Türkiye’nin saldırıları nedeniyle Suriye krizinin yıllardır çözüme kavuşamadığını belirten PYD Eşbaşkanlığı Yürütme Kurulu Üyesi Aldar Xelîl, ‘Türkiye’nin bölgedeki işgali, yaşanan kriz ve kaosun sorumlusu olarak görülmediği sürece Suriye krizi sonlanamaz’ dedi
Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanlığı Yürütme Kurulu Üyesi Aldar Xelîl, Suriye ve Rojava’da yaşanan son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Xelîl, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim’in tüm sistemiyle ve toplumuyla çözüme hazır olduğunu belirterek, “Özerk Yönetim herkesle diyaloga hazırdır ve çözüm odaklıdır” dedi.
Aldar Xelîl, 61 yıllık Baas rejiminin sona erdiğini hatırlatarak, “Bu yeni bir dönemin başlangıcı olacak. Esad ailesinin iktidarı sona erdi ama yeni Suriye nasıl olacak? Acaba Türk devletinin çeteleri ve farklı güçler, bugün Esad rejimini sona erdi de onlar yeni bir Suriye için nasıl yaklaşacaktır? Demokratik bir Suriye inşa edilecek mi? Nasıl bir sistem geliştirilecek? Bu konular değerlendirilmesi gerekmektedir ve herkes de bu konular üzerinde düşünmektedir. Sadece bir ulusu kapsayan Suriye değil de tüm halkları kapsayan demokratik bir Suriye inşa edilmelidir. Eğer bir devrimin gelişmesi isteniyorsa bu katı zihniyetin değişmesi, Suriye’nin yönetim şeklinin değişmesi gerektiğini söylemiştik. Suriye’ye dönük gerçekleşen ve Esad rejimini deviren saldırılar, farklı farklı gruplar tarafından gerçekleştirildi. Bu grupların kendi aralarında da sorunları ve çelişkileri bulunmaktadır. İlk adımda ortak amaçları bir araya gelerek Şam iktidarını yıkmaktı, fakat her bir grubun da farklı farklı planları bulunmaktadır. Suriye’de bu gruplar arasında iç savaşın çıkma tehlikesi bulunmaktadır” dedi.
‘Türkiye olduğu sürece kriz çözülmez’
Aldar Xelîl, Türkiye’nin saldırıları nedeniyle Suriye krizinin yıllardır çözüme kavuşamadığını belirterek, “Nedeni de Türk devletinin Suriye’ye müdahalesiydi. Bu hakikat; Türk devletinin işgali, Türkiye’nin bu kriz ve kaosun sorumlusu olarak görülmediği sürece Suriye krizi sonlanamaz. Dolayısıyla Esad rejiminin devrilmesi sorunların bittiği, krizin sonlandığı anlamına gelmemektedir. Türk devletinin Suriye dosyasına müdahalesi sona ermemiştir. Mesela bizler BAAS ve iktidarının elinden büyük acılar çektik. Suriye halkları özellikle Kürt halkı üzerinde 61 yıl 9 ay boyunca yok etme, bastırma politikası yürütüldü. Bu büyük bir acıdır. Bu rejimden özgürleştiğimizi gördüğümüzde de sevinç yaşadık. Kuşkusuz Suriye’nin yeni geleceğinde huzurlu, barış içerisinde ve sakin bir yaşam sürdürmek istiyoruz. Fakat Türk devletinin Suriye dosyasına müdahalesi tehlikeleri canlandırıyor. Nasıl ki Suriye devleti yok etme, bastırma politikası yürüttüyse Türk devletinin de ondan aşağı kalır yanı yoktur ve Türk devletinin yürüttüğü politika daha fazladır. Hatta Türk devleti, Kürt halkının fiziki varlığını bile kabul etmemektedir. En azından BAAS rejimi zindanlar ve özel durumlar dışında halkın varlığını yok saymıyordu. Belli bir sınırı vardı. Arap Kemeri gibi uygulamalarla nüfus altına alma, demografi değiştirme uygulamalar vardı fakat halkımız bulunduğu köy ve şehirlerde yaşamın sürdürebiliyordu. Türk devletinin politikası bu şekilde değildir. Türk devletinin politikasına göre, bu bölgeler Türklerin bölgesidir, Kürtler bu bölgelerde yer almalıdır. Nitekim demokratik bir Suriye’nin kurulmasına taraftar değiller ve böyle bir niyetleri yoktur. Zaten şu ana kadar Suriye’ye bir ad veya sistem belirlenmiş değildir” diye belirtti.
