Tarihin tozlu sayfalarında kayıtlara geçen katliamların bir kısmı değişik yılların Temmuz ayında yaşandı. Zilan Katliamı, 33 kurşun olarak da bilinen Muğlalı Olayı, Madımak ve Suruç Katliamı gibi…
Yıllar önce 1943’te, Temmuz’da, Van-Özalp’ta 33 köylünün kurşuna dizildiği ‘Muğlalı Olayı’ da bu vahşetlerden biridir. Bu yazıda bu olayı Ahmed Arif’in “33 Kurşun” adıyla kaleme aldığı dizeleri eşliğinde hatırlayalım istedim.
***
Tarihin hafızasında kayda geçen Muğlalı olayı veya Kürtçe adıyla ‘Geliyê Sefo’ (Sefo Deresi) olarak bilinen 33 suçsuz insanın yargı olmaksızın infaz edildiği ve daha çok da Ahmed Arif’in ‘33 Kurşun’ adlı şiiriyle kamuoyunun ilgisini çeken katliamı gazeteci Günay Aslan da “Yas Tutan Tarih” adlı kitabında anlatmıştı. Yine İsmail Beşikçi “Orgeneral Mustafa Muğlalı Olayı” adlı kitabında bu olayı anlatır.
Yıllarca gündeme gelemeyen olay kaynaklarda özetle şöyle: Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel’in kurduğu çete tarafından koyunları gasp edilen İranlı bir aşiret reisi, Türkiye tarafına geçerek 500 koyunu gasp eder. Aşiret reisine yardım ettikleri iddiasıyla 33 köylü yakalanır ancak suçsuz oldukları anlaşılır.
Bölgeye soruşturma için gelen Orgeneral Muğlalı, 24 Temmuz 1943 günü yetkililerle bir toplantı yapar ve 33 köylünün diğer köylülere ibret olması için idam edilmesini ister.
“Çaresiz-Vurulacaktı-Buyruk kesindi…”
Tümgeneral Cevat Yalım ve İçişleri Müfettişi’nin uyarılarına rağmen 33 köylü yargı kararı olmaksızın, elleri ve gözleri bağlanarak kurşuna dizilir;
“Vurulmuşum-Dağların kuytuluk bir boğazında-Vakitlerden bir
sabah namazında-Yatarım kanlı, upuzun-Şifre buyurmuş bir paşa-
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız…”
Evvelce verdiği sözlü emir gereğince mağdurların üzerleri aranıp para ve saatleri gasp edilip askerlere dağıtılır;
“Ölüm buyruğunu uyguladılar-Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini-Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar-Koynumuzu usul-usul yoklayıp-Aradılar.-
Didik-didik ettiler-Kirmanşah dokuması al kuşağımı-Tespihimi,
tabakamı alıp gittiler-Hepsi de armağandı Acemelinden…”
Katliamdan kurtulan bu tek kişi bir taşın arkasına gizlenmiş ve cinayeti başından sonuna kadar izlemiş ve yaralı halde İran’a kaçmıştı;
“Baktı otuzüçten biri-Karnında açlığın ağır boşluğu-Saç,
sakal bir karış-Yakasında bit-Baktı kolları vurulu-Cehennem yürekli bir
yiğit… Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı-Böyle arkasında bir soğuk namlu-
Bulunmayaydı-Sığınabilirdi yüceltilere… Bu dağlar, kardeş dağlar,
kadrini bilir-Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı Yanan cigaranın
külünü-Güneşlerde çatal kıvılcımlanan-Engereğin dilini-İlk atımda
uçuran Usta elleri…”
Konu ilk kez 1948’de, Meclis’te gündeme getirilir. 1949’da soruşturma açılır, yargılama sonucu Muğlalı idama mahkum edilir ancak yaşı dolayısıyla ceza 20 yıla indirilir. Olaydan 61 yıl sonra Muğlalı ismi Özalplilerin yaşamlarına yeniden girdi.
Muğlalı’nın ismi Özalp’teki bir askeri kışlaya verildi. Ancak yıllar sonra değiştirildi.
***
Olaydan 6 yıl sonra katliamın ağırlığına daha fazla dayanamayan bazı askerlerin, tüm bildiklerini askeri mahkemeye anlatmasıyla katliamın detayları bir bir ortaya çıkar. Yüzbaşı Tezer olarak geçen bir asker, köylülere yapılan işkenceleri şöyle anlatır: “33 köylü gözaltına alındıktan sonra bir ay boyunca ahıra konuldu. Köylülerin sırtlarına eyer vuruldu, ağızlarına gem takıldı ve askerler üstlerine bindiler. Ben bu olayın ne kadar iğrenç olduğunu sivil olunca anladım. Orada robot gibiydim. Sivilde kendimi bir cani, bir canavar gibi gördüm. Ne insanlık, ne din ne de imanın askerlikte olmadığını gördüm.”
***
“Kirvem hallarımı aynı böyle yaz.-Rivayet sanılır belki-Gül memeler değil-Domdom kurşunu-Paramparça ağzımdaki.”