Veysi Sarısözen
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu demokrat bir insan. Çalışkan. Akıllı. Üstelik cesur. Bir de inatçı. İki cephede birden mücadele ediyor: Dışta Erdoğan rejimiyle, içte de fundamentalist ulusalcılarla. Böyle bir mücadeleye “elinin kiriyle” erkek cinsi giremezdi. Kadınlar CHP’de de öncülüğü alacağa benzer.
Ancak… Son yaptığı açıklama, nasıl söyleyeyim, bana bir hayli naif geldi. Değerli kardeşimiz bendenizin uykularını kaçıran “seçimde Erdoğan ne yapar?” sorusuna, adeta “bir şey yapamaz, biz avukat ordusuyla cephede savaşacağız” diyebileceğim bir cevap verdi. Her seçim bölgesinde, hatta sandığın bulunduğu her sınıfta “bir” değil “iki” avukatı eğitip, görevlendirerek “seçim güvenliğini” sağlayacaklarını açıkladı.
Avukatlar nasıl eğitilecek?
Deniyor ki, “bilişim” dersleri görecekler. Eyvallah. Bu avukatların hukuk bilgisine bir de bilişim eklenince, bu kardeşlerimiz sandık başındaki hukuksuzlukları saptayıp, “bilişim” dersinin gereklerini eminim ki başarıyla yerine getireceklerdir.
Ama bu eğitimde bir şeyler eksik gibi. Şöyle kafamızda canlandıralım: iki tam eğitimli avukat sandıklara pür dikkat odaklanmışken, sınıfa bıyıksız, ama uzun siyah sakallı, şalvarlı, cüppeli, kabak kafalı, bir hayli adaleli iki adet “vatandaş” itirazlara rağmen girerse…İki avukat bu “ihlale” itiraz edip kapıdaki polisleri içeriye davet ederse…İçeriye giren polisler bu “iki vatandaşla” avuç ayalarıyla temasa gelip “çak” yaparsa… Bu iki vatandaş muhalefete çıkan her oy pusulasına itiraz edip, “iptal edile” diye hırladığında sandık başkanı ile AKP’li ve MHP’li üyeler “iptal” diye bağırırsa… Bu iki vatandaş “İptal edilemez” diyen HDP’li üyeyi işaretle “tanıyorum terör örgütüyle iltisaklı” diyerek dışarıya atmaya kalkışırsa… İki avukat “HDP’liyi dışarıya atamazsın” dediğinde, bu iki vatandaş sakallarını sıvazlayıp “ahacık bunlar da bu teröristle iltisaklı” diyerek ortalığı velveleye verirse…Avukatlar medeni cesarete de sahip oldukları için direndiğinde, bu iki vatandaş bir yandan avukatları darp ederken, bir yandan da “sakal-ı şerifimizden bir kıl kopardı kafir” diye bar bar bağırdığında… Kolluk bir anda harekete geçip, “İslamın aslanlarının kılına dokunanı yakarız” diyerek avukatları derdest etmeye kalktığında…
Allahaşkına, kendinizi bu iki hukuk ve bilişim eğitimli avukatın yerine koyun, neler hissedersiniz?
Öyle ya, avukatlar hukuk bilmektedirler, bilişimde ihtisas yapmışlardır, ama ne yazık ki tekvando, krav mega, muay thai, kick box, kempo, aikido, kung fu, karate filan bilmemektedirler. Her iki avukatın boylarını ve kilolarını birbirine ekleseniz, o iki vatandaştan birinin yarısı bile etmemektedir. İftira büyük. Bu avukatlar zıplasalar bile “şeriat aslanlarının” sakallarına bile yetişemezler. Kıl koparmak ne kelime…
Elbette değerli İl Başkanı Kaftancıoğlu’nun avukatlara yakın dövüş eğitimi vermesini ya da mütecavizin sakallarını yolmak için bir basketbolcu gibi zıplamayı öğretmesini önermiyorum. “Mesela” demiş oluyorum. Ve hatırlatıyorum: “Hukuk ve bilişim” faşist rejimde beş para etmez.
Ama “faşizme karşı mücadelede çare tükenmez.” Çare avukatları sandığın bulunduğu sınıfta “yalnız” bırakmamaktır. Sakın “sınıfı” devrimci yoldan işgal edelim dediğimi sanmayın. İşgal işini rejim yapacak. Ama şunu sormak isterim: Okulun kapısından çıktığında nereye çıkmış olursun?
“Sokağa”.
Bildiniz. O sokakta her bir sandığın muhalefete oy veren seçmenlerinin örgütlü, disiplinli, kararlı duruşunu hayal edin. İki avukat sınıfta zayıf gibi görünse de sokakta kuvvetlidir. Seçmenler “bilişim” eğitimi almamış olsalar da, partilerinin sandık görevlileriyle “iletişim” konusunda ustadırlar. Sınıfta ne olup bittiğinden, ne gibi hukuksuzluk, hile hurda, ne gibi zorbalık yapıldığından anında haberdar olacaklardır. Bir anda vaveyla kopacaktır. Seçim bölgesinin örgütlü, kararlı birkaç binlik seçmeni karşısında “kara sakallı, bıyıksız, cüppeli, şalvarlı, iri kıyım mezkur iki vatandaş” o anda Kobane’yi hatırlayacaktır.
İşte o zaman “el Cebra” şunu gösterir: iki avukat artı hukuk ve bilişim eğitimi, artı örgütlü, bilinçli, kararlı kitle eşittir: Seçim güvenliği.
İyi de bu kitle senin partine oy veren kitledir. Avukatlara “bilişim” eğitimi veriyorsun da değerli kardeşim, sana oy veren bu kitleye ne veriyorsun? “Kitabımızda sokak yazmaz” diyorsan, bil ki seçim günü geldiğinde o iki avukat seçim sandığının başında çaresiz kalacaktır.
Her sandık başına iki bilişim eğitimli avukat. Tamam. Ama her sandıktaki muhalif oy kadar da, okul kapısının dışındaki sokakta “direniş eğitimli” bir kitle…
“Eğitimli kitle” seçimi bekleyerek örgütlenmez elbette. Bugünden kolları sıvayacaksın. Seçmene tane tane şunu anlatacaksın: “seçim günü sokakta yürüyüp sandığa giderek oy kullanmak yetmez, eğitim şart, şimdi, hemen bugün kapını açacaksın, sokağa bakacaksın, sağını solunu kollayacaksın, polise, muhbire av olmayacaksın, şimdilik sadece eşikte dinlenip ‘Zamcı istifa, Erdoğansız seçim’ diye bağırıp, evine gireceksin, ertesi günü komşunla birlikte birkaç metre yürümen yeterli olacak, seçime kadar metre metre, kilometre kilometre, çoğala çoğala, sonunda sandıkların bulunduğu okulun sokağında binleri bulacaksın”.
“Ya Saray’ın silahlı adamları bu kitleye saldırırsa?”
Ne yapacağız?
Ben bunu bilemem. Ama…
Onun da çaresini düşünenler mutlaka çıkacaktır.