‘Demokratik bir Suriye’den yanaysa saldırmasın’
Türkiye’nin Minbic’e dönük saldırılarını anımsatan Aldar Xelîl, “Suriye’nin geleceğinin tartışılması adımları yerine Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılar başlattı. Şu an Minbic’e ve tüm sınırlarına dönük gerçekleşen yoğun saldırlar var. Bu saldırılar, Türk devletinin talimatları doğrultusunda gerçekleşmektedir. Demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesini istiyorlarsa Minbic’e ve Kuzey ve Doğu Suriye’nin tüm alanlarına saldırmakla olmaz. Aksine demokratik bir Suriye isteselerdi Özerk Yönetim ile diyaloga geçmelilerdi. Suriye’nin yönetilebilmesi için tartışma çabası içerisinde olması gerekirdi. Saldırılarla olmaz. Saldıran bu gruplar, Suriye’yi ve Suriye halklarının gerçekliğini temsil etmemektedir. Kürt kimliğini ve varlığını kabul etmeseler, yönetim şekli ben merkezci ise ve bir tarafından Suriye halklarına tahakkümü söz konusu olacaksa ne farkınız kaldı diye sormazlar mı? Dolayısıyla Suriye’nin önünde yeni bir süreç vardır. Önemli olan bu yeni süreçte Suriye halklarının tümünün iradesinin esas alınması ve Özerk Yönetim alanlarına dönük gerçekleşen saldırıların hemen sonlandırılmasıdır” diye konuştu.
‘Minbic’e dönük saldırılar Türkiye uçaklarıyla gerçekleşiyor’
Özerk Yönetim’in, 2014’te ilan edildiğinden günden bugüne kadar projesinin, Demokratik Ulus projesi olduğunu hatırlatan Aldar Xelîl, “Özerk Yönetim projesi ile Suriye halkları bütünleşebilir. Eğer bu şekilde düşünülmezse Suriye adına bir şey kalmazdı. Arap, Kürt, Çerkes, Ermeni, Süryani, Asuri ve tüm halklar, Özerk Yönetim projesi çatısı altında demokratik bir şekilde yaşamlarını sürdürmektedir. Özellikle bu bölgede kadın devrimi gerçekleşti ve DAİŞ’e karşı büyük bir direniş sergilendi. Şimdi de şiddet yanlısı güçlere karşı büyük bir direniş sergilenmektedir. Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi, esasen tüm Suriye için örnek teşkil etmektedir. Demokratik bir Suriye’nin örneği olmaktadır. Maalesef diğer taraflar Türk devletinin etkisi altında olduğu için Türk devletinin perspektiflerine göre hareket ediyor, Özerk Yönetim bölgelerine saldırıyor. Bunlara şu soruyu sormak gerekir: Özerk Yönetim sizlere ne yaptı ki bu denli saldırı gerçekleştiriyorsunuz? Siz, Halep, Hama, Humus ve Dera’da böyle saldırmadınız. Sadece ilerleyerek çatışmasız bir şekilde şehirleri ele geçirdiniz. Hatta hiçbir kurum ve kuruluşa zarar verilmemesi, şiddet kullanılmaması çağrısı yapılmıştı. Neden Özerk Yönetim alanlarına tanklarla, toplarla saldırıyorsunuz? Şu an Minbic’a dönük gerçekleşen saldırılar, Türk devletine ait savaş uçaklarının desteğiyle yapılıyor” ifadelerini kullandı.
