Yusuf Gürsucu / İstanbul
Şırnak’ta asker ve korucuların birlikte organize ettiği iddia edilen ağaç kesimleri 2 yıldır aralıksız sürüyor. Bu uygulama tipik bir kolonyalist uygulama olarak öne çıkarken, orman ekosistemleri yerle bir ediliyor
AKP’nin iktidarı özellikle Kürt halkının Türkleştirilip asimile edilememiş olması nedeniyle, islami ümmetçilik anlayışına yaslanarak Cumhuriyet tarihi boyunca çözülememiş sorunu çözeceğini iddia etmişti. Bu iddianın boş bir iddia olduğu tamamen netleşirken, uygulamaya konan politikalarla Kürt halkı üzerinde yoğun bir baskı kurulmuş durumda. Halkın üzerinde sürdürülen baskıya benzer bir baskı ise Kürt coğrafyasının genelinde ekolojik yıkımlarla sürdürülüyor.
Batı da duyarsızlık!
Türkiye’nin batı bölgelerinde burada uygulamaya konan ekolojik yıkımın gerçekleşmesi durumunda ayağa kalkanların büyük bölümünün bölgede süren yıkım karşısında sessizliğe bürünmeleri ise dikkat çekiyor. Bu duyarsızlık devletin sömürge hukukunu ortaya koyduğu politikalar sonucu düşmanlaştırılan Kürtlerin yaşadıklarına ve coğrafyalarına devletin gözüyle bakma alışkanlığının neden olduğu ise biliniyor.
İşbirlikçi korucular
İktidar bölgedeki işbirlikçileri eliyle orman kıyımları yaşatırken, her gün binlerce ağaç kesilerek katledilmektedir. Son günlerde özellikle Cudi ve Gabar dağları ile Besta bölgesinde korucuları araziye süren TSK, ağaç kesimleriyle bölge adeta talan ediliyor. Talanın sürdüğü bölgelerde halkın bağ ve bahçelerine gidişlerini de engelleyen askerler, halka ait meyve ağaçları da dahil binlerce ağacı keserek kent dışına taşıyıp satıldığı belirtiliyor.
Kesim bölgesine girmek yasak!
Jinnews’te yer alan haberde, Besta’da ağaç kıyımını sürdüren Şırnak’ın Uludere ilçesinin Sêgirkê Beldesi’nden Hançer Timi sorumlusu Zübeyir Babat’ın, kendi bünyesinde bulunan korucular üzerinden talanı sistematik bir hale getirdiği belirtiliyor. Ağaç kıyımıyla Besta’da bulunan Qûrteka Pêşya ve Keniya Mîra bölgelerine giriş çıkışlar da yasaklandı. Nêrweh de bulunan askeri karakoldan izin alarak bölgeye gidebilen yurttaşlar, karşılaştıkları talanı anlatıyor.
Hayvanlar zarar görüyor
Besta bölgesinde bulunan Nêrweh köyünde yaşayan Nesîme Kutlu, köyde yaşamlarını hayvancılık ve tarımla idame ettiklerini belirterek, “Biz geçimimizi doğa ve tarımla yapıyoruz. 2 yıldır bölgemizde ağaç kıyımı yapılıyor ve ormanlar yakılıyor. Hayvanların da doğaya ihtiyacı var. Ağaçlarımız kesildiği için hayvanlarımızı otlatmaya götüremiyoruz. Bu talandan dolayı hayvanlarımız zarar görüyor. Sadece bizim hayvanlar değil, aynı zamanda ormanda yaşayan yaban hayvanların da yaşam alanı yok edildi” diye aktarıyor.
Bögede ağaç kalmayacak
Kutlu, “Tüm meyve ağaçlarımız kesildi ve yakıldı. Korucular bölgemizde ağaçları kesiyor. Köy muhtarı da bunun ortağı olduğu için ses çıkarmıyor. Qûrteka Pêşiya, Keniya Mîra’dan, Bêlîze, Cênîbe ve Şehrava bölgelerine kadar ağaç kıyımı yapılıyor. 2 yıldır aralıksız burada ağaçlar kesiliyor. Şuan da Qûrteka Pêşya ve Keniya Mîra’da ağaç kıyımı sürüyor. Baharın gelişiyle kış ayına kadar bölgede ağaç kalmayacak. Bağ ve bahçelerimizin hepsi yok edildi” diyor.
Doğa yok ediliyor
Yaşanan doğa talanına karşı halkın harekete geçmesi gerektiği çağrısı yapan Kutlu, “Bizden izinsiz ağaçlarımız kesiliyor. ‘Güvenlik’ adı altında ağaç kıyımı yapıyorlar. Tarım dışında yapacağımız bir işimiz yok. Orman ve ağaçlarımız yok edildiğinde, yaşamımız da yok oluyor. Bilinçli bir şekilde doğamız katlediliyor. Güvenlik adı altında amaç doğamızı yok etmektir. Kesilmeyen ağaçlarında kesileceğini söylüyorlar. Doğanın yok edilmesi, yaşamımızın da yok edilmesi demektir” şeklinde konuşuyor.
Talan, ‘Hançer Timi’ eliyle!
Besta’da yürütülen ağaç kesimi, Kürtlere karşı kirli savaşta öne sürülen ve palazlanan suç şebekesi olan Hançer Timi sorumlusu Zübeyir Babat tarafından yürütüldüğü belirtiliyor. Zübeyir Babat’ın ise, ağaç kesimini ve kent dışına sevkiyatını Mahmut Babat, Kazım Babat ve Süleyman Babat isimli koruculara yaptırdığı söyleniyor. Kesilen ağaçlar korucular tarafından traktörlerle düz alanlarda toplandıktan sonra TIR’lara yükleniyor. Ağaç yüklü TIR’lar Şırnak’ın Avgamasiya köyünde yol kenarında beklerken, TIR’lara yüklenen ağaçların kalın kütüklerinden yüzlerce yıllık ağaçlar olduğu anlaşılıyor. Ağaç kesimine katılanlar yıl sonuna kadar binlerce dönümlük alanda tüm ağaçların kesilmesinin planlandığını söylemeleri ise tipik sömürge uygulamasının kesintisiz sürdürüleceğine işaret ediyor.
Sömürgecilik sürüyor!
Kapitalist modernitenin tarihi aynı zamanda kolonocilik yani sömürgecilik tarihine dayanır. Coğrafi keşiflerle başlayan sömürgecilik yerli halklarının kültürlerini yok edip melez sayılabilecek kültürel yapıları ortaya çıkarırken, bazı halkların kültürel yapılarını tamamen ortadan kaldırmıştır. Kolonyalist ilişkiler salt askeri güce dayandırılmamış, bazı coğrafyalarda kültürel asimilasyon uygulanırken, toplumları oluşturan bazı unsurların komplekse girmesine ve kendisini aşağıda tanımlamasına yol açılmıştır. Kültürel asimilasyon sürecinde batı ’iyi ve güzel’ olarak algılara oturtulurken, doğu ise ‘kötü ve çirkin’ olarak vurgulana gelmiştir.
Sömürgeler hammadde deposu!
Kolonyalizm sanayi devrimiyle birlikte farklı bir evreye taşınmıştır. Bu evre ise kapitalist-emperyalist dönemdir. Kapitalist sermaye büyüdükçe yeni alanlara ihtiyaç duyar. Bunun dışında üretimlerdeki hızlı artış yeni pazarları gerektirmiştir. Emperyalizmin bir diğer önemli hedefi ise aşırı üretimleri ortaya çıkaran kapitalist sanayi için hammadde tedariğini sömürge ve yarı sömürge ülkelerin coğrafyalarından sağlamaktır. Bugün içinde bulunduğumuz dönemde geçmişten farklı olan sermaye ihracı dışında, kapitalist emperyalizmin ortaya çıkışından ve öncesinden günümüze uzanan tarıhin bir tekerrürü yaşanmaktadır.
