Tele1 Genel Yayın Yönetmeni ve Gazeteci Merdan Yanardağ’la ‘yeni’ sürecin arka planını konuştuk:
AKP-MHP iktidarının bu konuda bir pusu kurduğunu, samimi olmadığını düşünüyorum. AKP her bakımdan sıkışmış durumda ve bir çıkış arıyor iktidarını devam ettirmek için. Temel niyetleri iktidarı sürdürmek
Nezahat Doğan
AKP-MHP iktidarının son dönemde ‘süreç’ konusunda yaptığı çıkışların arka planında ne yattığına dair çokça okuma yapılıyor. Pek çok neden sıralansa da iki nokta öne çıkıyor. AKP-MHP iktidarı zorda, yeni bir çıkış bulmak zorunda. İkincisi ‘süreç’ten muradı iktidarın devamı, Erdoğan’ın yeniden aday olmasını sağlayacak koşullar. Gazeteci Merdan Yanardağ da bu iki ana noktaya işaret ediyor. Kürt sorunu gibi tarihsel bir sorunun iktidar için araçsallaştırılmasına karşı çıkarken, başta CHP olmak üzere muhalefetin ise inisiyatif alması ve Bahçeli’nin gerisine düşmemesi gerektiğine işaret ediyor. İşte söyleşimizin ikinci bölümü…
- Bir buçuk ayı aşkın süredir. Hem tecrit, hem Abdullah Öcalan, hem Kürt meselesi ile ilgili söylemlere nereden bakıyorsunuz?
Bir girişim var, başlamış bir süreç yok. Nabız yoklanıyor. Devlet Bahçeli’nin bu girişiminin sözünü ettiğim rejim değişikliğini tamamlamak için AKP iktidarının siyasal ömrünü uzatmaya dönük bir hamle olduğunu düşünüyorum..
- Düşünülmüş karşılıklı bir oyun planı mı?
Ben yeni girişimi de samimi bulmuyorum. Güvenmemiz için hiçbir neden yok ve bir oyalama olduğunu düşünüyorum. CHP ile yapılan normalleşme çabası da esas olarak Türkiye’de muhalefeti terbiye etme ve kurmak istedikleri yeni düzenin bir parçası haline getirme hamlesidir. Kürt hareketi açısından da bu böyle: Türkiye’deki Kürt demokratik hareketinin ve Kürt siyasal hareketinin bu sürece eklemlenebilmesi ancak yeni bir çözüm önerisiyle gelişebilirdi ve İmralı olmadan da bu olmazdı. Dikkat edin; Devlet Bahçeli’nin sözleri Kandil’i ve Selahattin Demirtaş’ı dışlıyor ve esas olarak İmralı ve DEM grubunu alıyor. Yani DEM’in meclis grubu üzerinden bir planlama yapmaya çalıştıklarını düşünüyorum. Bu üzerinde çalışılmış, düşünülmüş bir girişimdi. Böyle bir girişimin olduğunun farkındaydım.
- Neden haberdardınız? Görüşmelerin olduğu konusunda mı?
Ben 39 yıldır gazeteciyim, bir siyaset ve toplum bilimciyim. Bir hazırlık yapıldığı, daha önceden de görüşmelerin olduğu, İmralı’yla Kandil’i görüştürmek istediklerini, video konferans yoluyla görüştürdüklerini ben haber almıştım, nitekim Amberin Zaman da Al-Monitor’da yazdı. Amberin Zaman enteresan bir gazetecidir. Haksızlık etmeyelim, ama Amerikan istihbaratı ile iç içe bir ilişki içinde olan gazetecilerden biridir. Bu görüşmenin olduğu, devlet tarafından da reddedilmedi, yalanlanmadı. Adalet Bakanı da yalanlamadı. Bu Devlet Bahçeli’nin açıklamasından daha önce çıkmış bir haberdir. Yani belli bir trafiğin daha önceden sürdürüldüğü, belli temasların yapıldığı anlaşılıyor. Ben bu girişimi rejim değişikliğini tamamlamak amaçlı ve güvenilmeyecek bir süreç olarak görüyorum. Fakat bunu bir tarihsel fırsata, gerçek bir fırsata çevirmek de mümkün. O yüzden Kürt sorunu el alınırken en azından Devlet Bahçeli’nin gerisine düşen bir tutum içinde olmamak gerekiyor. Mesela CHP eğer Devlet Bahçeli’nin gerisine düşen bir tutuma takılırsa, bu önümüzdeki siyasal sürecin, Türkiye’nin yeniden şekillendirilmesi mücadelesinin dışında kalır demektir.