‘Suriye kendi kaderini tayin etsin’
Suriye halklarının kendi kaderlerini tayin etmek hakkına sahip olması gerektiğini söyleyen Aldar Xelîl, “Türk devleti, Suriye dosyasında doğrudan bir taraf olmuştur. Amacı ise Özerk Yönetim’i ortadan kaldırmak veya projeyi tasfiye etmektir. Özerk Yönetim projesini geliştirmede ısrarlıdır ve Durzi, Alevi, Sünni mezhebinden; Arap, Kürt, Türkmen, Çerkes, Ermeni, Süryani halkı demeden bu projeyi tanıtıyor. Bunu görmeyenler BAAS rejiminin zulmünden bahsediyor fakat BAAS rejiminden daha da zulümkâr olan Türk devletini görmüyor. Eğer Suriye iç krizinden bahsediliyorsa biz de diyoruz ki; o zaman Türk devleti Suriye’nin iç işlerine müdahale etmesin, Suriye halkları kendi kendine sorunlarını çözüme kavuştursun. O zaman neden SİHA’larla vuruyor, neden bu grupları Özerk Yönetim alanlarına gönderiyor? Bu gruplar bir gün olsun Özerk Yönetim’den taraf bir zarar görmemiştir. Aslında bu grupların da Türk devletinin plan ve projelerinin detaylarından haberdar olmayabilir. Bu gruplar bazen Özerk Yönetim’in ne olduğunu bilmediklerini de söylüyorlar. Özerk Yönetim, Suriye krizinin sonlanmasının güvencesidir. Bu gruplar Türk devletinin elinde bir maşa haline geldiklerinden Özerk Yönetim’e saldırıyorlar” dedi.
‘Minbic saldırı altında’
Minbic’e dönük yoğun saldırıların olduğunu kaydeden Aldar Xelîl, “Minbic ve çevresine dönük ağır ve yoğun saldırılar gerçekleşmektedir. Bu saldırılarda çeteler yalnız değildir. Dikkat ederseniz çetelerin ilk açıklaması, ‘Suriye’nin yeni geleceğini nasıl inşa etmeliyiz’ olmadı. Özerk Yönetim alanı olan Minbic’a saldırıyoruz, oldu. Çok yoğun bir şekilde gerçekleşiyor ve bu çeteler büyük bir direnişe çarpmış durumda. Minbic Askeri Meclisi de anı anına açıklamalarda bulunuyor. Direniş devam ediyor. Eğer bu saldırılar geri püskürtülmezse Türk devleti durmayacaktır. Türk devletinin belirlediği projenin ilk adımı gerçekleşirse diğer adımları da devamında gelecektir. Türk devleti rahat durmayacaktır. Bu saldırıları izlemek, takip etmek yeterli değildir, direniş saflarında yer almak gerekmektedir. Türk devletinin amacı yok etmektir. Bu nedenle halklar bir cephede, mevzide bir olarak saldırılara karşı direniş sergilemelidir” dedi.
‘Dêrazor DAİŞ tehdidi altında’
Dêrazor’un DAİŞ tehdidi altında olduğunu ifade eden Aldar Xelîl, “Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) Dêrazor’a bağlı Baxoz’da DAİŞ’in sonunu getirmesiyle hala da bu bölge korunmaktadır. Özellikle Dêrazor Askeri Meclisi’nin ilan edilmesiyle daha da güçlendirildi. O günden bu yana bu bölge QSD ve Dêrazor Askeri Meclisi kontrolü altındadır. Bu gruplar Hama’ya yönünü çevirdiğinde DAİŞ de yönünü Dêrazor’a çevirdi. Dêrazor’a dönük gerçekleşen saldırılar kontrol altına alınmasaydı, Özerk Yönetim’in diğer alanları tehlike altında olacaktı. Bu bağlamda Dêrazor Askeri Meclisi hatta Dêrazor halkı, DAİŞ’in saldırılarıyla boşluğun oluşmaması için bu boşluğu doldurdular. Bilmeliyiz ki, Türk devletinin bu politikası ve DAİŞ var oldukça tehditler devam edecektir. Dêrazor’da hazırlık içerisindedir. Bazı yerlerde yer yer saldırılar gerçekleşiyor fakat bu saldırlar güçlü bir savunma ile kırılıyor” ifadelerini kullandı.
