Zira Otuz Yıl Savaşları da dünya tarihinde önemli bir kavşağı ifade eden bir olaydır. Bu olayın sonuçlarına baktığımızda doğrudan Avrupa kıtasını, dolaylı olarak da tüm dünyayı etkilemiştir. Buna merkezi uygarlık sisteminin form değişikliğine giden gelişmenin zemini de diyebiliriz
Seyithan Akyüz
Tarih, şimdiye kadar bilinebilen birçok önemli olay ve gelişmelere sahne oldu. Tarih sayfalarını karıştırdığımızda, böylesi irili-ufaklı yüzlerce olay ve gelişmelere rastlıyoruz. Kuşkusuz tüm bunların etkileri aynı ölçüde olmadı. Bunlardan bazıları tarihin yönünü değiştirirken, bazıları ise, kimi bazı değişikliklere vesile oldu. Bazı olay ve gelişmelerde, kendinden sonraki büyük gelişmelerin zemini olma biçiminde kendine tarih içinde yer buldu. Sözgelimi Rönesans denilen olay yaşanmamış olsa; ondan sonra gelişen Aydınlanma ve Sanayi Devrimi gibi insanlık tarihinin en büyük olayları belki de yaşanmayacaktı. Burada Rönesans sözkonusu iki büyük gelişmeye zemin sağlamış, gerçekleşmelerine önayak olmuştur. Elbette Rönesans’ın kendisi de, kendinden önce vuku bulan olay ve gelişmelerin yarattığı zemine dayanarak ortaya çıkmıştır. Benzer şekilde Tarım-Köy Devrimi olmasaydı; insanlığını niteliksel sıçrama yaptığı Neolitik Kültür ve Devrimi olmayabilir ya da gelişmeyebilirdi. Tabii ki tarihi akış yerinde durmayacak ve akıp gidecekti. İzah etmeye çalıştığımız şey, tarihi akışının duracağı değildir; tarihte yaşanan olay ve gelişmelerin bir sonrakine sunduğu katkı ve birbirleriyle bağlantılarıdır. Bir diğer husus, bunları belirtirken, tarihte yaşanan tüm olay ve gelişmelerin insanlığa benzer yararı sağladıkları iddiasında da değiliz. Zira önemli katkılar sunan ve insanlık değerlerine değer katanlar olduğu gibi, insanlığa felaketi yaşatan ve bununla büyük acılara sebep olanları da olmuştur. Örneğin Tarım-Köy Devrim, Neolitik Devrim, Rönesans, Aydınlanma ve Sanayi Devrimi (Son ikisi egemenlerce istismar edilip kötü emellere alet edilmiş olsalar bile) insanlığın yararına ve çağ atlamasına vesile olan olumlu olaylar olurken; 1. ve 2. dünya savaşları gibi olaylar ise, insanlığa tarihi boyunca en büyük acılar yaşatan olaylar olmuştur. Yani dememiz o ki, tarihin iddia edildiği gibi düz çizgisel ve ilerlemeci bir şekilde gelişmediğidir. Öyle olsa, insanlığın bugün yaşadığı sorunlar, dünden az olmalıydı. Oysa günümüzdeki durum bunun tersidir. Yani bugün dünden iyi olmadığı gibi, ileride de değildir. Konumuz bu olmadığı için bunu geçiyor ve ana konumuz olan Otuz Yıl Savaşları’na geçmek istiyoruz. Zira Otuz Yıl Savaşları da dünya tarihinde önemli bir kavşağı ifade eden bir olaydır. Bu olayın sonuçlarına baktığımızda doğrudan Avrupa kıtasını, dolaylı olarak da tüm dünyayı etkilemiştir. Buna merkezi uygarlık sisteminin form değişikliğine giden gelişmenin zemini de diyebiliriz. Yani sistemin feodal formdan kapitalist forma geçişini sağlayan zemin. Elbette merkezi uygarlık sistemi salt bu olayla form değişikliğine gitmemiştir. Bunun dışında da birçok olay ve gelişme buna giden yolu döşemişlerdir. Ama Otuz Yıl Savaşları, bunların içinde belirgin bir yere sahiptir.