- CHP ve muhalefet daha cesur mu davranmalı?
Elbette… CHP, sosyalistler, cumhuriyetçiler ya da genel olarak sol; Türkiye’nin demokratik muhalefeti diyelim; bu kesimin Türkiye’de yüzde doksana ulaşacak bir bölümü Kürt sorununun demokratik, onurlu çözümünden yanadır. Kürt sorununun demokratik, onurlu ve adil çözümünün Türkiye’deki sosyal tabanı, toplumsal tabanı Cumhuriyetçilerdir. Merkez sağı da içine alacak bir genişlikte Cumhuriyetçilerdir ve soldur. Kürt sorununun Türkiye’de gericilikle çözülebileceğini zannetmiyorum. Bir çatı örgütü olarak siyasal İslamcı hareketle -ki bu AKP’dir- ve MHP aracılığıyla çözülebileceğini zannetmiyorum.
Neden Devlet Bahçeli’nin gerisine düşünmemesi gerekiyor, onu tamamlamak lazım. Çünkü havada kalırsa çok anlaşılmaz. Devlet Bahçeli’nin söylediği şey şu, gelsin mecliste konuşsun, örgütünün feshettiğini ve terör eylemlerine son verdiğini söylesin. Sonra da umut hakkından yararlansın. Umut hakkından yararlanması demek; Abdullah Öcalan’ın 25 yıllık kesintisiz cezaevi sürecinin ardından adli kontrolle serbest bırakılması, özgürlüğünün önünün açılması demek. Bu çok iddialı ve radikal bir çıkış. Eğer bunu bir önceki dönemi çöpe atan, o süreci bir çatışma, savaş, kan ve ateşle bitiren Recep Tayyip Erdoğan söyleseydi ya da bir AKP’li söyleseydi bu kadar inandırıcı olmazdı. Bunu hiç beklenmedik birine söyletmek lazımdı. Bu da Devlet Bahçeli’ydi.
- Devlet Bahçeli’nin yayınlanan bir videosu var. Orada kime mesaj veriyor?
O video tam içe dönük bir masaj. Bu daha çok ülkücülere, milliyetçi camiaya dönük bir şey. “Merak etmeyin biz aynı yerdeyiz ama terör bitecek. Bana güvenin,” demek. O milliyetçi-ülkücü tabanı buna hazırlamaya çalışma çabasıydı.
- Kürt hareketi siyaseti ve CHP eğer bu plana dâhil olmazsa, irade gaspları mı devreye giriyor? Rojava’ya operasyon, yani bir tehdit mi söz konusu?
Tam da öyle… Yani “buna evet demezseniz sizi cehennem bekliyor,” demiş oldular. CHP’ye de bunu demiş oldular. Esenyurt’a, Mardin’e, Halfeti ve Batman’a kayyım atanmasının nedeni de bu. Ya sizi kriminalize edeceğiz, terör ve terörizmle ilişkili bir parti ya da hareket haline getireceğiz, ya da siz buna razı olacaksınız demek. Dolayısıyla bir tarafta bir şiddeti, baskıyı ve yeniden hapishaneleri işaret eden ve hem yerel yönetimlere hem de meclise müdahale etmeyi planlayan bir yaklaşım olduğunu; diğer tarafta da yeni bir çözüm girişimi gibi Türkiye’yi rahatlatacağı görülen bir sürecin başlayabileceğini belirtiyor.
