Özgür Müftüoğlu
AKP’li Numan Kurtulmuş, Dünya Gazetesi’ne “En zor dönemlerde biz vatandaşın içinde olduk, gittiğimiz konuştuğumuz insanlar kızıyor söyleniyor ama sonuçta başkası çözer demiyor, yine ‘AK Parti çözer, yine Tayyip Erdoğan çözecek’ diyor.” cümlelerinin de yer aldığı bir açıklama yaptı.
İnsanların AKP’ye kızmasının, söylenerek tepki göstermesinin nedenlerini şöyle bir anımsayalım önce: Yurttaşların siyasi iktidara yönelen tepkileri, iki yönlü işleyen soygun düzenine maruz kalmalarından kaynaklanıyor. Soygun düzenin bir tarafında (buna enflasyon da deniyor) ikiye üçe katlanan elektrik, doğalgaz faturaları; birkaç hafta öncesine göre 2-3 kat artan sebze, meyve fiyatları; en insaflı ev sahibinin bile enflasyon oranında yaptığı artışla yüzde 50 artan ev kiraları var. Bunlara, katlanan ilaç fiyatlarını, eğitim masraflarını ve temel ihtiyaç olan daha birçok kalemi ekleyebilirsiniz. Soygun düzeninin diğer tarafında ise (ki buna emek sömürüsü diyoruz) ücretlere yapılan yüzde 5’lik 10’luk zamlar var.
Bu durumda emeğiyle geçinen her yurttaş şu soruyla karşı karşıya geliyor: Yüzde 10 artan ücretle ikiye üçe katlanan harcamalar karşılanabilir mi? Soruyu, “Maliyetleri sürekli artan, çiftçi, esnaf, küçük üretici ayakta kalabilir mi?” biçiminde de değiştirebiliriz. Bunlara verilecek olumlu bir yanıtı ne akıl kabul eder ne de mantık. İşte bu yüzden siyasi iktidar elindeki medya gücüyle, trolleriyle ne kadar algı operasyonu yaparsa yapsın, “kapısına gelen fatura ile cüzdanı arasına sıkışan mantık sahibi yurttaşlar”ı ikna edemiyor.
Aklın ve mantığın kabul etmediği bu duruma yurttaşlar kızıp, söylenmekle de yetinmeyip, tepkilerini eyleme dönüştürüyor. Elektrik zamlarına karşı ülkenin dört bir yanında sokağa çıkılırken geçinebileceği bir ücret talep eden emekçilerin işyerlerinde gerçekleştirdiği direnişler de yayılıyor. Açlıkla yüz yüze gelmesine neden olan soygun düzenine isyan ettiği için tepkisini eyleme dönüştüren yurttaşların önüne ise devletiali elinde sopası, tüm haşmetiyle dikiliyor! Aynı âlî devletçe “makbul kabul edilmeyen” yurttaşların yaşadığı Kürt illerinde soygun faturaları için yapılan eylemlerde gazıyla, copuyla, kalkanıyla gücünü ispata girişiyor.
Devletin makbul kabul etmediği bir kesim daha var: Direnen emekçiler. Direnişin siyasi iktidara mı patrona mı olduğu fark etmiyor devlet için sopasını göstermesi için. 8 Şubat’ta gerçekleşen sağlıkçıların g(ö)rev’i sırasında bazı hastanelerde, işçilerin insanca yaşayacak ücret ve örgütlenme hakkı için işyerlerini terk etmediği Farplas’ta, Migros’un Esenyurt deposunda yine copuyla, kelepçesiyle emekçilerin karşısına dikiliyor devlet; alın terleriyle var ettikleri işyerlerinden zorla çıkarıyor; yetinmiyor, göz altına alıyor.
Peki tüm bunlara rağmen yurttaşlar Kurtulmuş’un söylediği gibi ‘AK Parti çözer, yine Tayyip Erdoğan çözecek’ der mi?
Bu soruya yanıt verebilmek için muhalefetin soygun düzenine ve buna verilen tepkiler karşısındaki tutumuna bakmak gerekir. Millet İttifakı partilerinin (Kılıçdaroğlu’nun “faturayı ödemeyeceğim” çıkışını şimdilik bir tarafa koyarsak) enerji başta olmak üzere yapılan zamlar, Isparta’daki elektrik kesintisi vs konusunda iktidarı eleştirmek ve “Seçim olsun görün bakın neler olacak?” mealinde çıkışlar dışında yaptıkları bir şey yok. Ya da Kılıçdaroğlu’nun Isparta’da yaşanan skandal için söylediği gibi, tepkileri; sorumluluğu 5’li sermaye çetesine atmaktan ibaret. Oysa yurttaşlar, AKP sonrasında uygulanacak somut alternatif politikalar (enerji dağıtımı ve özelleştirilen diğer tüm işletmelerin kamulaştırılması vb) bekliyor.
Benzer durum hakları gaspedilen, açlığa sürüklenen emekçilerin durumu için de geçerli. Millet İttifakı’ndan hiçbir parti -kişisel duyarlılığı olan birkaç milletvekilini saymazsak- işçilerin yanında olmak bir yana onları gündemine bile almıyor. Bu partilerden, “sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engelleri kaldıracağını ya da emekçilere güvenceli, insanca yaşama ve çalışma koşullarının sağlanacağını vaat eden tek bir cümle” dahi duymuyoruz örneğin.
Millet İttifakı’nın toplumun sorunlarına çözüm olacak bir alternatif üretmemesinin nedeni kuşkusuz “sınıfsal tercihleri”. Bu partiler tıpkı AKP gibi, yoksul, emekçi halk kesimleri için sermaye ile karşı karşıya gelmek istemiyor. Hal böyle olunca tüm seçim stratejilerini AKP ve Erdoğan’ı iktidardan uzaklaştırmak üzerine kuruyorlar. Otokratik bir rejimden kurtulup, parlamenter demokrasiye dönüş küçümsenecek bir adım değil elbette ama yurttaşların acil, yaşamsal sorunlarına çözüm üretmeyen bir muhalefetin toplumdan, iktidarı değiştirecek kadar destek almasının da son derece zor olduğu aşikâr. Bu bağlamda Kurtulmuş’un “…insanlar kızıyor söyleniyor ama sonuçta başkası çözer demiyor, yine ‘AK Parti çözer, yine Tayyip Erdoğan çözecek’ diyor” sözlerini hafife almamak gerekiyor.
Demokrasi ittifakı halen neden alana inip, sorunlara ve eylemlere müdahil olmuyor anlamış değilim. Oysa koşullar, Demokrasi İttifakı’nın Türkiye’nin geleceğinin belirlenmesindeki rolünü çok daha önemli hale getirmekte. Beklenti, “bileşenlerin tekil çabalarının yanı sıra ittifak olarak sürece daha etkin müdahale edilmesi ve toplumun sorunlarına çözüm olacak alternatiflerin cesurca ve ivedilikle ortaya konması”dır.