Peki nedir Otuz Yıl Savaşları? Ne zaman ve nerede gerçekleşmiştir? Kimler bu savaşlara katılmış ve sonuçları nasıl olmuştur? Ama bunun öncesinde dönemin koşullara bir göz atmak, kanımca faydalı olacaktır.
Dönemin koşulları ve tarafların hedefleri
Otuz Yıl Savaşları 17. Yy.’ın başlarında Avrupa kıtasında yaşandı. Bu dönemin egemen gücü Kutsal İmparatorluk da denilen Roma Germen İmparatorluğu’dur. Bu dönem aynı zamanda yoğun reform hareketlerinin geliştiği bir dönemdir. Özellikle Hıristiyanlığın Katolik mezhebinin katı dini uygulamaları ile her geçen gün bir inanç olmaktan çıkıp siyaset ve iktidara bulaşması, reform taleplerinin burada yoğunlaşmasını sağlıyordu. Zira kurumsal olarak Katolik Kilisesi’nin yaşamda karışmadığı neredeyse bir şey bulunmuyordu. Tabiri caizse, toplum sık boğaz edilmişti. Yani nefes alamaz bir duruma getirilmişti. Dolayısıyla dinde yapılacak bir reform, tüm yaşam alanlarında toplumu rahatlatacaktı. Dinde reform yapılmasına yönelik hareketlerin yoğunluğu ve savaşların da bu gerekçeye dayandırılması; Otuz Yıl Savaşları’nın din ve mezhep savaşları olarak adlandırılmasına neden oldu. Olayın görünen veya gösterilmek istenen yüzü bu olsa da; asıl mesele siyasi güç ve iktidar çekişmesinin tezahürüydü. Çünkü gelişen yoğun reform hareketleriyle Kutsal İmparatorluk adeta sarsılıyordu. Zor durumda olan bir diğer güç de, Katolik Kilisesi’ydi. Aslında impatorluk ile kilise, iktidarı paylaşan iki egemen ortaktılar. Toplum bu iki egemen güç tarafından yönetiliyordu. İmparatorluğun zorbaca uygulamalarını kilise din kisvesi altında meşrulaştırıyor; dinin kilise eliyle yozlaştırılmasına karşı gelişen tepkileri de imparatorluk zor aygıtını kullanarak bastırıyordu. Bu iki egemen güç, böylesi bir görev paylaşımına gitmişlerdi. Bu nedenle de gelişen reform hareketleri ve yoğunlaşan tepkiler, bu iki gücü rahatsız ediyordu. Dolayısıyla engel olmak istiyorlardı. Tabii buna rağmen, bu iki gücün kendi aralarında iktidar çekişmesi de yaşadıkları da hatırda tutulmalıdır. Bunların yanı sıra kıta Avrupası’nda güçlenmek isteyen devletler de yaşanan bu karmaşadan faydalanmak istiyorlardı. Bunların başında gelen ise, Fransa idi. Fransa, Avrupa’nın egemeni olmak istiyor ve bunun için uğraşıyordu. Bunların yanı sıra reform talebinde bulunanlar vardı. Protestan prenslikler ile halk, bu kesimleri oluşturuyordu. Elbette prensliklerin amacı ile halkın amacı bir değildi. Halk kesimi daha çok özgürlük ve refah derken; prenslikler daha çok özerk yetkiler veya bağımsızlık diyordu. Ama her iki tarafın da düşmanı ortaktı. Bu da onları birlikte hareket etmeye götürüyordu.
Savaş ne zaman başladı ve kimler katıldı?
