Avrupa’da birkaç ülke dışında ölüm nedenlerinin başında kalp-damar hastalıkları gelmektedir ve tüm ölümlerin yaklaşık yüzde 40’ına, yani yılda 2 milyon ölüme hava kirliliği neden olmaktadır. Avrupa Birliği (AB) için kalp-damar hastalığı ile ilişkili halk sağlığı maliyetlerinin yıllık 196 milyar euroyu bulduğu tahmin edilmektedir. Kalp-damar hastalıkları nedeniyle Türkiye’de yaşanan ölüm nedenlerinin ilk sırasında yine hava kirliliği yer almaktadır.
5 milyon KOAH hastası
DSÖ desteği ile çalışan Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) hava kirliliğini halk sağlığı açısından en riskli ilk grupta sınıflandırmaktadır. Türkiye’de tüm ölümlerin yüzde 20.7’sinin nedeni kanser olarak belirlenirken, bu kanser tipleri içinde solunum sistemi kanserleri, tüm kanser tipleri içinde en yüksek sayıda ölüme neden olmaktadır. Türkiye’de kronik solunum hastalıkları da ölüm nedenleri sıralamasında üçüncü sırada yer almaktadır. Toraks Derneği’nin tahminlerine göre Türkiye’de yaklaşık her 100 yetişkinden 5-7’sinde, her 100 çocuktan 13-15’inde astım görüldüğü belirtilmektedir. Dünyada ise sadece 16 ülkede 2 milyon astımlı çocuk olduğu tahmin edilmektedir. Sağlık Bakanlığı Türkiye’deki toplam KOAH hastası sayısının 5 milyonu aştığını belirtmiştir.
Büyük bir paradoks
Mayıs 2014’te 301 işçinin yaşamına mal olan Soma Katliamı, dünya madencilik tarihinin ölüm sayısı en yüksek katliamlarından biri olarak kayıtlara geçmiştir. İktidar tarafından uygulanan tarım politikaları sonucunda çiftçiler tarım yapamaz hale gelirken bölgelerindeki maden ocaklarında çalışmak onlara tek seçenek olarak devlet tarafından dayatıldı. Türkiye’de taş kömürü ve linyit madenciliği sektöründe yaklaşık 60 bin işçinin çalıştığı gerçeği kömür madenciliğinin sürdürülmesinde devletin ve dolayısıyla sermayenin elini kolaylaştırmaktadır. Bu durum çözülmesi gereken bir paradoksu ortaya koyarken, kömür madenciliğini terk edip madenlerde çalışmak zorunda kalan işçiler için yeni üretim alanları yaratmak ve termik santrallerden vazgeçmek artık bir zorunluluktur.