Gülen Cemaati’ne mensup polis, savcı ve hakimlerin Özgür Basın’a yönelik kumpas davalarını iktidar devam ettiriyor. 20 Aralık 2011 yılında 36 gazetecinin tutuklandığı ‘KCK Basın Davası’nı uluslararası basın meslek örgütleri, Türkiye ve Kurdistan’daki meslek örgütleri ve davanın avukatı Özcan Kılıç değerlendirdi
Yadigar Aygün
20 Aralık 2011 tarihinde Dicle Haber Ajansı, Özgür Gündem, Azadiya Welat, Demokratik Modernite ve Fırat Dağıtım’da çalışan Kürt gazetecilerine yönelik yapılan operasyonda 46 gazeteci gözaltına alındı. 46 gazeteciden 36’sı 24 Aralık 2011’de tutuklandı. Gazetecilerin yaptıkları röportajlar, çektikleri fotoğraflar, takip ettikleri basın açıklamaları, notları, haber kaynakları ile konuşmaları ve telefonlarında bulunan haber kaynaklarının isimlerine kadar birçok gazetecilik faaliyeti iddianamede suç delili olarak yer aldı. İlk duruşması 2012 yılında görülen dava kapsamında gazetecilik faaliyetleri “terör örgütü üyeliği”, “terör örgütü yöneticiliği” ve “terör örgütü propagandası” olarak nitelendirildi. Tutuklu gazetecilerden 17’si iki yıl süren yargılama ardından tahliye edilirken, geriye kalan tutuklular ancak özel yetkili mahkemeler kaldırıldıktan sonra tahliye edildi. KCK Basın Davası olarak adlandırılan davada mahkeme hala bir karar vermedi. Üzerinden 11 yıl geçmesine rağmen savcı hala mütaalasını açıklamadı. O dönem iktidarın ortağı olan Fethullah Gülen Cemaati’ne mensup polis ve yargı elemanlarının uydurma deliller ve kumpasla yürüttüğü Özgür Basın’a yönelik operasyonu bugün iktidar artık yeni ortağıyla birlikte devam ettiriyor. Birçok davayı cemaatle ortaklığı bozulduktan sonra “FETÖ” kumpası olarak nitelendiren iktidar, Kürt siyasetçi ve gazetecilere yönelik cemaatin yürüttüğü kumpas davalarını ise sahipleniyor. Özgür Basın geleneğine yönelik kumpas operasyonları bugün de devam ediyor. Uluslararası basın meslek örgütleri, Türkiye ve Kurdistan’daki meslek örgütleri ve davanın avukatı Özcan Kılıç, “KCK Basın Davası”nı ve hala günümüzde Özgür Basına yönelik yapılan operasyonları değerlendirdi.
Roboski’den hemen önce
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), Eş Başkanı Dicle Müftüoğlu, “KCK Basın” operasyonu olarak adlandırılan Özgür Bsın’a yönelik operasyonunun gazetecileri ve toplumu susturmak için gerçekleştirildiğine dikkati çekti. Müftüoğlu, “Gazetecileri susturarak sanki ülkede iyi bir ortam varmış gibi bir algı yaratmaya çalıştı. ‘KCK Basın’ operasyonu da bunlardan biriydi çünkü aslında o sürece baktığımızda savaşın da biraz yoğunlaştığı bir dönemdi. ‘KCK Basın’ operasyonunun hemen ardından Roboski Katliamı gerçekleşmişti. Aslında böyle bir katliamı da belki de Özgür Basın’ı susturarak dünya kamuoyuna duyurulmasını engelleyeceklerdi. O operasyona rağmen susturulamayan Kürt gazeteciler, ilk andan itibaren olay yerine gittiler ve bu katliamı dünyaya duyurmayı başardılar. Bugün de benzer yönüyle bu saldırılar sürüyor” dedi.
