Bir yandan büyük kuraklığa ve susuzluğa neden olan kapitalizmin üretim süreçleri ile suyun bir ticari metaya dönüştürülmesi sonucu insan ve diğer tüm canlılar suya erişemez duruma geldi. Diğer yandan insanlık şişelenmiş suya mahkum edildi
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Hz. Muhammed, “Üç şey vardır ki bunlar asla yasaklanamaz: Su, ot ve ateş” demiştir. Bugün su, ot (ekmek) ve ateş (barınma) ancak parası olanların ulaşabileceği bir meta haline getirildi. Yani her üçü de fiili olarak yoksul halklara adeta yasaklandı. Paradan bir haber diğer canlılara ise bu şans dahi tanınmamakta. İslam’ı kendisine rehber edindiğini iddia eden bir iktidarın varlığında tüm sular tahakküm altına alınmış, halka içilebilir nitelikte suyu ulaştırmakla sorumlu olmalarına karşın yaşamın temel elementi olan su, bir ‘mal’ haline getirilip şirketlerin çıkarına bağlanmış durumda.
Dünya Su Forumu
2009 yılında BM’ye bağlı ancak su şirketlerinin Dünya Su Konseyi tarafından Türkiye’de gerçekleştirilen 5. Dünya Su Forumu ile birlikte suya yönelik politikalarda bir sıçrama ortaya çıkarılıp sular tamamen bir meta yani mal haline getirildi. Dönemin Orman ve Su İşleri Bakanlığı, İstanbul’da düzenlenen 5. Dünya Su forumu için hazırladığı broşürde su güvenliği üzerine yaptığı sıralamada, “Gıda ve enerji güvenliğinin yanında, insan refahı için su” vurgusu dikkat çekici biçimde enerjinin insandan ve diğer canlılardan daha öne alındığı görülmüştü.
Su tek kişinin dudakları arasında
Yüzlerce HES ve baraj 2009 yılından sonra büyük bir sıçrama gösterirken su üzerinde tek karar vericilik düzeni kuruldu. En son 2022 yılında Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile AKP’li Cumhurbaşkanı R.T Erdoğan su tahsislerinden tek karar verici oldu. Kanunda, “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce inşa edilen baraj, gölet ve diğer depolama tesislerinin maksat oranları Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek, değiştirilebilecek veya kaldırılabilecek” maddesi dikkat çekiciydi. Su tahsisine neden Cumhurbaşkanı karar veriyor sorusu muhalefetin gündeminde yer almadı.
Tahsis sıralaması değiştiriliyor
DSİ tarafından ‘Su Tahsisleri Hakkında Yönetmelikte’ suyun kullanımında öncelik sıralamasının yer aldığı Madde7-(1) su kaynaklarının kullanım amaçlarındaki öncelik sırasını şöyle belirler: “a) İçme ve kullanma suyu ihtiyacı. b) Çevresel su ihtiyacı. c) Tarımsal sulama ve su ürünleri yetiştiriciliği. ç) Enerji üretimi ve sınai su ihtiyaçları. d) Ticari, turizm, rekreasyon, madencilik, taşıma, ulaşım ile sair su ihtiyaçları. Maksat oranları öncelik sırasında yer alan ihtiyaçlara göre belirlenir.” Maksat oranları ve öncelik sıralamasına yönelik alınan kararlarda su önceliğinin insana değil sermayeye verilme amacı taşıdığını göstermeye yetmektedir.
Ulusal su kurulu
Geçtiğimiz yıl “Su kaynaklarının etkin yönetimi ve verimli kullanımı amacıyla üst düzeyde koordinasyon ve iş birliği” sağlayacağı iddiasıyla Ulusal Su Kurulunun kurulmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle, suyun üzerinde patronluk hâkimiyeti yürürlüğe sokuldu. Ulusal Su Kurulu; Tarım ve Orman Bakanı başkanlığında, “Su kaynaklarının etkin yönetimi ve verimli kullanımı amacıyla üst düzeyde koordinasyon ve iş birliği” sağlayacağı iddiasıyla Ulusal Su Kurulunun kurulmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girerken, kurulda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı’nda yer alması dikkat çekici.
