Hicri İzgören
Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün yayınlanan raporu; Dünyada popülizm ve milliyetçiliğin yükselişe geçtiğini ve popülistleşen siyasi ortamın güvenlik açısından “zehirli” bir karışım oluşturduğuna dikkat çekiyor.
Günümüzde dünyada yükselişe geçen sağ popülizm kavramı; otoriter, hatta kimi yönleriyle ırkçı ve cinsiyetçi siyasal hareketleri tanımlamakta kullanılıyor.
Anlam kayması yaşayan kavramların başında popülizm kavramı gelir. Ortaya çıkışında halkın çıkarlarını önemseyip gözeten bir kavramken, zamanla siyasetin demagoji üreten hamasetine payanda olmuş, kitlelerin duygu dünyasını sömüren bir yönteme dönüşmüştür.
Bugün Türkiye’de de artık iktidar otoriter -popülist bir yapıya dönüşmüş durumda. Diğer bütün popülist iktidarlar gibi de kendini milletin tek temsilcisi olarak görüyor. Bu yüzden iktidarı kaybetmemek için her yolu mubah sayıyor. Kullandığı dil ve takındığı tavır çoğulculuğa karşı dışlayıcı, kutuplaştırıcı yönde tekçi bir yörüngede dönüp duruyor.
***
Bu muhafazakâr popülizme karşı muhalif seküler yapılar da popülizmi kullanmaktan geri kalmıyor.
İster siyasette ister sanatta, yaşamın hangi alanında olursa olsun popülizm; demokrasi üzerinde yaşanılan değerlere karşı içten bir sabote hareketidir, o değerleri çözücü ve ziyan edicidir.
Genelde popülizm hastalığının farkında değiliz. Hele bizim gibi, popülizmin şark usulü adı olan halk yardakçılığının bir kültür olarak yerleşik olduğu toplumlarda, vatandaşın neyin popülizm olduğunu görmesi çok daha zordur. Vatandaşın kendi tercihlerimizin cezasını çektiğimizi anlamasına ve gidişatı değiştirecek önlemlere destek vermesine en büyük engel de yine popülizmin kendisidir.
Popülizm, yüzyıl öncesinde ortaya çıkan bir akım olmasına karşın sanatta ve politikada yıllarca etkinliğini sürdürmüş bir kavram. Türkçe’deki karşılığı sözlüklerde ‘Halkçılık’ gibi masumane bir anlamı olan popülizm, ‘halk’ kavramını donmuş bir kavram olarak anlamak ya da salt bugünkü halk gerçeğine yaslanmak gibi zaafları bünyesinde barındırdı her zaman. Böyle bir konum toplumun yarınlarına ışık tutucu nitelikte olamaz.
Popülizm, halkın çıkarlarını savunan bir akım olarak tanıtır kendisini ve ilginç hareket yeteneğine ve gelişimini milliyetçi fikirlerle birlikte göstermiştir. Totaliter eğilim ve rejimler tarih boyunca hep popülist söylemler kullanılarak gelişti. Halkın iyi ve güzel yönlerini öne çıkarıp edebiyatın temeli haline getiren, yanlışını ve eksiğini ise hasıraltı eden bu anlayış ister sağ, ister sol jargon kullansın, sonuçta yaptığı halk dalkavukluğudur.
***
Kültür ve sanat alanındaki popülizm de aynı kulvarlarda boy gösterir.
‘Halkçı sanat’ adı altında işi öğreti çığırtkanlığına dökenlerin ortaya koydukları şeyler, tatsız-tuzsuz birer propaganda olmanın ötesine geçemez. Hele bazı ideolojilerin çığırtkanlığını yapmak, sanatı bataklığa sürüklemektir. Amaç, estetik değerleri öne çıkarmak, beslemek, ileri bir beğeni düzeyi yaratmak olmalıdır.
Halkçılığın özgün anlamı popülizmle bağdaşmaz. Popülizm halkçılık adına halkı ‘yığın’ ve ‘sürü’ olarak görür. Popülizmin gerçek halkçılıkla uzak-yakın bir ilişkisi yoktur.
Sanatın halk kitlelerinin varlığı bilinciyle ilintisini dile getiren, ‘Halka bağlılık’ ya da ‘Halka yakınlık’ kategorilerini popülizmle karıştırmamak gerekir. Burada söz konusu olan, ‘yakınlık’ o yapının estetik ve zihinsel kapsamına hiç çaba göstermeksizin girmek kolaycılığı değildir.
Araştırıp, sorgulayanlar zaten popülist eğilimlere yüz vermezler. Çünkü o temiz duygularını sömüren, sırt sıvazlayan, alkış toplamak için her türlü dalkavukluğa başvuran, ama aslında halkı bir yığın olarak gören, ustaca manevralarla kıvırtıp halkın ardına saklananı çok iyi tanırlar.