Gerçek yazılmasın diye
Tutuklu gazeteciler serbest bırakılıncaya kadar mücadele edeceklerini söyleyen Müftüoğlu, gazetecilerin ne olursa olsun gerçekleri yazmaya devam ettiğini vurguladı. Müftüoğlu, “Haziran ayında 16 meslektaşımız tutuklandı hala iddianameleri yok. 25 Ekim gözaltına alınan 9 arkadaşımız tutuklandı. Onlara dair savcı izinde diye tutuklamaya yapılan itiraza dahi yanıt verilmiyor. Kürtlere yönelik savaşın dozajını arttırdıkça Kürt gazeteciler daha fazla hedef alıyor. Hem Kürtlerin direnişinin yazılmasının önüne geçmeye çalışıyorlar hem de kendi yaptığı ihlallelerin perdelenmesini amaçlıyorlar. Kürt gazetecileri kriminalize etmeye çalışıyorlar. Biz meslektaşlarımız serbest bırakılıncaya kadar mücadele edeceğiz. Bütün meslek örgütlerinin dayanışmayı büyütmelerini istiyoruz. Birlikte mücadele etmek gerekiyor. Özgür Basın geleneği, bombalamalara rağmen, katledilmelere rağmen, gözaltında kayıplara rağmen, tutuklamalara rağmen asla susmadı. Susmayacağız. Gerçekleri yazmaya devam edeceğiz” diye belirtti.
Kumpas kurdular
KCK Basın operasyonunun gazetecilere yönelik bir kumpas olduğunu söyleyen Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş, yargının bağımsız karar vermediğini belirtti. Gazetecilerin yoğun baskı altında olduğunu vurgulayan Durmuş, “Türkiye’de gazetecilik her dönem zor bir meslek olmuştur. İktidarlar her zaman gazetecileri susturmak üzere politikalar üretmiştir. Bundan 11 yıl önce yine gazeteciler, gazetecilik faaliyetleri yoğun bir baskı altındaydı. Bir taraftan KCK diğer taraftan Ergenekon gerekçesi ile 100’ün üzerinde gazeteci tutuklanmış ve yıllarca cezaevlerinde kalmışlardı. Aradan geçen 11 yıl içerisinde öğrendik ki bu gazetecilere yönelik kumpas kurulmuş. Bu gazetecileri tutuklayan polisler, savcılar ve hakimler görevden ihraç edilip ‘terörist’ ilan edilmiş. Burada asıl olarak o gün de bugün de yargının bağımsız karar veremediğinin öğrenmiş olduk” dedi.
Seçimden önce tutuklama
Kürt gazetecilerin iktidarın hedefinde olduğunu söyleyen Durmuş, “Türkiye’nin en büyük sorunu Kürt sorunudur. Devletin Kürt halkını inkar eden politikaları devam ettiği sürece bölgede çalışan gazeteciler her zaman hedef olacak. Çünkü bölge illerinde yaşanan hak ihlallerinin, yolsuzlukların kamuoyunda duyulması istenmediği için burada çalışan gazeteciler daha yoğun bir baskının altında işlerini yapmaya çalışıyorlar. Gazetecilere yönelik bir baskı ya da tutuklama süreci yaşanacaksa bölge illerinde çalışan meslektaşlarımızdan başlıyor. Seçimler öncesinde yine gerçeklerin kamuoyuna ulaşmasını engellemek için baskı ve tutuklamalar başladı. Seçimler yaklaştıkça daha da artacağını ön görüyoruz. Başta meslek örgütleri olmak üzere biz gazetecilerin de bu saldırılar karşısında güçlü bir dayanışmadan başka bir silahımız yok” diye konuştu.