- Bu yaklaşım bile aslında sürece güvenilemeyeceğinin göstergesi değil mi? Peki nasıl yürütülmeli?
Kayyım politikaları bu sürece güvenilemeyeceğini tabii ki gösteriyor. Ancak bu süreci eleştiren hiç kimse Devlet Bahçeli’nin daha gerisinde bir laf edemez, etmemelidir de. Bir önceki döneme ait milliyetçi bir söylemle, reddiyeci bir söylemle, demokratik perspektif içermeyen bir söylemle bu dönem artık ele alınamaz. Devlet Bahçeli ve iktidarın niyeti ne olursa olsun bunun demokratik bir yönde evrilmesini sağlayacak olan da yine muhalefettir. Türkiye’de cumhuriyetçiler, demokratik siyasal güçler Bahçeli’yi aşan bir demokratik çözüm perspektifi geliştirmeliler. İnisiyatifi almanın yolu buradan geçiyor. AKP ve Cumhur İttifakı tarihinin en güçsüz dönemlerinden birini yaşıyor. Artık AKP’yi iktidara getiren iç ve dış dinamikler ve konjonktür değişti. Örneğin Kuzey Suriye’de ya da Rojava’da yaşanan gelişme, bu bakımdan önemli. Şimdi AKP iktidarı PYD ve YPG ile savaşarak, (dolayısıyla oradaki Amerikan güçleriyle de savaşarak) bu süreci derinleştiremez, geliştiremez. Trump’ın iktidara gelişi de bunu büyük ölçüde engelliyor. Herkes Trump’ın AKP’ye destek vereceğini zannediyor ben aynı kanıda değilim.
- Bu durumda toplumun önüne nasıl bir demokratik çözüm koymak gerekiyor?
Demokratik Türk kamuoyunun da ikna edileceği, Türkiye’yi bir bütün olarak güçlendirecek, Türk’üyle, Kürt’üyle Türkiye’yi daha yukarıya ve demokratik bir zemine taşıyacak bir proje ortaya koymak gerekiyor. Bu aynı zamanda refah ve zenginlik demektir. Adil paylaşım demektir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bu, dünyanın girdiği yeni bin yılda o büyüklükte ve ona uygun yeni bir birlik projesi anlamına gelir. Artık 1925’ten sonra kurulan statükoyla devam edilemeyeceği açık…
Bir çözüm, yeni bir birlik projesiyle gerçekleşmek durumundadır. Bunu da öncelikle CHP ortaya koymalıdır. Çünkü AKP yenilgiye uğramış, seçimleri kaybetmiş bir parti. Yapılacak iş; bir erken seçime gitmek, meclisi yenilemek ve yasasını çıkararak meclis zemininde bu sorunun çözümü için bir girişim başlatmak olmalı. Bir önceki sürecin en büyük zaafı buydu; yasası yoktu, mecliste de konuşulmadı. İstihbarat örgütünün devrede olduğu, kapalı toplantılarla yürüyen, kamuoyunun bilgisine ulaşamadığı, kamuoyunun denetimine ve eleştirisine kapalı bir süreçti başladığı gibi de bitirildi. Dolayısıyla yeni bir girişim kamuoyunun, toplumun denetimine ve eleştirisine açık, mecliste yürütülen ve yasası çıkartılan bir süreç olmalıdır. Yasası çıkmazsa herkesi vatan hainliğinden bir süre sonra yargılarlar.
- Geçmiş çözüm sürecinde Abdullah Öcalan sürecin hukuki zemine oturması gerektiğini söylüyordu.
Öcalan da durumu gördü ve “hepiniz yargılanırsınız” dedi ve öyle de oldu. Dolayısıyla “samimiyseniz buyurun Meclis’te yasasını çıkaralım,” demek lazım. Meclis’teki akil insanlardan bir çözüm komisyonu kurulabilir ve Meclis kararıyla bunlar yetkilendirilebilir.
