Petrol ve yeni enerji yolları, geçmişten günümüze yaşanan birçok savaşa değinen DEM Parti Milletvekili İbrahim Akın, ‘Uluslararası sermayenin savaşlarla kendi sistemlerini konsolide etmesi karşılığında halklar ve doğa acı çekiyor’ dedi
Dünya enerji tüketiminin yüzde 32,6’sını karşılayan petrol ile yüzde 23,7’sini karşılayan doğal gaz yüz yıldır savaşların, çatışmaların, yoksulluğun ve yıkımların gerekçesi oldu. Petrolün bulunduğu bütün bölgeler bu kaderi paylaşırken, bu “zengin” kaynaklar halklara ise sadece yoksulluk, savaş ve ölüm getirdi. Savaşın en çok yaşandığı yer ise petrol rezervlerinin yüzde 48’i ile doğal gaz rezervlerinin yüzde 43’ünü barındıran Ortadoğu oldu.
2011 yılında başlayan ve 8 Aralık 2024’te Şam’ın düşmesi ile sona eren Suriye savaşı da bu kaynakların kimin kontrolünde olacağı üzerine şekilleniyor. Suriye’nin Akdeniz’e açılan kapısı olan Lazkiye ve Tarsus’ta da Rusya’nın çekilmesi ile birlikte HTŞ ilerlemesini sürdürdü.
Savaş Ortadoğu’da durmadı
Ortadoğu’da petrolün ilk devirdiği lider Ağustos 1953’te, ülkenin petrol endüstrisini millileştiren İran Başbakanı Muhammed Musaddık oldu. Ordunun yaptığı darbenin ardından Ekim 1954’te hükümet, İran’ın petrol endüstrisini yönetmek için çoğunlukla ABD şirketlerinden oluşan bir konsorsiyumla anlaştı. Temmuz 1956’da Mısır’ın, İngiltere ve Fransa’nın kontrolünde olan petrol trafiğinin yapıldığı Süveyş Kanalı’nı millileştirmesi üzerine 2 ülke, İsrail ile koordineli bir saldırıda kanalı geçici olarak ele geçirdi. İran ve Irak arasında Eylül 1980’de başlayan ve 8 yıl süren savaşın nedenlerinden en önemlisi de İran’ın Basra Körfezi’ndeki hakimiyetine son vermek olurken, hem Irak hem de İran petrol tesislerine yönelik saldırılar düzenledi. Yine Irak, sınırdaki Rumaila petrol sahasıyla ilgili bir anlaşmazlığın ardından 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etti.
Şubat 2011’de Afrika’nın en büyük petrol üreticisi olan Libya’da Muammer Kaddafi’ye karşı başlayan isyan ve çatışmalar ise Kaddafi’nin devrilmesine rağmen bitmedi. Tobruk kentindeki Temsilciler Meclis’i ile Trablus’taki Genel Ulusal Kongre’si olarak ülke ikili bir yönetime sahip olurken, iki grup da petrol kaynaklarını ele geçirmek için tesislere karşı saldırılarda bulundu. İki ana taraf arasında 24 Ekim 2020’de kalıcı ateşkes anlaşması imzalandı. Her iki iç savaşta da çatışmalar en çok Afrika’nın kanıtlanmış en büyük petrol rezervlerine sahip Libya’nın toplam petrol ihracatının yüzde 60’ının yapıldığı Petrol Hilali bölgesinde yaşandı.
Latin Amerika’da darbeler
Petrol ve enerji hatları gerilimlerinin geçmişte en çok yaşandığı bölge ise Latin Amerika ülkeleri oldu. Ülkelerinin petrol kaynaklarını “millileştirmek” isteyen devlet başkanları askeri darbelerle koltuklarından edilirken, yerlerine tüm kaynakları yabancı şirketlere teslim eden “askerler” getirildi. Latin Amerika’da ilk devlet rafinerisi olan Ulusal Yakıt, Alkol ve Çimento İdaresi (ANCAP) 1931’de Uruguay’da kuruldu. 1933’te darbe ile göreve gelen Gabriel Terra ise ANCAP’ı etkisiz hale getiren yasaları hayata geçirerek, petrolün kontrolünü tekrar Kuzey Amerikalı şirketlere verdi.
Brezilya’da 1953 yılında “Petrol bizimdir” sloganıyla kurulan ulusal petrol şirketi Petrobras, ülkede yapılan darbenin ardından başa gelen Mareşal Castelo Bronco döneminde özelleştirilmeye başlandı. Arjantin’de de 6 Eylül 1930’da mecliste petrolün ulusallaştırılması oylanacakken başkan Hipolito Yrigojen askeri darbe ile görevden alındı. Venezüella’da da 1948 yılında Romulo Gallegos hükümetinin düşmesinin ardından iktidara gelen askerler, petrol şirketlerinin çıkardığı petrolden alınan devlet payını düşürdü. Kıtada Bolivya, Ekvador Şili, Peru ile Orta Amerika’da Meksika’da da petrolü ulusallaştırmak isteyen hükümetler askeri darbeler ile devrildi.