117 ihlal yaşandı
Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF) ve Medya Özgürlüğü Acil Müdahale (MFRR) Kordinatörü Gürkan Özturan da, Türkiye’de gazetecilere yönelik baskının giderek arttığını belirtti. MFRR’nin Türkiye’deki gazetecilere yönelik hak ihlalleri verilerini paylaşan Özturan, “Basın ve medya özgürlüğü ihlallerini izlemek ve raporlamak için oluşturduğumuz MappingMediaFreedom.org üzerindeki verilere bakacak olursak, Türkiye 2022 yılında savaş koşulları altında çatışmalarda medya özgürlüğü ihlallerinin sıklıkla yaşandığı Ukrayna’nın ardından en çok ihlal yaşanan ülke olarak öne çıkıyor. Bu sorulara yanıt verdiğim tarihe kadar raporlanan 117 ihlalde, en az 283 farklı gazeteci, medya çalışanı ya da yayın organı etkilendi bu dönemde. Türkiye’deki ihlallerin daha detaylı bir incelemesini yaptığımızda ise, bu ihlallerin yüzde 57,3’ü yani 67 tanesinin hukuki ihlal olduğu, yani ev baskınları, gözaltı ve tutuklamalar ile hapis cezalarının öne çıktığını görmek mümkün. Türkiye’de yayın yapan Kürt medyasına yönelik ihlaller bu ihlallerin 25 tanesini oluşturuyor ve 89 kişi ya da yayın organı bu ihlallerde etkilenenler arasında öne çıkıyor. Haziran ayından bu yana gerçekleştirilen baskınlarda gözaltına alınan haberciler göz önünde bulundurulursa, durumun vahametini anlamak mümkün olacaktır. Elbette gazetecilik yaptığı için bu tür muameleye maruz bırakılan habercilerin yaşadıklarını kabul etmek mümkün değil” dedi.
Ortak tutum alınmalıdır
Kürt basına yönelik operasyonlara tüm meslek örgütü ve gazetecilerin ortak bir tepki ve tutum alması gerektiğine dikkati çeken Özturan, baskıların tüm topluma yayıldığını söyledi. Özturan, “Kürt basınının, toplumsal hafızanın bütünleşmesi adına yayınlamış olduğu haberlere bakıldığında, kamusal alana katkısının iktidar açısından ‘risk’ olarak görülmesi neticesinde basın üzerinde susturucu etkiye sahip olabilecek adımlar atıldığını söylemek mümkün. Tabii bu noktada, her ne kadar Kürt haberciler, Türkiye’de gerçekleşen basın ve medya özgürlüğü ihlallerinin tamamında büyük bir yer tutuyorsa da, aslında bu baskının toplumun geneline yayıldığını gözardı etmemek gerekli. Burada baskıya karşı bağımsız medyanın genelinde ve basın meslek örgütleri ile sendikaların toptan tepki göstermediği noktada tüm gruplar kendilerini tekil hedef olarak bulmaya maalesef devam ediyor” diye belirtti.
Dayanışma yaygınlaşmalı
Mesleki dayanışmanın yaygınlaştırılması gerektiğine vurgu yapan Özturan, “Biz basın ve medya özgürlüğü ihlalleri karşısında gazeteciler ve medya çalışanları ile dayanışma halindeyiz ve Türkiye’de, Macaristan’da, Polonya’da, Letonya’da ve ihlallerin yaşandığı tüm ülkelerde sivil toplum kuruluşları ve basın meslek örgütlerine de çağrımız ilkeler çerçevesinde dayanışmanın yaygınlaştırılması gerekiyor” dedi.
Amaç gözdağı vermekti
“KCK Basın” davasının avukatı Özcan Kılıç, Özgür Basın geleneğinin sürekli olarak operasyonlara maruz kaldığını, bunun bir devlet geleneği olduğunu ve bugün de bu operasyonların devam ettiğini söyledi. “KCK” operasyonundan önce havuz medyasında algı ve manipülasyonlu haberler yapıldığına dikkati çeken Kılıç, “O dönem birçok ilde çalışanlarımız gözaltına alındı. O kadar hazırlık yapılmıştıki 4 günde her şeyi hazırlayıp gazetecileri tutukladılar. Bütün malzemelerimize el koydular. Arkadaşlarımızın haber yapmasını engellemek için her şeyi aldılar. Sadece elimizde kağıt, kalem kaldı. Biz hemen gazetemize ve haberlerimize devam ettik. Haber ajansımız aynı gün haberlerine devam etti. Bu operasyonlar karşılığını bulmuyor. Gazetecilerimiz tutuklandı. TV’lerde ve devlet medyasında gazeteciler için örgüt bağlantısı kurmaya çalıştılar. Hakikat şu ki tespit edilmiş örgüt üyesi gazeteci yok. İllegal hiçbir şey bulunamadı. Mahkeme peyderpey gazetecileri tahliye etmek zorunda kaldı. Zaten amaç gözdağı vermekti” dedi.