Dönemin imparatorlukları da devletleri de bir hanedanlığa dayanıyordu. Yani imparatorluk hanedan imparatorluğu, devlet de hanedan devletiydi. Bu dönemin iki büyük hanedanlığı ise; Habsburg ile Bourbon hanedanlığıdır. Birincisi Alman, ikincisi ise Fransız idi. Neredeyse tüm Avrupa kıtası bu iki hanedanlığın boyunduruğu altındaydı. Özellikle Alman Habsburg hanedanlığı çok geniş bir coğrafyaya hükmediyordu. Habsburglar reform hareketleriyle sarsılan imparatorluğun otoritesini yeniden kurmak ve Alman prensliklerini egemenliği altına almak, Fransız Bourbonlar ise Avrupa kıtasında güçlenip, egemenlik kurma amacındaydı. Zaten savaş da 1618 yılında İspanya Habsburgları ile Fransız Bourbonları arasında başladı. Fransa ile İspanya arasında başlayan bu savaş, daha sonra Almanya, Danimarka, İsveç, İngiltere, Hollanda ve Baltık ülkelerini de içine alacak şekilde genişleyerek gelişti. Birçok devletin katılımıyla başlayan bu savaş, 1618 ile 1648 yılları arasında sürdü. Yer yer bazı anlaşmalarla savaş kısa aralıklarla dursa da, 30 yıl boyunca devam etmiştir. Ki ismini de buradan almaktadır. Otuz Yıl süren ve Avrupa kıtasını bir acı deryasına dönüştüren bu savaşlar, 1648 yılında Westfalen Antlaşmaları’yla son bulmuştur.
Otuz Yıl Savaşları’nın sonuçları
Westfalen Antlaşması’yla sona eren savaşların en büyük sonuçlarından biri, Avrupa kıtasını büyük bir insani ve maddi yıkıma uğratmasıydı. Savaşların uzun ve sürekliliğin yanı sıra açlık, salgın hastalıklar ve yapılan birçok katliam nedeniyle Almanya’da nüfus 16 milyondan 6 milyona inmiştir. Bu durumdan kaynaklı Almanların bundan sonraki 200 yıl boyunca siyasal açıdan bir varlık gösterememesi yaşadığı bu durumdan kaynaklıdır. Hakeza büyük insan kayıplarının yanı sıra bir o kadar da maddi kayıplar yaşanmıştır. Bu savaşlardan dolayı İspanya neredeyse ekonomik olarak çöküyordu. Özellikle Hollanda’nın İspanya’yı deniz ablukasına almasıyla, İspanya devleti ekonomik açıdan çökmeyle yüz yüze kaldı. Bu savaşların belli beşli sonuçları ise şunlardır:
- Kutsal İmparatorluk olarak adlandırılan Roma-Germen İmparatorluğu siyasal açıdan parçalandı.
- Alman Protestan Prenslikler dinsel ve siyasal olarak özerkliklerini elde ettiler. Alman imparator bu hakları kabul ederek 350 prensliğe bağımsızlık hakkı tanıdı.
- Hollanda Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı tanındı.
- Bu savaşlar sonunda Alman Katolikler yenilmiş, Papa’nin siyasal etkisi azalarak Protestanlık yok olmaktan kurtulmuştur. Bu nedenle de Papalık Westfalen Antlaşlamaları’nı onaylamamıştır.
- Birçok bölgesi yıkıma uğramasına rağmen, Fransa bu savaşlardan Avrupa’nın en güçlüsü olarak çıkmış ve topraklarını genişletmiştir.
Tüm bunlar Almanya’nın kuzeybatısında yer alan ve bir bölge ismi olan Westfalen Antlaşmaları’yla garanti altına alınmıştır. 1644 yılında başlayan Wesfalen barış görüşmelerine Danimarka dışında tüm taraflar katılım sağlamışlardır. 4 yıl boyunca devam eden bu görüşmeler 1648 yılında anlaşmayla sonuçlanmıştır. Yukarıda genel hatlarıyla izah etmeye çalıştığımız gibi, bu savaşların Avrupa başta olmak üzere tüm dünyaya etkisi olmuştur. Zira bu olay, merkezi uygarlık sisteminin form değişikliğine uğramasına zemin sunarak katkıda bulunmuştur. Halka kalan ise büyük acılar olmuştur. Ama her şeye rağmen halkların özgürlük ve mücadeleleri bu savaşlarda da sürmüş ve önemli deneyimler elde edilmiştir.
Yaşadığımız yoğun siyasal atmosferde tarihe kısa bir yolculuk yapmanın hem rahatlatıcı, hem de günümüze faydası olabileceğini düşündük. Malum yine bir dönüm noktasındayız ve bugün olacak olan şeyler, yarının zemini olmaya adaydır.