‘Yeni Suriye için söz hakkına sahip olmalıyız’
Suriye’de yaşananların yeni olmasından kaynaklı hala değerlendirme yaptıklarını aktaran Aldar Xelîl, “Beşar Esad’ın iktidarının devrilmesi ardından yeni bir yönetimin oluşturulması gerekmektedir. Yeni yönetim bir örgütün ya da bir tarafın elinde olmamalı. Suriye halklarının tümünü temsil etmelidir. Bunlar da, ‘bir alanı ele geçirdik’ zihniyetiyle yaklaşırsa BAAS rejimin kopyası olmaktan öteye gidemezler. Kuşkusuz BM, Suriye dosyasında etkili olan güçler, tüm muhalif güçler (sadece silahlı güçlerden bahsetmiyorum) bir araya gelerek kongre, konferans ya da toplantılar gerçekleştirmelidir. Ülkemizin geleceğini belirlemek için diyalog şarttır. Biz de Suriyeliyiz, Suriye ülkemizdir. Suriye’nin birlik ve beraberliğini korumalıyız ve yönetim şekli içinde söz hakkına sahip olmalıyız. Tek bir tarafın kendi başına alacağı kararlar kabul görmez. Bu gruplar bir görüşte ve aynı elden yürütülmediği için birbiriyle çatışma tehlikesi bulunmaktadır. Eğer bu gruplar birbiriyle çatışırsa Suriye’yi daha kaos, krizli ve şiddetli bir süreç bekliyor demektir. Savaş, iç savaşa döndü mü kaos, kriz ve şiddet ortamı derinleşecektir. Önceleri ‘bazı grupların iktidara karşı yürüttüğü savaş’ denilirdi. Şu an iktidar devrildi. Dolayısıyla iç savaşa dönüşürse kriz derinleşecektir. Biz de Demokratik Ulus projemizi geliştirmede, istikrarlı kılmada kendi açımızdan çaba sarf edeceğiz. Bu projeyi herkese tanıtma, kavratma çabası içerisinde olacağız ki, Özerk Yönetim projesinin Suriye geleceği için olmazsa olmaz projesi olduğunu, zafere ulaştıran, kaos ve krizi sonlandırarak barış kapılarını açan proje olduğunu anlasınlar. Bu proje esas alınmazsa Suriye daha da karanlık günlere doğru gidecektir” şeklinde konuştu.
‘MSD çatısı muhalefet çatısıdır’
Özerk Yönetim’in çözüme hazır olduğunu söyleyen Aldar Xelîl, “2011’de ve 2014’te gerçekleşen ilanla, bugüne kadar da projesinin Suriye için birlik ve beraberlik projesi olduğuna vurgu yapmaktadır. Dikkat ederseniz, 2015’te bir çatı meclisi olan Demokratik Suriye Meclisi (MSD) ilan edildi. MSD çatısı Suriye’nin tüm muhalefet güçlerini bir araya getirme çatısıdır. MSD şu an Suriye’deki muhalefet güçlerini bir araya getirmede rolünü oynayabilir. QSD de demokratik bir Suriye’nin askeri gücü olabilir. Demokratik Ulus projesi de yeni Suriye’nin geleceği projesi olabilir. Özerk Yönetim, tüm sistemiyle ve toplumuyla çözüme hazırdır. Özerk Yönetim, herkes ile diyaloga hazırdır ve çözüm odaklıdır. Halklar, tarihi olan bugünlerde şehit kanıyla sulanan, halkın emekleriyle elde edilen kazanımlarını korumalıdır. Günümüzü koruyabilirsek son 14 yılımızı koruyabilme anlamına gelecektir. Bir an olsun bir gevşeme durumu yaşanırsa, olumsuz durumlarla karşılaşma ihtimalimiz yüksektir. Halklar, tereddütsüz bir şekilde kazanımlarını koruma ve direniş içerisinde olmalıdır” dedi.
Kaynak: ANF