O heyet şimdi tutuklu
Davanın en başından itibaren hukuksuz bir dava olduğunu belirten Kılıç, dava sürecinde yaşanan hak ihlallerine dikkati çekti. Gazetecilerin hala mesleğine devam ettiğinin altını çizen Kılıç, “Belediyelerde bulunan sinema atölyelerindeki kameralara bile el koydular. Biz alır haber yaparız diye. Kökten yok etmeye çalıştılar. KCK Basın davasında 46 gazeteci hala yargılanıyor. Davanın başından itibaren birçok defa mahkeme heyeti değişti. Savcı hala mütalaasını vermedi. Dava şuan rutin ilerliyor. O davada yargılanan arkadaşlarımız hala gazetecilik yapıyor. Şuan henüz karar aşamasında değil. KCK davasını başlatan savcı, o davaları yürüten heyetin hepsi şuanda ‘örğüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklu” diye konuştu.
Mücadele edeceğiz
Davanın sonuna kadar takipçisi olacaklarını ve mücadele edeceklerin vurgulayan avukat Kılıç, “Özgür Basın’a bugün de operasyonlar sürüyor. Haziran ve ekim ayında 29 gazeteci tutuklandı. Gazetecileri ısrarla kriminalize etmeye çalışıyorlar. Kamuoyunda bizi yok etmeye çalışıyorlar. Fiziki olarak başaramayınca ya gazeteyi kapatıyorlar, ya ajansımızı. Biz her defasında bir aşama daha güçlendik. Daha çok sahipleniyoruz. Devlet saldırdıkça biz çoğalıyoruz. Bizler sonuna kadar adalet mücadelemize devam edeceğiz. İç hukukta prosedür bitince evrensel hukukta hakkımızı sonuna kadar arayacağız” dedi.
88 gazeteci tutuklu
Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) hazırladığı 2022 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye, 180 ülke içerisinde 149’uncu sırada yer alıyor. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFG) “2022 Ekim Ayı Gazetecilere Yönelik Hak İhlalleri” raporuna göre, Türkiye’de 88 gazeteci tutuklu bulunuyor. Diyarbakır ve Ankara merkezli Özgür Basın çalışanlarına yönelik yürütülen soruşturmalar kapsamında 5 ay içerisinde 33 gazeteci gözaltına alındı ve bunlardan 26’sı tutuklandı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında 8 Haziran’da JINNEWS ile Pel, Piya ve Ari prodüksiyon şirketlerine düzenlene baskınlarda gözaltına alınan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Xwebûn Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, JINNEWS Müdürü Safiye Alagaş, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, gazeteciler Ömer Çelik, Suat Doğuhan, Ramazan Geciken, Neşe Toprak, Zeynel Abidin Bulut, Mazlum Güler, Mehmet Şahin, Elif Üngür, İbrahim Koyuncu, Remziye Temel, Abdurrahman Öncü ve Lezgin Akdeniz tutuklandı. 5 ayı aşkın bir süre geçmesine rağmen gazeteciler hakkında halen iddianame hazırlanmadı. Ankara merkezli yürütülen soruşturma kapsamında ise 25 Ekim’de işkenceyle gözaltına JINNEWS muhabiri Habibe Eren, Öznur Değer, Mezopotamya Ajansı (MA) Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, MA muhabirleri Berivan Altan, Deniz Nazlım, Selman Güzelyüz, Hakan Yalçın, Ceylan Şahinli ve Emrullah Acar 29 Ekim’de “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı.