İlham Bakır
1900’lerin başından beri eskiyen Osmanlı iktidar hikâyesinin yerine yeni bir toplumsal hikâye kurmaya girişmiş jakoben pozitivist daha sonra Kemalist güç odağı bu tasavvurunu ulusal kimlik üzerine inşa ettiği bir hikâye ile cumhuriyet rejimi olarak kurumsallaştırmıştır. Bu cumhuriyet hikâyesi dönemin dünya düzeninin de el vermesiyle bütün farklı kimlikleri, kültürleri, inançları yok sayan tekçi bir yaklaşımı paradigmasının eksenine koymuş ve 2000’li yılların başına kadar bu düzeni sürdürebilme olanağını yakalamıştır. Hem dünyada değişen koşullarında, görece çok kimlikliliği, çok kültürlülüğü esas alan daha demokratik bir uluslararası konjonktürde baskılara itiraz eden, ihtiyaçları değişen toplum dinamiğinin ihtiyaçlarına göre hikâyesini yenileyemeyen iktidar yerini, İslamcı tandanslı fakat jakoben uygulamalara itiraz eden, evrensel demokratik ve insan hakları ölçülerini dillendiren, çok kimlikliliğe vurgu yapan yeni bir iktidara bırakmıştır.
Bugün geldiğimiz süreç açısından bakıldığında ise kelimenin tam anlamıyla ikinci cumhuriyetin kuruluş sürecinin tamamlanışına tanıklık ediyoruz. Tekçiliğe, jakobenizme, demokratik olmayan yönetim biçimine itirazla kazanılan toplumsal desteği iktidara dönüştüren; bu iktidarı da yerini aldığı iktidarın çok daha ötesinde tekçi, baskıcı, bırakalım hukuk devletini yasa devleti bile olmayan bir siteme dönüştüren bir karaktere sahip yeni bir cumhuriyet “İkinci Cumhuriyet”tir karşı karşıya olduğumuz iktidar.
İktidarını sürdürebilmek ve kitleleri maniple edebilmek için yalan söylemek, gerçeği ters yüz etmek, olmamışı olmuş gibi, olmuşu olmamış gibi göstermek, kendisinin sorumlu olduğu bütün kötülüklerden muhalefeti sorumlu tutmak… Daha onlarcası sayılabilecek bu ve benzeri uygulamaları dünyada gelmiş geçmiş bütün iktidarlar özellikle de devletleşmiş iktidarlar bir yönetişim biçimi olarak çok etkili bir şekilde kullanmışlardır. Geçen haftaki yazımda toplumu yönetebilmek, iktidarına dair rıza üretebilmek için iktidarların güçlü ve inandırıcı hikâyeler yaratmaya ve bu hikâyeleri sürekli yenilemeye ihtiyaç duyduklarından bahsetmiştim. Kendini yenilemeyen, toplumun değişen ihtiyaçlarını karşılayacak yeni hikâyeler kuramayan her iktidarın belli bir ömrü vardır. Önünde sonunda kendisinden daha güçlü hikâyesi, daha güçlü toplumsal ihtiyaçları karşılayacak tasavvurları olan bir güç odağı hikâye kurma becerisini kaybetmiş iktidarı değiştirir ve onun yerine geçer. Sonra aynı kaderi kendisi yaşar. Fakat ikinci cumhuriyet, birinci cumhuriyetin aksine hikâyesini çok kısa bir sürede tüketti. Kurucu hikâyesinden hızla uzaklaştığı, kurucu hikâyesinin karşıtı bir pratik ve söyleme iktidar olur olmaz hemen yöneldiği için yeni hikâye kurabilecek bir kapasiteye de asla ulaşamadı. Kendileri muhteşem zenginleşirken geniş kitlelerin işsizlik, yoksulluk, açlık içinde kıvrandığı düzeni sürdürmek için elindeki tek araç bu memnuniyetsizlikleri baskı ve zor aygıtı yoluyla kontrol etme yöntemidir.
Bazen çaresizce yeni bir hikâye kurmaya çalışmakta, fakat yeni hikâye kurma kapasitesini tamamen yitirdiği için bunun yerine kendisini iktidara taşıyan eski söylemlerini, hikâyelerini yeniden yeniden anlatmaya çalışmaktadır. Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi bütün bunlar karşısında da muhalefetin çok büyük bölümünün yeni bir hikâye kurmaktansa bekle gör taktiğini güttüğünü yazmıştım. Nasıl olsa yeni bir hikâye kuramayan bu iktidar kendini destekleyenler nezdinde de inandırıcılığını yitirecek, yolsuzluk, yalan, talan içerisinde çürüyüp iktidardan düşecek. Fakat çok çok yanıldıkları bir nokta var. Kendisi çürüyen iktidar çürürken toplumu da beraberinde çürütür. Bu çürümeye bir süre sonra muhalefeti de dahil eder. Çürüyen bir toplum için çürüyen bir iktidar sorun olmaktan çıkar. İktidar bu yolla çok uzun bir ömrün sahibi olabilir. İktidar içinden geçtiğimiz an itibari ile bu yöntemi hayata geçirmiş bulunmaktadır. İktidar partisi yöneticisinin burnuna çektiği maddenin “kokain değil pudra şekeri olduğu” savunması ile iktidar partisinin kongrelerinin kalabalığına dair pandemi ile ilgili yapılan eleştiriye, parti yöneticisinin “Çekimler dikey değil yatay yapıldığı için kalabalık gözüküyor” savunması bu yeni yöntemin nasıl bir ivme kazandığının çok açık işaretidir. Bu iki olay tarih yazımı için not edilmeli.