- Bunlar şimdi hayata geçirilemez mi?
Ben AKP-MHP iktidarının bu konuda bir pusu kurduğunu, samimi olmadığını düşünüyorum. Ama bundan dolayı bu sürece kayıtsız da kalamayız. O yüzden Bahçeli’nin gerisine düşülmemeli dedim. Bir erken seçim yapılmalı ve toplum iradesinin Meclis’e doğru ve tam yansıdığı bir ortamda çözüm persprktifini ortaya koymak gerekir. Niye daha demokratik bir iktidarda bu yapılmasın? Daha doğru ve garantili olmaz mı? Önceki dönemde ihaneti görmedik mi? Yarım bırakılan ve kanlı bitmiş bir süreç gördük.
- dönemki süreç ile konjonktür el olarak şimdiki arasında farklar var, özellikle Ortadoğu’da değişen dengeler var. Türkiye Ortadoğu’da nasıl bir oyun planının içinde? Ya da Kürt sorunu çözülmezse Ortadoğu’da nerede kalır ve sıkışmış olur?
Valla, Etki Ajanlığı Yasası da henüz çıkmamışken söyleyelim! Türkiye’nin Suriye’den hemen çekilmesi gerekiyor. Suriye’deki meşru yönetim emperyalist kumpası, küresel gerici ve cihatçı saldırıyı yenilgiye uğrattı. Büyük Ortadoğu Projesi Suriye’de çöktü ve bütün Arap dünyasında da çökmeye başladı. Yani bölgedeki koşullar da değişti. Esad’la görüşmek için yalvaran bir AKP iktidarı var ama Esad görüşmedi.
Bir parantez açacağım burada; İsrail’den, Kürtlerle ilgili “müttefiktir, ama statüsüzler” diye bir açıklama yapıldı. Önemlidir. Geçmiş dönemde de Abdullah Öcalan’ın bu konuyla ilgili, “Ortadoğu’da Amerika’yla İsrail, Kürtlerle olmak zorunda kalacak” diye bir tespiti olmuştu.
Evet öyle olacak.. Örneğin, Barzani yönetimi, Barzani aşiretinin de bir bölümü biliyorsunuz Musevidir.. İsrail savunma bakanlarından biri de geçmişte Musevi bir Kürt’tü. İsrail, Siyonizm temelinde kurulmuş bir devlettir. Orada her iktidar şu ya da bu ölçüde Siyonisttir. Yani Musevi şeriatçılığı İsrail’de bir ölçüde egemendir. Sizin etnik kökeninize değil, dinsel tercihinize bakılarak değerlendirilir. Orada Afrika kökenli siyahi kesimler bile var. Bunlar belli bir ayrımcılığa uğrasa bile, sadece Musevi olmaları İsrail’de bir statü elde etmelerine yetiyor. Barzani yönetimi Amerikancıdır ve esas olarak Amerikancı bir çizgi üzerinden ilerliyor. Kuzey Suriye’de de bir Amerikan desteği var. Abdullah Öcalan’ın öngörüsü de böylr. Arap dünyasında İsrail’in ve Amerikan’ın Kürtleri bir müttefik olarak göreceği tespiti doğru, öyle de yaklaşıyorlar. Amaç İsrail’in güvenliğidir. ABD bölge siyasetinin ekseni budur. Bu nedenle Arap okyanusunu yarmak istiyolar.
Şimdi bölgede durum şu, Suriye’de statüko değişti. Kuzeyinde federe ya da özezerk bşr devlet oluşumu var. Suriyeli Kürtlerin Esad yönetimiyle anlaşacağını düşünüyorum. AKP de barışmak zorunda İlginç bir tarihsel dönemden geçiyoruz. AKP her bakımdan sıkışmış durumda ve bir çıkış arıyor, iktidarını devam ettirmek için. Bunu (içeride ve dışarıda) Kürtlerle savaşarak yapamaz artık. AKP’nin tek bir hedefi var. Cumhuriyeti bütünlüğüyle imha etme ve yerine düşük yoğunluklu da olsa bir şeriat devleti, daha doğru bir ifadeyle İslamo faşist bir devlet kurmak amaçlanıyor.