Paylaşım savaşları
Bugün kapitalizmin sermaye birikimleri için yeni birikim alanları yaratma zorunluluğu ilerleme göstermekte büyük sıkıntılar yaşıyor. Bu nedenle Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan savaşın gösterdiği yeni paylaşım savaşları yaşanırken, bu savaşların genişlemeye doğru ilerlediğinin daha net görüldüğü bir dönem içindeyiz. İşte bu dönemde Türkiye’de iktidarın emperyal bir takım hedeflerle hareket etme hayalini izliyoruz. Ancak her attığı adımda duvarlara toslayan iktidar her toslama sonrası yüzünü Kürt halkına ve yaşadığı coğrafyaya çevirmesi ise dikkat çekiyor.
Kürtler kalıcı düşman!
Ulus; ulus devletlerin biricik meşruiyet kaynağıdır. Ulusçuluk, biz ve onlar olarak ayrıştırma yapar ve karşısında daima bir düşmana ihtiyaç duyarken bunu sürekli canlı tutar. Türkiye’de son dönem beka sorunundan söz ediliyor olması ulus devletin tam olarak oturtulamamış olmasından kaynaklanırken, aynı zamanda toplumun tamamını baskı altında tutmanın bir kaldıracı olarak değerlendirilmektedir. Kürt halkı dilleri, örfleri ve mitleri olan binlerce yıllık geçmişe dayanan bir coğrafyada yaşayan bir halktır. Sahip oldukları geçmiş ise bugün Türkiye, İran, Irak ve Suriye sınırları içinde kalan ve dörde bölünmüş olan coğrafyadır.
Amaçları çözüm değil
Kürt halkının kendi dil ve geleneklerini kullanması gerekmektedir ve bu temel bir insan hakkı olarak kabul edilmiştir. Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı olduğu gibi, kendi dillerinde eğitim ve öğretim hakları da vardır. Bu hakların Türkiye Cumhuriyeti’ni yok edeceği var sayımına dayanan devlet aklı, sorunu içinden çıkılamayacak boyutlarda sürdürmektedir. PKK Lideri Öcalan’ın ve HDP’nin inisiyatif alıp Cumhuriyet tarihince çözülememiş sorunun çözülmesine yönelik ortaya koydukları çabalara verilen yanıt ise ölümler, tecritler ve hapishaneler olurken, aradıkları şeyin çözüm olmadığı anlaşılabiliyor.
Bölge insansızlaştırılıyor
Baskı politikalarıyla çözümsüzlüğün sürmesi hatta derinleşmesinin istendiği görülmektedir. Çözümsüzlüğün çok boyutlu devam ettirildiği ise kayyum uygulamalarında ortaya çıkmaktadır. Kayyum uygulaması iktidarın ekonomi politikasıyla uyumlu bir yol izlemektedir. İktidar yerel işbirlikçilerini kayyum atadığı belediyeler üzerinden bir nebze nemalandırırken, diğer yandan yine bu dinamiklerin desteği ile bölge coğrafyası adeta yerle bir edilerek bölge ekosistemi insan yaşamına uygun olmayan hale getirilmeye çalışılmakta olduğu görülürken bölgenin insansızlaştırılmak istendiği açığa çıkıyor.
Hafıza yok edilmek isteniyor
Bölgede Kürt dili yaşamın her alanından koparılmaya çalışılırken, uzun yıllar denedikleri ancak asla başaramadıkları kültürel saldırılarla asimilasyon dayatılıyor. Kentlerin tarihi hafızasının yok edilmesi inşaat sermayesine alan açarak gerçekleştiriliyor. Sur’da yaşatılan yıkımla birlikte halkın Sur’dan sürülmüş olması yaşanan süreci anlamamızı sağlıyor. Bölgenin tamamında uygulamaya sokulan ve binlerce yıllık tarihi hafızayı yok etmek isteyen adımlar içinde Hasankeyf ise özel bir yer tutuyor. Yağma eşliğinde; işsizlik, açlık, sefalet içinde bir yaşamın dayatıldığı Kürt halkının bu uygulamayla boyun eğmesini beklemek ise beyhude bir çaba olarak değerlendiriliyor.