Bir İnsan Hakları Haftası daha, giderek artan insan hakları ihlalleri ile başlıyor. Coğrafyamızın her tarafında ifade ve örgütlenme özgürlüğü, kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı, emekçilere yönelik hak gaspları, cezaevlerinde yaşanan ihlaller… O kadar yoğun ihlallerle birlikte giriyoruz ki geçtiğimiz yıllardan farkı yok. Azı yok fazlası var diyebiliriz.
İnsan hakları savunucuları olarak geçtiğimiz hafta bizler için son derece üzücü bir hafta oldu. Çünkü derneğimizin kuruluşundan bu yana içinde var olan Nimet Tanrıkulu arkadaşımız akıl almaz bir gerekçeyle tutuklandı. İnsan Hakları Derneği herkesin bildiği gibi askeri darbe sonrasında kurulan ilk sivil toplum örgütü. Derneğimizin ilk kurucuları çocukları cezaevinde olan anneler ve babalar ile Kürt, Türk, Ermeni aydınlar oldu ve İnsan Hakları Derneği kuruluşundan bu yana yaşamın tüm alanlarına yayılan halk ihlallerini kendi gündemine aldı. Bu alanda çalışırken birçok ihlale maruz kaldı, birçok üye ve yöneticisi katledildi, birçoğumuz cezaevlerine girdik. Bütün bu hak ihlallerine karşı insan hakları savunucuları direnişinden vazgeçmediler.
Özellikle 90’lı yıllarda Kürdistan’da yaşanan kirli savaş yıllarında İnsan Hakları Derneği ihlal oluşturan tüm alanlara ilk koşan yapı oldu. Bugün eğer 90’ları çalışabiliyorsa bazı akademisyenler İnsan Hakları Derneği’nin hazırladığı raporların bunda çok büyük bir etkisi vardır. Ölümü göze alarak insan hakları savunucuları Kürdistan’da meydana gelen hak ihlallerini, köy yakmaları, gözaltında kaybetmeleri, kontrgerilla cinayetlerini tek tek izlediler ve raporladılar.
İşte, bütün bu çalışmaları yapan insanlardan biri de Nimet Tanrıkulu’ydu. Nimet Tanrıkulu insan hakları savunucusu olmasının yanında Kürt, Alevi ve feminist bir kadın. Feminizm alanında yaptığı çalışmalar, kadın hareketi içindeki varlığı da çok yakından bilinmekte. Nimet Tanrıkulu, İstanbul’da evine yapılan bir polis operasyonunda gözaltına alındı. Önce Ataköy polis merkezine götürüldü. Oradan Ankara Terörle Mücadele Şubesi’nden gelen bir ekip tarafından alınarak, Ankara’ya götürüldü. 4 günlük bir gözaltından sonra Ankara’da adliyeye getirildiler. 18 saat savcılık ve sulh ceza hakimliği süreci başladı. İnsanlar gerçekten insanlık dışı bir biçimde 18 saat bekletildiler ve ardından da akıl almaz gerekçelerle tutuklandılar. Nimet Tanrıkulu’na yönelik suçlama asıl olarak barış süreci döneminde birkaç kere Erbil’e ve Süleymaniye’ye gitmiş olması. Maalesef ki devletin elinde bulunan birkaç tane itirafçı birçok davada insanları hukuk dışı, akıl dışı gerekçelerle tutuklatıyor. İşte, Nimet’in de tutuklanmasına neden olan böyle bir itirafçı beyanı. Nimet’i orada gördüğünü söylüyor. Bunun dışında Nimet’i tutuklamaları için hiçbir gerekçe yok. Nimet yıllarca yurt dışına gitti. Londra’ya, Paris’e, Berlin’e… Ancak bu dosyada anladık ki bu yerlere, Avrupa’nın birçok şehrine gidebilirsiniz ama Erbil ve Süleymaniye’ye gittiyseniz bu bile suç oluşturuyor. Evet, Nimet’in tek suçu Erbil’e ve Süleymaniye’ye gitmiş olması. Erbil’e herkesin çok sevdiği Kürt iş kadını Ferda Cemiloğlu’nun daveti üzerine gitmiş, Süleymaniye’ye ise sevgili gazeteci ve çok yakın zamanda kaybettiğimiz Celal Başlangıç ile birkaç kere yayınevi kurmak amacıyla gitmişler, ekonomik olarak kendilerini zorladığını düşünüp bundan vazgeçmişler.
Nimet Tanrıkulu sadece bu gerekçeyle tutuklandı. İnanabilir misiniz? Evet, ama inanmanız gerekiyor. Çünkü cezaevinde bugün düşünceleri nedeniyle tutuklu olan birçok insanın yargılanma ve tutuklanma gerekçeleri böylesine akıl dışı gerekçeler. Sadece Nimet değil tabii, cezaevinde binlerce insan var. Binlerce insan siyasi görüşleri nedeniyle tutsak durumdalar ve adeta rehin alınmış durumdalar. Cezaevinde olmayan muhalifler de adli kontrolle yaşamaya devam ediyorlar.
İşte böyle bir ortamda, İnsan Hakları Haftası için yazmam gereken yazıyı Nimet için yazıya dökmek istedim. Çünkü Nimet benim en az 30 yıllık arkadaşım. O kadar çok ortak anımız ve ortak acımız var ki. Bu nedenle Nimet’in bugün tutuklu olmuş olması, insan hakları savunucuları olarak bizler için son derece önemli bir sorun.
İnsan Hakları Haftası’nda bir kez daha ifade ve örgütlenme özgürlüğü istiyoruz ve hepsini içine alacak bir biçimde barış istiyoruz. Barış aslında savaştan daha kolaydır ama savaştan nemalanan güçler barış yapmak istemezler. Bugün de Suriye’de, Rojava’da yaşanan bir karışıklık var, bu karışıklığın barışa hizmet eder bir şekilde çözülmesini bütün insan hakları savunucuları olarak hepimiz çok istiyoruz ve biz bunun için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz ve biat etmeyeceğiz.