Petrol sadece darbelere değil savaşlara da neden oldu. Bolivya ve Paraguay arasında çıkan Chaco savaşına petrol neden oldu. 30 Mayıs 1934’te ABD’li senatör Huey Long Meclis’te yaptığı konuşmada New Jersey Standart Oil’i Paraguay’ın Chaco bölgesini ele geçirmek amacıyla anlaşmazlık çıkarmak ve Bolivya ordusunu finanse etmekle suçladı. Chaco bölgesini ele geçirmeden, Bolivya’dan ırmağa uzanacak boru hattını tamamlamaya imkan yoktu. Bölgede petrol bulunma ihtimali de yüksekti. Shell ise Paraguay ordusunu finanse etti. İki şirketin rant savaşı iki ülkenin savaşına dönüştü.
Şubat 1999’da Venezuela Başkanı olan Hugo Chavez, petrol kaynaklarının çoğunu millileştirip, uluslararası petrol şirketlerinin erişimini kısıtladıktan sonra önce Chavez’e karşı ordunun bir darbe girişimi oldu. Darbe başarısız olduktan sonra ise ülkeye karşı ABD ambargosu başladı ve 20 yılı aşkın süredir devam ediyor.
Afrika’da iç savaşlar
Petrol, Afrika’da “isyanların” gerekçesi olurken, petrolden kazanılan pay için sömürge döneminde oluşturulan yapay etnik gruplar birbirine düşürüldü ve iç savaşların gerekçesi yapıldı. Amerika Birleşik Devletleri ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında enerjeopolitik rekabet bölgedeki iç savaşların seyrini etkileyen bir faktör oldu. Afrika’nın merkezi bir petrol havzasına dönüşürken, ABD ele geçirdiği Çad’daki petrol yataklarını işletmeye başladı ve petrolü 3.5 milyar dolar harcayarak Kamerun üzerinden döşediği boru hattıyla Atlas Okyanusu’na taşımaya başladı. Fakat Çad’da yaşanan iç çatışmalar sonrasında Devlet Başkanı İdris Deby ABD’ye karşı Çin ile yakın ilişkiler kurdu. Çünkü Çad, Orta Afrika coğrafyasında en fazla petrolü olan ikinci ülke konumunda görülüyor. Buna rağmen Çad’da insanlar açlık ve yoksulluk nedeniyle ölüyor.
Nijerya’da da geçmişte Biafra şimdi de Nijer Delta’sında yaşanan iç savaşlarda bu bölgelerde zengin petrol yatakları olması ile ilgisi bulunurken, bölgedeki en büyük yıkımlardan birisi ise Çad/Sudan sınırındaki Darfur bölgesinde yaşandı. 1970’li yıllarda Sudan’ın güneyinde bulunan petrol yatakları bir taraftan ülkenin refahı için umut olurken diğer taraftan iç savaşı körükleyen bir araç oldu. Sudan sınırlarında yer alan ve petrol yataklarının bulunduğu Darfur yer altı zenginliğine rağmen yoksulluğun hiç bitmediği bir bölge oldu. Ülkenin Güney Sudan ve Sudan olarak bölünmesine yol açan iç savaş boyunca bölgenin petrolünü işlemek isteyen Çin ve ABD taraflara silah aktarımı yaptı. Savaş sonrası ise bölünen Sudan’ın bir tarafındaki petrolü Çin diğer tarafındakini ise ABD işletiyor.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir Milletvekili İbrahim Akın, Suriye savaşı, enerji nakil hatları ve bölgesel çatışmalara dair değerlendirmelerde bulundu.