- Onu başarabilir mi şu an?
Niye başaramasın? Biz beceriksiz olursak başarabilir, sonuç önemli ölçüde bize bağlı. Türkiye’nin toplumsal muhalefetine, demokratik muhalefetine bağlı.
- muhalefet yeteri kadar ses çıkarıyor mu mesela kayyımlarla Esenyurt’ta, Mardin’de, Batman’da, Halfeti’de?
Şu anda yeterli değil. Ama toplumsal mücadele kendi liderlerini de yaratır. CHP uzun bir dönem Cumhuriyet’in bütün kötülüklerinin sorumlusu olarak şeytanlaştırılan bir parti haline gelmiştir. Bu Türkiye için çok ağır bir sonuç yarattı. Liberaller bunun üzerine atladı, Türk solunun bazı kesimleri bunun üzerine atladı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin aslında 12 Mart’tan sonra devletle bir bağı kalmadı zaten. Bunu KESK’in üyelerinden, kamu sendikalarındaki üye profilinden görebilirsiniz. Fakat işin kötüsü CHP de durumun pek farkında değil, hala kendisini devletin sahibi sanıyor. İşin dramatik tarafı da bu. Ama devletin Soğuk Savaş dönemindeki o derin bozulması 28 Şubat döneminde düzeltilmeye çalışıldı, ama başarısızlıkla sonuçlandı o süreç.. Derinleşerek devam etti devletin gericileşmesi. Emperyalist merkezler gericileşme sürecine destek vermeyi 2015’e kadar sürdürdü. Cumhuriyetin, laik ve akılcı niteliklerini yitirmesi süreci devam etti. AKP iktidarı vrniş bir bamışla, bunun bir sonucudur zaten.
- Şimdi AKP ile bu sorun çözülür mü?
Ben çözüleceği kanaatimde değilim. Temel niyet iktidarın devamıdır. Ama bu silah ellerinden alınabilir. Bu bir tarihsel fırsata, yeni bir olanağa dönüştürülebilir. Bu da muhalefetin becerisine bağlıdır. İmralı’nın aktör olmadığı bir süreç olmaz, yürümez. Kandil’in de dahil edilmediği bir süreç de yürümez bence. Ama AKP’nin ve MHP’nin kafasındaki plan, temel niyet iktidarı sürdürmek… Belli bir aşamada ikinci bir ihanetle, yani tekrar yüzüstü bırakacakları bir süreç olabilir.
- Yeni demokratik bir anayasa ihtiyacı çok elzem… Bu süreç biraz da bunun adımları mı?
Yeni bir anayasa için DEM Parti’nin desteğine ihtiyaçları var. CHP’nin desteğine ihtiyaçları var. Yoksa referanduma gidecek. Referandumda reddedilebilir. Çünkü eskisi gibi tekrar hileyle, mühürsüz zarflarla gelecek oyları geçerli sayma ihtimalleri zayıf. Abdullah Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun lafların altında da bu yatıyor. Zaten Devlet Bahçeli yeni bir anayasa yapalım diyor. Hedef rejimi geri dönüşü olmayacak şekildi değiştirmek. Erdoğan’ı bir dönem daha seçelim diye hedef koydu. Erdoğan da daha geçenlerde “Allah ömür verdikçe ve milletimiz istedikçe ben bu görevi yapmak isterim” dedi. Yaşam boyu görevde kalmak istediği belli. Yeni başlatmak istedikleri çözüm girişiminin arkasında yatan budur. Ama dediğim gibi bu süreç bir fırsata dönüştürülebilir, inisiyatif alınabilir. Bu da muhalefetin bu konuda bütünlüklü politikasına bağlı. CHP ile DEM Parti arasında geçen seçimlerde, yerel seçimlerde oluşmuş fiili ittifak ya da demokratik ittifak parçalanmak isteniyor, buna izin vermemek lazım. CHP ve DEM Parti arasında kurulmuş ittifak Türkiye için bir umuttur. Buna eğer sosyalistler de dâhil edilirse iyi olur. Genişletilmesi lazım. DEM Parti’nin bir Türkiye partisi olabilmesi de buna bağlı. Yani DEM Parti’nin bir Türkiye Partisi olamadığını düşünüyorum.