Piyasalaşan su
Geçmiş yıllarda suların günler boyu kesik olduğu ve aktığında da çeşmelerden çamurlu suların geldiği dönemler yaşandı. Bakanlıklar ve belediyeler, halkın sağlıklı suya erişimini sağlamak yerine su havzalarımızı yerleşime ve sanayiye açarak su kaynaklarımızın kirlenmesine ve yok olmasına neden oldu. Çeşmelerimizden akan sular kirliyken hatta hiç akmazken İstanbul’un her yerinde ayrık otu gibi su istasyonları ortaya çıkmıştı. Artık içme ve kullanma sularımızı bu istasyonlardan para karşılığında sağlamaya başladık. Sonrasında belediye ve sağlık bakanlığı yine sahneye çıkıp bu suların sağlıksız olduğu gerekçesi ile istasyonlar kapatıldı. Ardından damacana sularla tanıştık ve hala içme suyu ihtiyacımızı şişelenmiş sularla karşılamaya başladık. Böylece ‘şişelenmiş su’ yaşamımızın bir parçası halini aldı.
Su tekelleri
Piyasa adı verilen ticarileşme sürecine bağlanan suları şişeleyerek satan ve ‘piyasanın’ en büyüklerinden biri olan Erikli Su, Bursa’da kurulmuş olan ve Uludağ’ın sularını doğadan çalan bir şirket. Bu şirketin satış rakamları Uludağ suyu ile bunu sağlayamayacağı görülürken, Bursa’nın kirlenmiş yeraltı sularını ‘işleyerek’ kaynak suyu iddiasıyla piyasalaştırdığı da biliniyor. Erikli Su, 2006 yılında yüzde 60 hissesini dünya tekeli Nestle şirketinin ‘Nestle Su’yuna sattı. Bir avuç sermayenin eline teslim edilen sular aynı zamanda birçok belediye tarafından da şişelenerek satılmaya başlanırken, asıl işleri olan halkın temiz ve nitelikli suya erişimi yok sayılırken, hem çeşme suyu hem de şişelenmiş su fiyatları halkın sırtında büyük bir kambur oluşturdu.
Su fiyatı 1 yılda 2’ye katlandı
Enflasyonla mücadele adına işçi ve emekçilerin geliri sürekli tırpanlanırken, sermaye için adeta cennet yaratıldı. Enflasyonun yüzde 40 olduğu iddia edilirken halkın zorunlu olduğu tüm tüketim ürünlerinde fiyatlar en a yüz 100 artarken şişelenmiş su fiyatları da ikiye katlandı. 19 literelik damacana su ortalama 120 TL’ye ulaşırken 0,5 litrelik şişe suyun fiyatı ise 15 liraya çıktı. Türkiye Gazetesi’nden Kaan Zenginli’ye konuşan İstanbul Su ve Meşrubat Satıcıları Esnaf Odası Başkanı Ahmet Turan Akkaya, içme suyu pazarının yüzde 70’inin yabancı markaların kontrolünde olduğunu belirterek “Biz her yıl bir fiyat tarifesi açıklıyoruz. Ancak yabancı markalar tarifeye uymuyor… Bursa, Sakarya, Bolu ve Kocaeli gibi illerden gelen su satıcıları tarifeye uymuyorlar. Bunlarda piyasada bildiğimiz yabancı markalar. Serbest piyasa adı altında satış yapıyorlar” dedi.