Akın: Emperyalist yayılmacılık
Körfez ülkelerinde petrol ve doğal gazın bulunması ile bölge ülkelerinin başına gelen katliamlar ve dünya savaşlarının odak yerleri olmasının paralel şekilde geliştiğini söyleyen İbrahim Akın, benzer şeylerin geçmişte Afrika, Latin Amerika ve Uzak Doğu için de yaşandığını belirtti. 15’inci Yüzyılda Avrupa ülkelerinin “keşfedilen” yeni dünyanın yeraltı ve yerüstü varlıklarını metalaştırmaya başladığını hatırlatan İbrahim Akın, “Aradan geçen yüzlerce yıla rağmen bugün aynı şey tekrarlanarak devam ediyor. ‘Yayılmacılık’ her ne kadar salt siyasi bir kavram gibi görünüyorsa da temelinde ekonomik birikimin transferi ve bu birikimin ele geçirilme isteği var. Yıllar içinde araçlar ve yöntemler değişse de, kapitalizmin ve emperyalist yayılmacılığın mantığı hiç değişmedi. Zenginlik ve varlık transferi ile veya çeşitli bölgelerdeki varlıklara el koyma yönetimiyle uluslararası kapitalist sistem varlığını sürdürülebilir kılmak istiyor. Ortadoğu’da yaşanan çatışmalar da, dünyanın birçok bölgesinde devam etmekte büyük paylaşım savaşının bir uzantısıdır. Sadece fark şudur ki; bölgenin sosyolojik özellikleri nedeniyle buradaki bölgesel savaş dünyanın geri kalanına göre daha şiddetli gelişiyor ve daha fazla genişleme eğilimi gösteriyor” dedi.
Suriye’nin önemi
Petrol rezervi bakımından dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alan Suriye’de, iç savaşın başlamasıyla birlikte üretimde düşüşler yaşandığını kaydeden İbrahim Akın, “Ancak bu düşüş bölgedeki enerji kaynaklarının öneminin azalmış olduğu anlamına gelmiyor. Tüm paylaşım savaşları gibi Ortadoğu’daki savaşlarda da yeraltı ve yerüstü varlıklarının, su kaynaklarının kontrolü en belirleyici amaçlar arasındadır. Suriye savaşı da böyledir. Savaşı ve çatışmaları kontrol eden devletlerin temel amacı, bölge hâkimiyetini ele geçirmek, bölgedeki ticaret ve enerji koridorlarını kontrol etmektir. Ayrıca Ortadoğu sadece Suriye petrollerinin sevki açısından değil, aynı zamanda Arap yarımadasından Akdeniz’e ve Avrupa’ya uzanan ticaret yollarının kontrol edilebilmesi açısından da stratejik bir öneme sahiptir. Kızıldeniz’den Avrupa’ya uzanan ticaret yollarının kontrolünde Doğu Akdeniz’in önemi büyüktür. Tüm bunlar Suriye’nin bölgesel konumunun önemini artıran unsurlardır. Yani sonuçta hem Suriye petrollerinin, hem daha güneydeki petrol ve doğal gazın kuzeye ve Akdeniz’e sevkinde Suriye topraklarının ve kıyılarının stratejik bir önemi var” diye belirtti.
Olası nakil hatları
Bölgedeki enerji nakil hatlarının geleceğini de değerlendiren İbrahim Akın, “Yakın zamanda gerçekleşmesi pek olası olmasa da devletin resmi haber ajansı olan AA’da geçtiğimiz günlerde yer alan bir haber dikkat çekiciydi. Haberde Katar’dan Türkiye’ye, oradan da Avrupa’ya uzanan bir doğal gaz boru hattının kurulmasıyla ilgili bir değerlendirme konu ediliyordu. Bölgedeki çatışmalar ve riskler devam ettiği için belki bugün itibariyle bu proje çok mümkün görünmese de devletin resmi haber ajansında bu değerlendirmenin yapılması bir bakıma bir niyet beyanı olarak okunabilir. Öte yandan Kızıldeniz’den Akdeniz’e çıkan deniz ticaret yolları da hem tüm ticari malların sevki konusunda hem de tankerlerle petrol-doğal gaz taşınması konusunda önemli bir güzergâh olarak dikkati çekiyor. Suriye’nin Akdeniz kıyılarını kontrol eden ülkelerin Doğu Akdeniz havzasında önemli bir avantaj elde edeceklerini söylemek de mümkün. Bugün süren çatışmalar tam olarak nereye evrilir, bunu şu an kesin bir şekilde yanıtlayabilmek pek mümkün değil. Fakat bahsettiğim bu stratejik noktaların kontrol edilebilmesi söz konusu ticaret güzergâhlarının da kontrol edilebilmesi sonucunu doğuracaktır” diye konuştu.
Savaşlar halkların yarına değil
Ortadoğu’da uzun yıllardır süren savaş ve çatışmaların bölge halklarının yararına olmadığını vurgulayan Akın, “Ayrıca hem savaş hem de doğal varlıkların talanı, aynı zamanda bölgeyi ekolojik bir yıkıma da sürüklüyor. Bu olgulara baktığımızda paylaşım savaşlarında kimin kazanacağından bağımsız olarak kaybedenler hep halklar ve doğa oluyor. Savaşlara karşı çıkmamızın, barışı savunmamızın en temel sebebi de budur. Uluslararası sermayenin savaşlarla ve çatışmalarla kendi sistemini konsolide etmesi karşılığında halklar ve doğa acı çekiyor” ifadelerini kullandı.
Haber: Tolga Güney / MA