Fatma İzol
Burası Maraş; Kanlı Maraş da diyorlar. Kırımların ve depremlerin kenti Maraş.
Depremin ana merkezlerinden biri olan Elbistan’dayım. Afet çok büyük; ölü kent ya da ölmüşlerin kenti Elbistan artık yok.
Tabutlar dizilmiş, sıra sıra kefenler geliyor ihtiyaç depolarına. Hawar çığlıkları ile çınlıyor kulaklarımız, insanlık öldü mü, neredeyiz?
Üçer dörder sırlanıyor toprağa canlar, ailece yok olanlar ya da ailesinden birini, birilerini kaybeden yangın yürekler. Gözlerini kaçırıyorlar bu kadar hayat gitmişken yaşadıklarından utananlar. Masum, kimsesiz biçareler…
Sosyalist partiler ve Alevi kurumları dev komünleşme yaratırken, devlet nerede? Günlerdir HDP bizim ihtiyaçlarımızı karşılama çabasında yardımlara el koyma, kayyım atama diyor.
İhtiyaç için gelenler bunu istemiyorum, var bizde, bir başkası faydalansın diyenler. Hele kadınlar; çocuğunun, eşinin, kardeşinin ihtiyaçlarını isterken, “senin bir şeye ihtiyacın yok mu?” sorusuna şaşkın gözlerle bakıp, gözlerindeki damlacıkların akıp gitmesine engel olan kadınlar.
Çadırsızlar, evsizler, kimsesizler!
Şehirde sekizinci gününde dahi kurtarma çalışmaları yapılmamış -“bilinmiyor”- ibareli göçükler; yanında durmaya yürek dayanmıyor, ya birileri varsa?
Ya da kimsenin yaşamadığına nasıl karar verilmiş ise bilemediğimiz, yine “boş” yazılı el değmemiş bina kalıntıları. Ayak sesleri geliyor sanki, nasıl boş olabilir ki!
Birinde albüm yırtıkları var, paramparça bir hayatın öyküsü. Güzellikler içinde bir kadının mezuniyet görüntüleri. Umutları yıkıntılarda kaldı. Adı neydi, nasıl yaşamıştı, poz verirken içinden neler geçirerek gülümsemişti, BİLİNMİYOR! Yoksa hala yaşıyor mu? Kim bilir!
Kepçeyle kaldırılıyor moloz yığınları kan ile ıslanmış, sebep olanların resmi gözlerimiz önünde dişlerinden, tırnaklarından kan sızan salyalı vampirlere dönüşmüş.
Sıraya girmiş insanlar terk ediyorlar akın akın kenti, hayalet şehir sanki, ağlamaklı bir erkek sesi “gidin ama geri dönün, olur mu?” diyor sevgiyle. Erkekler de ağlar, nasır tutmamış her yürek ağlar.
“Ağlamayın” diyor bir baba, “kızım etkilenmesin!” Endişeli gözlerle, babaanne sessizce ekliyor; “annesini kaybettik”… sözün bittiği yerde.
Kefenlerin ve tabutların koridorunda destek gönüllü ekipleri, halktan kimseler çalışıyorlar; kimi çuvallar taşıyor, kimi paketler hazırlıyor, kimi teselli ediyor acıyı-acılı insanları.
Hawarrr…
Gençlerimiz tonlarca kefen taşıyor içinde ne olduğunu bilmeden!
Hawarrr…
İkişer, üçer gömülüyor sevdiklerimiz. Yine de şans sayıyorlar, buldukları için naaşlarını.
Hawarrr…
Kefenler bedensiz kaldı depolarda, bedenler kefensiz kaldı molozlarda… Bir mezarı bile yok insanların bu coğrafyada!