31,1 milyar lira ciro
Türkiye Ambalajlı Su Üreticileri Derneği (SUDER) verilerine göre, şişelenmiş su pazarlayan şirketler yıllık 10,8 milyar litrelik pazar hacmine ulaştı. Bu hacmin 5,3 milyar litresini damacana su; 5,5 milyar litresi ise şişelenmiş PET satışlarında yaşandı. Su şirketlerinin toplam yıllık cirosu 31,1 milyar liraya çıkarken, kişi başına düşen ambalajlı su tüketimi 127 litre oldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2023 yılında 391 bin 876 ton ambalajlı su ihraç edilirken, 74,4 milyon dolarlık ihracat cirosuna ulaşıldı. Yapılan açıklamalarda ambalajlı su sektörünün 2024’te 11,1 milyar litre pazar hacmine ulaşacağı belirtilmekte. Diğer yandan birçok ülkede 64 şişelenmiş su markasına sahip olan Nestlé’nin tüm satışlarının yaklaşık yüzde 7’si şişelenmiş sudan oluşuyor. Yalnızca şişelenmiş sudan elde edilen satış geliri 2022 yılında 4,2 Milyar Dolar olarak gerçekleşti.
Nestlé Başkanı: Su hak değil!
Dünya gıda ve su tekeli olan Nestle’nin Yönetim Kurulu Başkanı Peter Brabeck verdiği bir röportajda, suyun bir insan hakkı olmadığını açıkça ifade etmişti. Brabeck, suyun dünyanın en önemli hammaddesi olduğu belirtirken suların özelleştirilmesi yani sermaye eline verilmesinin suların adil dağılımını sağlamak için en iyi yol olduğunu iddia etti. Brabeck suyunu bir insan hakkı olduğu fikrinin “aşırı” sivil toplum örgütlerinden geldiğini belirterek, “Su diğerleri gibi bir gıda maddesidir ve bir pazar değeri olmalıdır” derken tüm dünya da ve Türkiye’de suyun ticari bir meta haline gelmesinin sermaye ağızıyla itiraf ediyordu. Diğer yandan Dünya Su Konseyi eski başkanı olan Loic Fouchon’un, cep telefonları için ödenen fatura kadar suya da para ödenmesi halinde dünya da sorununun ortadan kalkacağı iddiası sermayenin su üzerinden nasıl bir süreç yürüttüğünü açığa çıkarmakta.
Aşırı üretim ve tüketim
Dünya’da 2 milyar insan nitelikli içme suyuna erişemezken, insan dahil tüm canlılar için susuzluk yaşamsal boyutta derinleşiyor. Bir dilim ekmek için 40 litre su harcanırken, bir paket patates cipsi için bu miktar 185 litreye çıkıyor. Bir yumurtanın tabağımıza ulaşması için 135 litre su gerekirken, 50 gram çikolata üretmek için 860 litre su gerekiyor. 150 gramlık bir hamburger içinse çiftlikten itibaren kullanılan su miktarı 2 bin 400 litreye ulaşıyor. Sadece bir T-shirt ve kot pantalon üretimi için yaklaşık 20 bin litre su tüketiliyor. Aşırı su tüketimi kapitalizmin aşırı üretim ve tüketim dayatmaları sonucu artarken, bu süreçlerde kirletilen su ise geri kazanılamaz hale dönüşüyor.
Sular endüstriye bağlandı
ABD Jeolojik Araştırması (USGS), bir varil yani 159 LT petrolün çıkarılması ve rafine edilmesi sürecinde ortalama olarak 7 bin 450 LT su tüketiliyor. ABD’de başlayıp tüm dünyaya dayatılan kaya gazı üretimlerinde kullanılan su miktarı ise korkunç düzeyde. Yine ABD Jeolojik Araştırması’na (USGS) verilerine göre, ABD’de ortalama tek bir kuyuyu bir kez kırmak için yaklaşık 39 milyon LT su kullanılırken, bir kuyuya bu işlem 15-18 kez uygulanıyor. Sadece bu iki veri susuzluğun nedenlerini ortaya koymaya yeterken, halklar şişelenmiş suya mahkum edilip suların tamamının sermaye eline teslim edilmiş durumda.