BM’ye sundukları ‘Türkiye’de Göçmen Kadınlar ve Kadına Yönelik Şiddet’ raporunda, mülteci kadınların yaşadığı ayrımcılığı anlattıklarını belirten Mor Çatı üyesi Elif Ege, ‘Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadığı sürece kadına yönelik şiddetin önünü almamız mümkün değil’ dedi
Türkiye’de yaşayan Suriyeli mülteci sayısı Göç İdaresi Başkanlığı’nın resmi verilere göre 3 milyon 113 bin 278 iken, kayıt dışı mültecilerle birlikte bu sayının 5 milyonu aşıyor.
İktidar yaşamın her alanında ayrımcılıkla karşı karşıya kalan mültecileri, Avrupa ülkelerine karşı şantaj olarak kullanıyor. Mülteciler ırkçı çevrelerin hedef göstermesi sonucu bir çok saldırının da hedefi olurken bu saldırılarda en çok etkilenen kadınlar oluyor.
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, göçmen kadınların yaşadıklarına dair Birleşmiş Milletler (BM) Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunması Komitesi’ne “Türkiye’de Göçmen Kadınlar ve Kadına Yönelik Şiddet” başlıklı bir rapor sundu. Raporda, göçmen kadınların yaşadıkları sıralandı. MOR Çatı Gönüllüsü Elif Ege, BM’ye sundukları rapora dair Mezopotamya Ajansı’ndan Esra Solin Dal’a konuştu.
Raporun içeriği
Ege, raporun içeriğine işaret ederek, “Göçmenlere gönderilen destekler insani yardım kuruluşlarına atfedildiğini, bu yardım kuruluşlarının da toplumsal cinsiyet bakımından özelleştirilmiş bir destek vermediklerini belirttik” dedi.
‘Göçmen kadınlar haklarını bilmiyor’
Türkiye’de, şiddete maruz kalan göçmen bir kadının geri gönderilemeyeceğine dair yasanın uygulanmadığına dikkati çeken Ege, “Göç idareleri, mültecilere yönelik özelleştirilmiş mekanizmalar kurmalı. Türkiye’deki göçmen kadınların kendi haklardan haberi yok. Dolayısıyla bir kadın şiddete maruz kaldığında geri gönderilebiliyor veya daha sonra bu haktan haberdar oluyor. Göçmen kadınlar polise başvurduklarında ya da Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM) başvurduklarında ayrımcılıkla karşılaşıyorlar” dedi.
Anadil sorunu
Göçmen kadınların dil sorunun geldiğine dikkati çeken Ege, “Kadınlar dil bilmediği zaman kedini ifade edemiyorlar. Kadınlar şiddet maruz kaldıktan sonra, sığınağa gitmek gibi bir hakları yokmuş gibi yanlış bilgilendiriliyor. Bunun yanı sıra çeviri parası kadından alınıyor. Bu genel ırkçı yaklaşım ve önyargıyla birleştiğinde ‘sen evine git, bir şey olmaz’ diyerek kadın evine gönderilebiliyor” şeklinde konuştu. Ege, bu noktada çağrı merkezlerindeki hatlarda çok dilliliğin esas alınması gerektiğini vurguladı.
İstanbul Sözleşmesi
Kadınların yaşadıkları sorunların çözümünde İstanbul Sözleşmesi’nin önemli bir noktada olduğunu vurgulayan Ege, sözleşmedeki 7’nci bölümün göçmen kadınlara dair olduğunu anımsattı. Ege, “6284 sayılı kanunu da kapsayacak bir şekilde ‘bütün hakları kadınlar vermelisiniz’ deniyor. Ama maalesef Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmış durumda” dedi.
Kayıtsız göçmen kadınlar
Kayıtsız göçmen kadınlara da raporda yer verdiklerini aktaran Ege, kayıtsız göçmen kadınların şiddete maruz kaldıklarında polise başvurmadıklarını, başvurdukları halde geri gönderme risklerinin olduğunu dile getiren Ege, “Şu anda yalnızca MOR Çatı tüm kadınlara destek veriyor. Dolayısıyla kadınlar çaresiz bir şekilde hakları konusunda bilgilendirilmeden bu şekilde şiddet içinde yaşamaya mahkum ediliyor” dedi.
Sağlıkta ayrımcılık
Göçmenlere karşı ırkçı yaklaşımların tüm alanlara yansıdığını söyleyen Ege, sağlık alanında dahi göçmen kadınların ayrımcılığa ve ırkçılığa maruz kaldığını kaydetti. Ege, “Şiddete maruz kalan kadın hastaneye gidip bir darp raporu alması gerekiyor, bunun yanı sıra psikolojik destek almalı. Biz buralarda dil bariyerinin var olduğunu görüyoruz. Sağlık hizmeti tüm dünyada herkesin alması gereken en temel insan hakkı olmasına rağmen çeşitli ayrımcılıklar, ırkçı yaklaşımlar görebiliyoruz” dedi.
Toplumsal cinsiyet eşitliği
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için toplumsal cinsiyet eşitliği fikrinin her alana yerleşmesi gerektiğini vurgulayan Ege, şöyle devam etti: “Erkeklerin kendi kadınlardan üstün görmeleri düşüncesi şiddetin nedenlerinden biridir. Bunun değişmesi lazım. Bu nedenle toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı etrafından yaşanan tartışmaları anlamlı buluyorum. Devletin de buna karşı çıkmasını anlıyorum çünkü erkek egemen düzeni sürdürmek istiyor. Sistemin bütün mekanizmalarına sirayet eden eril zihniyetin değişmesi ve toplumsal cinsiyet fikrinin yerleşmesi lazım. Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadığı sürece kadına yönelik şiddetin önünü almamız mümkün değil. Bu da ancak etkili bir kadın mücadelesiyle olur.”
İSTANBUL