Tecridin ülkedeki genel sorunlarının merkezini oluşturduğu belirten DEM Parti Hukuk Komisyonu Eşsözcüsü Sevda Çelik Özbingöl, ‘Taleplerimiz ve söylemlerimiz tecridin ortadan kaldırılmasıdır’ dedi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2014 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3’üncü maddesine aykırı buldu. Fakat aradan geçen 10 yıllık süreye rağmen ‘Umut Hakkı’na dair bir adım atılmadığı gibi koşullara yönelik bir iyileştirmeye de gidilmedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hukuk Komisyonu Eşsözcüsü Avukat Sevda Çelik Özbingöl, ‘umut hakkı’nın hayata geçirilmesi için yasal düzenlemelerin yapılması ve hukuki bir zemine oturtulması gerektiğini belirtti.
Var olan tecrit koşullarının bütün cezaevlerinde de yansımasını bulduğunu ve bu sorunların giderilmesi noktasında çözümün muhatabı olan Abdullah Öcalan’ın sürece dahil edilmesi gerektiğini belirten Sevda Çelik Özbingöl, “Sayın Abdullah Öcalan şahsında başlayan ve devam eden İmralı Ada Hapishanesi’ndeki tecridin ülkemizin genel sorunlarının merkezini oluşturduğu kanaatindeyiz. Taleplerimiz, beyanlarımız ve söylemlerimiz de tecridin ortadan kaldırılması temelinde bu tespit üzerine kurulu ve biz bunu önemsiyoruz. Kaldı ki Ortadoğu’nun içerisinde bulunduğu süreç özellikle ülkemizdeki toplumsal barışı inşa gerçekliği göz önünde de bulundurulduğunda çözüm sahibi olan Sayın Abdullah Öcalan’ın da bu sürece dahiliyetini ve sahip olduğu bu misyonun karşılığında da bir dahiliyetle de bu sorunlarının çözülmesinin sağlanması gerekiyor” dedi.
‘Tüm Ortadoğu’yu ilgilendiren bir durumda’
Değişen ülke gündeminin, ülke genelini ilgilendiren önemli bir mesele haline geldiğini belirten avukat Sevda Çelik Özbingöl, “Bu süreç sadece Türkiye’yi değil Ortadoğu’yu ve beraberinde dünya siyasetini ve gündemini de ilgilendiren bir noktada bir değeri ve bir ehemmiyete sahip olduğunu bizim karşımıza çıkardı. Yeni hukuki ve siyasi gelişmelere de tanıklık ettik. Mevcut siyasi iktidarın ortakları tarafından İmralı Ada Hapishanesi’ndeki tecridin Meclis kürsüsünden gerçekliğinin kabul edilmesi umut hakkıyla ilgili bir yasal düzenlemenin yapılması gerekliliğinin dillendirilmesi, devamında yapılan tespitler, değerlendirmeler, bu farkındalıklarla ilgili olduğunu düşünüyoruz ve biz bunun çok anlamlı olduğu kanaatindeyiz. Ancak söylemlerin bu gündeme cevap olmadığının da bilinmesi gerekiyor çünkü yaşanan sürecin giderilmesi konusunda da siyasi söylemler önemli olduğu kadar bu siyasi söylemlerin karşılığı yasal ve hukuki düzenlemelerin de gerçekleştirilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘Söylem karşısında çatışmacı tutum izleniyor’
“Her ne kadar iktidar ortağının eliyle barışçıl söylemlerin yapıldığını görsek de, bu söylemlerini boşa çıkaracak pratikler, yasaklamalar ve müdahalelerde söz konusu” hatırlatmasında bulunan Sevda Çelik Özbingöl şunları söyledi:
“Ne kadar bir söylem geliştiriliyor olsa da karşılığında bir o kadar da çatışmacı ve baskıcı bir yöntem izleniyor ve bunları birbiriyle çelişen tutumlar olarak görüyoruz. Ama bu çelişen tutumlar elbette ki o barışçıl söylemi anlamsız ve değersiz kılmıyor. Bu temelde eleştirilerin ve geliştirilmesi gereken tutumların dillendirilmesi gerekiyor.
23 Ekim tarihinde milletvekilimiz Ömer Öcalan’ın Sayın Abdullah Öcalan ile yaptığı bir görüşme var. Bu görüşmede söylenen şey tecridin devam ettiği ve bu süreci örebilecek teorik ve pratik gücün de mevcudiyeti üzerine. Herkes tarafından bilinen ve barışı örme, inşa etme gücüne sahip olan bir şahsiyet olan Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin ve akabinde umut hakkına dair yasal düzenleme zorunluluğunu da önümüze çıkarmış bulunmakta. Biz bu sürecin tek boyutlu yürütülmesinden yana değiliz. Toplumun tamamını ilgilendiren ve hem müzakere sürecini içeren hem mecliste parlamenter boyutuyla da bir çalışmanın, dahiliyetin gerekeceği, bütün toplumsal sivil toplum kuruluş ve inisiyatiflerinin de dahil olmasını gerektiğinden söz ediyoruz.
