Üç hafta önce ziyaretinize gelen milletvekili dostum sizi ziyaret için içeri girince ben dışarıda yakındaki bahçede oturup bekledim. O sırada düşündüklerimi bu mektupla sizinle paylaşmak istiyorum.
Ali Şeriati’nin yazdığı bir mektup var Mısır piramitlerinde çalıştırılan kölelere ithafen… Mektup ”Ne bizi bilen ne de bizim bildiğimiz insanlara karşı savaşlara sürüklediler bizi. Hiçbir zaman küçümsemediğimiz insanları öldürmeye zorlandık.(…)” cümleleriyle başlar.
Sayın Başkan!
O gün bu cümlelerden ilhamla şunu düşündüm. Birbirini tanıması gerekenler, birbirine yakın durması lazım gelenler ne çok yabancıymış birbirine… Birbirimizi tanımamak adına ne barikatlar koydular önümüze. Ne çok duvar ördüler aramıza. Tanışmamak adına tüm imkanlarını seferber ettiler. Yetmedi bütün ideolojileri, dinleri, felsefeleri kullanarak aramıza mesafeler koydular. Oysa haddi zatında faşizm hariç hiçbir ideoloji ve din insanlar arası yabancılaşmayı öngörmüyordu. Tam aksine kaynaşmayı, tanışmayı öngörüyordu. Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim ”Ey insanlar sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sonra da tanışasınız diye sizi farklı farklı halk (şa’b) ve kabilelere ayırdık” der.
Öyle kirletilmiş bir zihinle tanıştırdılar ki; biz, faşizme karşıyken faşizmin tuzağına ve kucağına düşmüştük… Faşizmin tuzağında faşizme karşı Donkişot’vari savaş veriyorduk. İlginçtir ki sloganımız da ”Faşizme karşı omuz omza” idi. Her birimiz ve her bir kesimimiz kendinden olmayanlara karşı, kendi içinde omuz omuza vererek faşizmi yeneceğini düşünüyordu. Oysa bu düşünüş ve bunun üzerinden gerçekleşen tavır faşizmin tam istediği; dahası ta kendisiydi. Biz, bizi çok iyi tanıyanların eliyle bir birimizi tanımamaya mahkum edildik. Bizi tanıyanlar, tanışıp kaynaşırsak nelerin olabileceğini çok iyi hesaplıyordu. Onlar, tanışıp kaynaşırsak faşizmin tuzağından kurtulup faşizme sahici bir mücadele ile ölümcül darbeler indireceğimizi bizden çok önce idrak etmişlerdi. O yüzden ne yapıp edip engel olmalıydılar. Ve başardılar uzun yıllar, hatta asırlar boyunca… Oysa büyük şair Cegerxwin ”Ger hun nebin yek, huni herin yek bi yek” diyerek bizi uyarmıştı.
Sayın Başkan!
Sizin deyiminizle siyasi rehin olarak tutuklanmadan önce hatırlarsınız Taksim’de bir otelde İslami çevrenin aydın, yazar ve çizerleri ile bir toplantı yapmıştınız. O toplantıda haklı olarak iktidarın onca zulmüne rağmen mahallemizdeki sessizliği anlamlandıramadığınızı ve bu sessizliği mahalleye yakıştıramadığınızı dile getirmiştiniz. Korku gibi cesaretin de bulaşıcı özelliği var demiştiniz. O gün de bu sessizliğin nedenini anlatmaya çalışırken bu yabancı olma hususuna ve zihinlerimizin kirletildiğine işaret etmeye çalışmıştım. Biz bir yandan ”kimden gelirse gelsin zalime karşı, kime yapılırsa yapılsın mazlumun yanında…” şiarıyla hayata baktığımızı ifade ederken ve öte yandan da dinimiz bize ”mazlumun dini sorulmaz” düsturunu ortaya koyarken hiç de bu düstur ve prensiplere uymadığımızı eylemlerimizle ortaya koyduk / koyuyoruz. Zira kime yapılırsa yapılsın derken öyle ”ama”lara sığınıyoruz ki ”ama”lar kendinden önceki tüm önermeleri imha ediyor. “Ama”lar normalde kimi istisnai durumları dışarıda tutmayı hedef edinmesi gerekirken, bizim ”ama”lar kuralı hepten yok ediyordu. İşte zihnimiz, ”ama”ların kuralları toptan imha eden adeta sihirli bir kirle kirletildi. Ve zindanımız oldu ”ama”lar. Öyle ki her ilkemiz bir ”ama…” ile yerle yeksan olabiliyordu. Bu bize öğretilen bir çaresizlikti; bizi kimliğimizden ve inancımızın özünden ayıran bir tuzaktı, ama gel gör ki farkında değildik.
Sayın Başkan!
”Bir musibet bin nasihatten yeğdir” atasözü ve Kitab-ı mübinde ”Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz” ayeti bizi görünenin ötesinde bir anlam dünyasına çağırıyor. Bu anlam dünyası farkında olmasak da aslında oldukça değerli ve ibretlidir. Yaşadığımız her bir musibet bizi düşünmeye sevk ediyor. Farkında olalım ya da olmayalım bu süreç zorunlu işliyor. Her bir düşünüş bizi yeni şeyleri keşfetmeye götürüyor. Ve her keşfimiz de yeni arayışlara… O yüzden sizin siyasi rehin olmanız, acı da olsa içinde büyük hayırlar barındırıyor. Çürümemiş vicdanları harekete geçirdi / geçiriyor. İliklerimize kadar haksızlığı idrak etmeye sebep oldu / oluyor. Duvarlarla ihata etmekle kırmaya çalıştıkları gücünüz daha çok duvarları yıkıyor. Hem zihinlerdeki prangaları, hem vicdanlardaki kelepçeleri param parça ediyor. Duvarlardan medet umanlar er geç ördükleri duvarların altında kalacaklardır.
Korku o kadar kötü bir şey ki hasmını duvarlar arasına hapsederken de rahat vermez. Korkanlar hasmını çelikten kapıların arkasına atarken de uyku uyumaz. Sesini keserken de kulaklarında hasmının sesinin çınlamasından huzur bulmaz. Hasmının yüzünü görmemek adına ekranlarda görüntüsünün görünmesine yasak koysalar da hasmın silueti belleklerinde nakşedildiği için kabuslar görmekten kurtulamazlar. Nereye baksalar korktuklarını görürler. Hep ona verir veriştirirler. Durup dururken lafı ona getirirler. Böylece korkularını bastırmayı düşünürler. Tıpkı mezarlıkta şarkı söyleyenlerin korkusunu bastırma psikolojisindeki gibi.
Özgür yarınlarda buluşmayı umuyorum. Yarınların aydınlık olacağına inanıyorum. Özgürlük uğruna ödediğin bedelini kutluyorum. Her iki cihan saadetinin duacısı milyonların gönlünde olduğundan emin ol. Selamlarımı, muhabbetlerimi iletiyorum. Başarı, sağlık ve sabırlar diliyorum. Mevla yar ve yardımcın olsun sayın Başkan.