Murat Türk*
Şairlerin ruhundaki sezgi çağlayanı, kelimelere büyülü ezgiler giydirerek onları ritmik dalgalara yükler.
Kelimelerin en tutkuyla sevdiği sihirdir şiir.
Her şairin en sevdiği şeydir kelimelerle oynamak.
Büyük şairler, kelimelerle, uçurumdan uçuruma ipince ipler gerer.
En büyük şairler, uçurumlara gerdikleri ölümsüz anlamların ipinden gözleri bağlı geçerler.
Bazı şairlerin ham maddesi yetmediğinden, eğirdikleri ip kopar ve uçurumun herhangi bir yerine düşerler. Bu iki uçurumun arasındaki hazin çukurda adı anılmayan nice şair yatar. Onlar bir gün, bu mahşeri keşfedecek bir dehanın çıkıp gelmesini beklerler.
Bazı şairler, kendi uçurumunu geçecek ipi dahi yapamamıştır. İplere dolanmış şaşkın, karmaşık bir yumak halinde gezinip dururlar. Rüzgâr onları bir o yana bir bu yana sürükler. Çöl sıcaklarında yana yana dolanır bu şairler. Şiirin serinliğini ararken kavrulup dururlar.
Baş döndürerek ayakları yerden kesen şairliğin bu esrik hali er geç geçer.
Dolandıkları karmaşık yumakları kendi çöllerini geçerken çözerler.
Şairler; gözeneklerini sökerek yol yaparlar, geçtikleri yerleri vahaya çevirirler.
Artık çöl yeşertmek bu şairlere yetmez.
Kendi ruhunun çölünü geçemeyen, içindeki uçurumdan atlamayanlar şair olamaz.
Kendi ruhunun çölünde vahalar yaratan şair ölümsüzleşir ve bu sırrı yaymak ister.
Ama ondan önce kendi uçurumunu geçmesi gerekir.
Çöl geçenler, uçurumdan korkmaz.
Çünkü ipe ihtiyacı yoktur, karmakarışık kördüğümlerini çözerken kanatları çıkmıştır.
Büyük şair, uçurumu uçarak geçer.
Ölümsüz şair, insanlara uçurumlar geçirtir.
Bu nedenle, bazı şairler göklerde oturur.
Çünkü onlar, uçurumlar geçmiş, nice insana da uçurumlar geçirtmiştir.
* Şakran 1 Nolu T Tipi Cezaevi