Saray ‘toplantı ve gösteri hakkının’ kullanılmasını cop sallayıp, silah şakırdatarak ‘sakın ha!’ diyerek, muhalefet de başını okşayıp ‘aman ha’ diyerek önlemiş oluyor. ‘Sakın ha’ diyenin ‘tehdidi’ ile ‘aman ha’ diyenin ‘sevecenliği’ bir tür işbölümüdür. Aynı çıkmaz sokağa çıkıyor
“Sokak” denince resmi muhalefetin tüyleri diken diken oluyor. “Aman sokağa çıkmayın.”
“Sokak” nedir? Toplantı ve gösteri hakkının kullanıldığı mekandır. Devletin hukukuna bakılırsa “silah ve şiddet” söz konusu olmadıkça yurttaşların önceden izin almadan “sokakta yürüme, bağırıp çağırma, slogan atma, ortalığı yıkıp yakmadan derdini dile getirme hakkı” vardır. Bu “sokak hakkı” değil, “sokakta toplantı ve gösteri yapma hakkıdır.”
O nedenle “aman sokağa çıkmayın” demek, “toplantı ve gösteri hakkınızı kullanmayın” demektir.
Neden?
“Çünkü sokağa çıkarsanız devlet size karşı şiddet kullanır, siz bu duruma kızarsınız, siz de elinizde ne varsa onunla direnirsiniz, böylece provokasyona gelmiş olursunuz, bu da rejimin işine yarar”. Muhalefetin kafası böyle işliyor.
İşliyor işlemesine de, bu işlemenin sonucu nereye çıkıyor?
Sarayın işleyen kafasının kapısına çıkıyor.
Muhalefet “aman çıkmayın” derken, Saray “sakın çıkmaya kalkmayın” diyor. Dinlemeyenleri dinlemediklerine pişman ederek, onları sokağa çıkamaz hale getirmek için üç-beş kişinin bile etrafını kalkanlı, gazlı, coplu, plastik mermili, icabında gerçek mermili bir donanımla kuşatıyor. Sen daha hukuk diyemeden kendini darp edilmiş halde gözaltında buluyorsun.
Saray “toplantı ve gösteri hakkının” kullanılmasını cop sallayıp, silah şakırdatarak “sakın ha!” diyerek, muhalefet de başını okşayıp “aman ha” diyerek önlemiş oluyor. “Sakın ha” diyenin “tehdidi” ile “aman ha” diyenin “sevecenliği” bir tür işbölümüdür. Aynı çıkmaz sokağa çıkıyor.
“Erken Seçim” olacak mı, olmayacak mı sorusu büyük bir tartışmaya yol açmıştır. O zaman soralım: “Erken seçime” nasıl gidilir?
Birinci yol Erdoğan ve Bahçeli’nin “erken seçim” demesiyle gidilir. Her ikisi ise “erken” olmaz demekte.
İkinci yol nedir? Rejimi “erken seçime zorlamaktır.”
Bu satırların yazarı epeyi bir zaman “Erdoğan istifa, erken seçim” yazıları yazdı. Ne ses oldu ne nefes. Ben yazmaktan vazgeçmiştim ki, bir de baktım, “döviz fırlayınca” sokağa çıkanlar “Erdoğan istifa, erken seçim” deyiverdi.
Ardından da Kılıçdaroğlu rejimi “erken seçime zorlayacağım” demez mi?
Nasıl zorlayacak? Vaktiyle demeye getirmişim ki, Saray’ı erken seçime zorlamak için halkı toplayacaksın, kürsüye çıkacak ve diyeceksin ki, “Bugün pazartesi, gelecek pazartesiye kadar sana mühlet, ya istifa edip erken seçimin yolunu açarsın ya da tüm muhalefetle ben TBMM’den çekilir, aha işte bu alanda erken seçim nöbetine bir milyonluk halkla birlikte başlarız, sen ‘rabia’ diye dört parmak mı gösterdin, ben de sana ‘sitte’ (altı) parmak gösteririm”…
Silahsız, barışçı… Hem de “sokak” değil, “meydan.”
Başka yol var mı?
Erdoğan CHP’nin Mersin mitingine şöyle bakıp, Demirelvari “alanlar durmakla eskimez” derse buna ne denecek? Ardından Sağlık Bakanı “yeni mutasyon” alarmı verdiğinde, Saray, Mersin mitinginden başlayarak “önde ve arkada, sağda ve solda birer buçuk metre mesafe ve maske olacak, herkes yanında birer su dolu ibrik tedarik ederek abdest alır gibi hijyen tedbirleri alacak” dediğinde ve Soylu da elinde mezura ile safların ön ve arkasını, vatandaşın sağ ve solunu ölçmeye başladığında, santim hatalı duranı itip kakalamaya kalktığında bu işlere ne denecek?
Yasaklanmaktan beter olunur. Ve hele bir de “meydanın” metre karesi ölçülüp, safların arası ve vatandaşın sağı solu birer buçuk metre hesabından kaç kişinin meydana alınacağı belirtilip, vatandaş sinemaya biletle girer gibi sayıyla alınınca, “istiap haddi doldu, kapıdakiler evlere” dendiğinde ne yapılacak?
Direnilecek mi?
Ya “provokasyon” olursa?!..
Kara mizah buraya kadar.
Yargıtay Başsavcısı “urun koman” der gibi, iddianamesini AYM’ye gönderdi, “HDP’yi kapatın, bütün yöneticilerine de siyaseti yasak edin” dedi. Şimdi soru ciddidir:
Kapatma nasıl önlenecek, bu amaçla muhalefet ne yapacak? HDP eğer kapatılırsa, muhalefetin tutumu ne olacak?
Bu sorular HDP dışındaki muhalefetin hiçbir sözcüsü tarafından yanıtlanmamıştır. “Sükut ikrardan gelir” demişler. Bir iki mırıldanıp “uzak” duracaklar. Bunun da adı “siyasi pandemik mesafe” diye tarihe geçecek.
Buradan çıkan sonuç şudur: Kılıçdaroğlu Saray’ı “mitingle” seçime “zorlaya dursun”, HDP ve tüm sol da CHP’yi böyle bir durumda “sokağa çıksın” diye zorlamalı. Bu zorlamanın sloganı “Kürt halkının ve HDP seçmeninin oyu çantada keklik değildir.”
Rahmetli babamın, ondan bir şey istediğimde Sivaslı ağzıyla “ne şaaptın avucuma, ne çalayım yüzüne” derdi. O hesap.
Bu arada aklıma gelmişken sorayım: “HDP dışında ittifak” arayan Genel Sekreter bu durumda HDP’den “uzak” mı duracak? Partisinin “ilkesi” neyi gerektiriyor? “Sokağı mı?”
Bendeki de “gazeteci” merakı işte!