Biyolojik varlığın belli bir tekamüle erişmesi ve insan aklının birlikte iş yapma yeteneği kazanarak toplumsallaşmaya başlamasından bu yana insan emeği ile yaratılan bütün maddi ve manevi üretimler, kültür kavramı içerisinde bütünlüklü bir anlamlandırma sürecine kavuşturulmuştur. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere toplumsallık, kültür kavramıyla tanımlanan tüm edimlerin kaynağını oluşturmaktadır. İnsanın yaşama anlam yüklemek ve varlığını diğer varlıklar içinde bir anlam dizgesine oturtabilmek, kendi varlık sebebini kavrayabilmek için ve nihayetinde hakikate ulaşabilmek için birçok yol ve yöntem denemiştir. Mitoloji, din, bilim, felsefe ve sanat bu hakikat arayıcılığının çok güçlü yol yürüyüşü ve yöntemi olmuşlardır. Sınıflı toplum ile birlikte bu yol yürüyüşü ve yöntemler egemenler tarafından gerçeği karartmanın, hakikati manipüle etmenin, çarpıtmanın yöntemi olarak kullanılırken, ezilenler açısından bir yandan hakikat arayışçılığına kılavuzluk etmiş, bir yandan da egemenlere direnmenin ve toplumsallığı korumanın en güçlü eylemleri olmuşlardır. İnsan doğa içindeki varlığını anlamlandırmaya başladığı günden beri güçlü bir estetik ilişki ve senkronizasyon arayışı olagelmiştir.
Sanatın ve sanatçının özünde güzeli, estetik olanı arama çabası vardır. Varlığı, aklı, ruhu ve bedeni güzelleştirme isteği toplumsallığı çok güçlü inşa etmenin en etkili itici gücü olmuştur. Estetik yaratıcılık etik bileşeniyle birlikte toplumsal faydayı üretmede de çok başat rol oynamıştır. Ve elbette ezilenler açısından kültür ve sanat, estetik edim, eylem ve üretim, sanatı araçsallaştıran tüm kapitalist modernite yaklaşımlarından ayrı tutar kendini, arasına mesafe koyar. Sınıflı toplumda zorunlu karşıtlığın bir gereği olarak egemen kültür ve sanata karşı devrimci sıfatını kazanan kültür ve sanat aynı zamanda statükoyu da parçalayan bir aksiyonu içinde barındırır. Eski ve geri olana yönelttiği reddiye ve eleştirilerle toplumsallığı ve güzellik anlayışını çürüten yaklaşımları toplumsal ilerlemenin önünde bir engel olmaktan çıkarır. Devrimci kültür ve sanat, amansız bir muhalefet eylemidir. En çok bu muhalefet gücü ile ezilenlerin duygu ve zihin dünyasına etki eder, onları değişime uğratır.
Sanat, estetik arayışının yanı sıra ideolojik ve felsefi bir yaklaşım olarak da güzelleşmenin amacını özgürleşmek olarak kurar. Güzelleşmeden özgürleşmenin, özgürleşmeden güzelleşmenin mümkün olmayacağı bu ideoloji ve felsefenin özünü oluşturur. Egemenlikçi anlayışının sanatı belli yetenek, eğitim ve birikime sahip seçkin bir zümrenin uhdesine hapseden anlayışına karşın devrimci kültür ve sanat, her insanın bir güzelliği ve özgürlüğü arama potansiyeline yani bir sanatçı ruhiyeti ve zihnine sahip olduğu önermesine sahiptir.
Sanatçı kişilikler tarih boyunca toplumsallığı geliştirmek, kolektif ve komünal bir yaşamı geliştirmek, ahlaki ve politik bir toplumu inşa etmek noktasında öncü rol oynamışlardır. Sanatı, belli bir maddi kazanıma tahvil etmenin aracına dönüştüren egemen tüccar sanat anlayışı, hakikati aramanın, özgürlük ve güzelliği yaratmanın bir yolu değil güzelliği, özgürlüğü ve hakikati alınıp satılabilen bir metaya dönüştürme çabasıdır. Sanatçıyı toplumun dışında ve üstünde tutan, popüler kişilikler yaratmanın ve bireyciliği özendiren rol modeller yaratmanın dayandığı sanatçılık anlayışı toplum karşıtlığından başka bir şeyi ifade etmez. Evrensel devrimci sanatçılığın ölçüleri, yaratıcılık, toplumsal öncülük, özgür düşünmek ve farkındalığı yaratmak iken popülizmi esas alan bireyci ve maddiyatçı sanatçılığın ölçüsü sanatı maddi bir karşılığa ve popülizme tahvil etmektir. Bu sanat anlayışının, egemenlerin politikalarına hizmet etmekten başka sanatçıyı götüreceği bir yer yoktur.
İçinden geçtiğimiz süreç itibariyle bir var olma ve yok olma gerçekliğiyle karşı karşıya olan ve muazzam bir direnişle bu süreci karşılamaya çalışan Kürt halkının, sanatçısının da bu gerçekliğin farkında olarak rolünü oynaması gerekir. Bu halkın büyük bedellerle yarattığı değerlerin ticaretini yapan sanatçıların bu istismarına dur denmelidir. Bedel ödeyen, halkının mücadelesini omuzlayan sanatçıların değil, değerlerin ticaretini yapan popüler sanatçıların değer ve itibar görmesi apaçık bir sapmadır.