Suriye’de durum karmaşık ve tehlikelerle dolu. Erdoğan’ın vaat ettiği “müjde” meğer Heyet Tehrir El Şam ve Suriye Milli Ordusu adlı çetelerin Halep’e saldırısıymış. İsrail’in saldırısı karşısında Hizbullah’ın Suriye’deki kuvvetlerini çekmesini fırsat bilen Erdoğan, Fidan, Kalın üçlüsü, bu defa “sınırlarımızı korumak için Suriye topraklarına geçici girdik” demeye bile lüzum görmeden, eğitip, donattıkları ve kendi ordularına bağladıkları “lejyon ordusuyla” Suriye topraklarına saldırdı ve böylece hiçbir sözde bahaneye başvurmadan Suriye Arap Cumhuriyeti’ne fiilen savaş açtı.
Hiç kuşkusuz Türk devleti Rusya’nın müttefiki Suriye’ye karşı fiili savaş açmayı, kendi başına aklının ucundan bile geçiremezdi. Halep saldırısı İsrail’in ABD desteği ile Şam’a karşı saldırılarıyla tam bir koordinasyon içinde gerçekleşti. Bu yeni savaş, belli ki ABD ve İngiltere patronajında bir savaştır. Hedefi Şam’ı işgal etmek ya da teslime zorlamak ve ardından İran’a yönelmek üzere tezgahlanmıştır.
Türk devleti bu stratejik hedefe yönelmenin başına neler getireceğinin farkında olsa bile, ABD ve İsrail’le yürüdüğü yolun kavşak noktasında Rojava’yı ve Başur’u ilhak ederek Misak-ı Milli hedefine ulaşma hesabı içindedir. Emrindeki lejyoner paralı asker ordusunun Halep’ten sonra Hama’ya ve Til Rıfat’ta PYD güçlerine karşı harekete geçmesi Saray’ın niyetini gözler önüne seriyor.
Şimdilik ABD ve İsrail’in Türkiye’ye ait bu fırsatçılığa onay verdiği söylenemesede, tehlike büyüktür.
Ancak, Halep’deki durum bir anda Kobane savaşına benzeyebilir. ABD nasıl İsrail’in güvenliği adına Türkiye’nin yönlendiği DAİŞ çetelerini Kobane’de uçaklarıyla vurduysa, şu anda Rusya da, Suriye’nin güvenliği adına yine Türkiye’nin yönlendirdiği DAİŞ türevli çeteleri Halep’te vurmaya başlamıştır. Benzerlik bundan ibaret değildir. Nasıl Suriye ordusu DAİŞ saldırısına karşı Kuzey ve Doğu Suriye’den çekildiyse, şimdi de yine Suriye ordusu cihatçı çetelerin saldırısı karşısında Halep’ten çekilmiştir. Bunlar gerçekleşen benzerliklerdir.
Muhtemel benzerlik ise, çetelerin YPG-YPJ güçlerinin bulunduğu mahallelere ve buradan tüm Rojava’ya saldırması durumunda ortaya çıkacak benzerliktir. DAİŞ’çi çetelere karşı Suriye ordusu karadan karşı-saldırıya geçmezse ve sadece Rusya’nın havadan çeteleri bombalaması söz konusu olursa, Halep’teki yurtsever güçler çetelerin saldırısına tıpkı Kobane’de olduğu gibi direnecek ve İkinci Kobane zaferi gerçekleşecektir. Halep’in bu yolla kurtulması ise, Rojava devrimini yeni bir aşamaya yükseltecektir. Bu aynı zamanda tıpkı Kobane’de DAİŞ’in yenilgisi nasıl Türk devletinin yenilgisi olduysa, bir kere daha ve tahminen son defa yine Türkiye’nin yenilgisi olacaktır.
Şu anda yaşanan devrim ve karşı-devrim diyalektiğidir. Sonuç Rojava kuvvetlerinin direnişine, bu direnişle enternasyonal dayanışmaya, Rusya ve İran ile ABD ve İsail’in tutumuna bağlı olacaktır.
Bu bağlamda Saray ortaklarının Başkan Öcalan’la ilgili yaptıkları çağrılarla hem kayyım darbesi ile içerideki tutuklamaların, hem de Rojava’yı tehdit eden Halep saldırısının eş zamanlı oluşundan hareketle, diğer bir hedefini de tahmin edebiliriz. Diğer stratejik ve taktik hedeflerinin yanında, bu çağrılarla saldırıların eş zamanlı olmasını Öcalan’ı baskı altında eşitsiz bir uzlaşmaya zorlamak amacı taşıdığını düşünebiliriz.
Karşımızda “ya eşitsiz bir uzlaşmayı kabul edersiniz ya da tüm belediyelerinizi gasp ederiz, Dem Parti’yi kapatırız ve Rojava’yı işgal ederiz” şantajı var.
Bu şantaja ne Başkan Öcalan’ın, ne de Dem Parti’nin boyun eğmesi söz konusu bile değildir. Çünkü yapılan bu şantajdan iktidar beklediğinin aksine sonuçlarla karşılaşabilir. Bunu Başkan Öcalan herkesten daha iyi bilir. İfade ettiğimiz gibi Halep saldırısı Türkiye’nin ağır bir yenilgi almasını getirecek reel olasılıklar barındırıyor ve Halep’e saldırıda ABD ve İsrail’den aldığı desteği, Rojava’ya saldırıya kalktığında alması, Rojava’nın çeteleri tepelemesi ihtimali ortaya çıktığında mümkün olmayacaktır.
Bu da tüm Kürt halkının ve bütün demokrasi ve barış güçlerinin tıpkı Kobane günlerinde olduğu gibi Halep’teki YPG-YPJ özsavunma güçleriyle dünya çapında dayanışmasını acil mesele haline getirmektedir.
Türkiye kaynaklı bu saldırının püskürtülmesi Üçüncü Dünya Savaşı’nın bu aşamasında bölge barışı için büyük bir kazanım olacak, Rojava devrimini güvenceye almış olmanın sonuçları tüm bölgede Konfederal devrimci süreci de yeni bir aşamaya yükseltecektir.