‘Tecrit bütün süreçleri etkileyen noktada’
Tek taraflı olarak geliştirilebilecek olan hiçbir söylemin tek başına da yeterli olmadığını bilinen bir gerçek. Şayet siyaseten bir söz kuruluyorsa buna denk gelecek düzenleme ve pratik adımlarında atılması gerekmektedir. Biz bu temelde işin hukuki boyutunu önemsiyoruz yalnız siyasi boyutu hukuki boyutunu aşan bir temelde hepimizi de doğrudan ilgilendirir bir şekilde karşımızda duruyor. İmralı Ada Hapishanesi’ndeki tecrit de sadece Sayın Abdullah Öcalan’la ilgili değil. Umut hakkı, tecrit süreci ülkemizdeki bütün süreçleri, politikaları ve tutumları etkileyen, belirleyen asli faktör olarak önümüzde duruyor. Siyasetin bu temeldeki söylemlerini pratik olarak da bu sürecin büyütülmesi kanaatindeyiz.”
‘Müebbet tanımı idam cezasının alternatifidir’
Umut hakkı’nın ülke genelinde 4 binin üzerinde tutsağı ilgilendirdiğine dikkat çeken Sevda Çelik Özbingöl, “Umut hakkı bir tutsağın bir gün özgür kalabileceği hakkını muhafaza edilmesi üzerine kurulu. Zira ölene kadar cezaevinde kalmak fikri, insani açıdan, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve insan hakları dünya mevzuatı açısından tartışılır bir boyutta ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla da birçok örneklerine de şahitlik ettik. Çünkü cezaevinde tutulmanın bir üst sınırının da her tutuklu hükümlü açısından da bulunması gerektiği yönünde de evrensel ortaklaşmaların sağlandığı kararlaşmalar mevcut. Bir insanın cezaevinde kalıyor olsa dahi ömür boyu cezaevinde kalmaması üzerine umudun bir seçenek olarak karşılarında olması gerekir. Hiçbir tutuklu ağırlaştırılmış müebbet cezası aldıktan sonra da hiçbir hükümlü ölünceye kadar cezaevinde kalmak gibi bir yaptırımla elbette ki karşı karşıya bırakılmamalıdır. Ağırlaştırılmış müebbet tanımı idam cezasının alternatifi olarak öngörülen bir düzenlemedir. Açıkçası eğer duygusal olarak aynı anlamları içeriyorsa bunun da aynen idam cezasının kaldırılması gerekçeleri gibi kaldırılması ya da daha insani makul düzenlemeleri içerecek şekilde yasal bir düzenleme ve bir yasal bir revizyondan da geçirilmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
Umut hakkı’na yönelik asıl düzenlemelerin parlamenter boyutuyla yasama görevinin meclise ait olduğuna vurgu yapan Sevda Çelik Özbingöl, “Mevcut siyasi iktidarın, mecliste muhalefet eden diğer siyasi partilerin bu konuda mecliste yasama sorumluluğunu ve mağduriyeti gidermek temelinde yerine getirecek düzenlemeler yapmak üzere yasal düzenlemeler görev ve sorumluluk temelinde bir çalışma içerisinde bulunması gerekiyor” dedi.
‘Olumlu dönüş bekliyoruz’
Ömer Öcalan’ın Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmenin ardından DEM Parti Eş Genel Başkanlarının da görüşme talebiyle Adalet Bakanlığı’na yaptığı başvuruların değerlendirmeye alındığını önemli bulduklarını söyleyen Sevda Çelik Özbingöl, “Abdullah Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmesi yanı sıra sürece etkisi olabilecek siyasi birçok kişiyle de elbette ki görüştürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Eş Genel Başkanlarımızın yaptığı başvurunun olumlu cevaplanması gerektiği kanaatindeyiz. Çünkü Sayın Abdullah Öcalan’ın sahip olduğu misyon ve temsil ettiği bu süreçteki etkisi rol ve misyonunun siyasi bir karşılığının olduğunu ve olması gerektiğini toplumsal barışı inşa etmek üzerine bir süreç işletilecekse elbette ki siyasi temsiliyetlerin de bu süreçte kendilerine düşen rol, görev ve misyonları olacaktır. Biz bu temelde bu süreçte parti olarak üstlendiğimiz görev ve sorumluluk varsa da bunun önemli, kıymetli ve değerli buluyoruz. İşletilecek sürecin de parlamenter bir boyutunun siyasi bir yönünün de olduğunu elbette ki düşünüyoruz. Kolektif ve herkese ve sorumluluklar yükleyecek ve yükletecek şekilde beraber işletilmesi gerektiği kanaatindeyiz” ifadelerini kullandı.
‘Barış için herkes sorumluluk alabilmeli’
Sevda Çelik Özbingöl, “Ortadoğu’da çok farklı süreçler yaşanıyor ve bu tehlikeli ve toplumsal olarak bizleri bu coğrafyada sürükleyen bizim dışımızdaki bu sürecin elbette ki çok dışında olma şansımız yok. Ancak ülkemizin iç barışını toplumsal barışını sağlama gücüne ve becerisine sahip olacak bir potansiyele de sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bu temelde herkesin hem siyasetçilerin hem hukukçuların hem sivil toplum alanındaki herkesin bu temelde sorumluluk ve inisiyatif alarak barışın inşasına katkı sunması ve herkesin de kendini sorumlu hissetmesi gerektiğini düşünüyoruz” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Haber: Arjin Yüksekbağ \ JINNEWS