- Nasıl Türkiye Partisi olmalı? Eksikliği ne?
Söyleminde bile görülüyor: Kürt halkı, emekçiler, ezilenler diye devam ediyor bir açıklama ya da konuşma başlangıcı. Kürt halkı dediğiniz zaman Türk halkına ne diyeceksiniz? Yani bir tarafta Kürt halkı var. Öteki tarafta ezilenler, emekçiler vs var. Ama Kürt burjuvaları da var orada, benim itiraz ettiğim Kürt ağaları da var. O zaman siz Türkleri MHP’ye, Sünni Müslümanları AKP’ye, Alevileri CHP’de veya ortada bırakmış oluyorsunuz. Bu nedenle Akdeniz’in Yörük Türkmen, Karadeniz’in Çepni Türkmen, Ege’nin Tahtacı Türkmen Alevileri ya asimile oluyor ya da sağ partilere kayıyor. Oysa Türkiye Partisi olmak tümünü kucaklamak demek. DEM Parti bir Kürt Partisi’dir. Bu ayıp da değildir kötü de değildir. Ama iddia edildiği gibi henüz Türkiye partisi degildir. Bunun için daha fazla çaba sarf etmek, dilini yeniden kurmak, daha kavrayıcı ve kucaklayıcı olmak durumundadır. Cumhuriyet karşıtlığına savrulmamak, insanlığın ilerici birikimine sahip çıkmak lazımdır.
- Abdullah Öcalan’ın mesajıyla ilgili alt okumanız nedir?
Ömer Öcalan tam mesajı aktarmadı, anlatmadı. “Benim bu sorunu çözecek teorik ve pratik gücüm var ama tecrit devam ediyor,” dediğini paylaştı. Şöyle değerlendirebiliriz; eğer tecrit kalkar ve Abdullah Öcalan’ın İmralı’nın bu konuda aktif bir aktör olarak devreye girmesi sağlanabilirse süreç çok daha hızlı ilerleyebilir ve bir süre sonra nereye doğru gideceğini görmüş oluruz. Ben Abdullah Öcalan’ın geçmişten ders çıkarmış, daha temkinli olduğunu, CHP’nin de sürece dâhil edilmesini istemesinin nedeninin tam da burada yattığını, AKP ve MHP’ye bir güvensizlik taşıdığını söyleyebilirim. CHP’nin de sürece dâhil edilmesini istenmesi özellikle AKP’ye büyük bir güvensizlik duyduğunu ve bu konuda MHP’ye daha fazla önem verdiğini gösteriyor. Sürecin yönetilmesinde bir rol oynamayı düşündüğünü ve oynayabileceğini söylüyor. Ama bu imkân verilebilir mi? Bundan çok emin değilim. Çünkü bu iktidar tarafından kontrollü yürütülmek istenen bir süreç… Zaten kuşkularımın ve güvensizliğimin nedeni de bu. AKP, iktidarı kaybeden, toplumsal tabanı dağılmaya başlamış bir siyasi hareket ve bu girişimin AKP’nin yeniden toparlanıp siyasal ömrünü uzattığı bir sürece dönüşme tehlikesi de var. Bu tuzağa düşmemek, tehlikeyi görmek lazım… Alt okumamda Öcalan’ın da sanki bunu gördüğünü, bunu hissettiğini düşünüyorum.