Zeynel Kete
Çoğu zaman yönetim, iktidar, devlet ve hiyerarşi aynı kavramlarmış gibi kullanılır. Bazen birbirlerinden ciddi farkları yokmuş gibi kullanıldığı da oluyor.
Bir yerde yönetim varsa, orada mutlaka yönetilenler var mıdır? Devlet egemenlik aracı olarak bir yönetim aygıtı mıdır? Devleti oluşturan çoklu iktidarlar nelerdir? Devlet devamlı farklı iktidar odaklarının ortak kâr örgütüdür. İktidar odakları bir nevi kapital (sermaye) odaklarıdır. Kâr olmadıkça iktidarın bir anlamı yoktur. Bundan dolayı iç yapısında devamlı çelişki, çatışma ve savaş yaratır.
İktidar güçleri kârlarının devamı için dönem dönem devletin bekası açısından ağır tehlike oluşturabilirler. Bu tehlikenin yaşam bulduğu anlarda mevcut devleti parçalama, darbe yapma, yeni devlet ve iktidar arayışlarına girmeyi getirir ki, Ortadoğu hep böyle olmuştur. Saltanat savaşları, kardeş katilliği bu durumun bir sonucudur.
Milyonlarca yıldır iktidara ihtiyaç duymadan kendi kendini yöneten topluluklar vardır. Bu topluluklara Rıza topluluklar Civakî (Kollektivite)/Kominaliteyi klan toplumsal formundan başlayarak farklı formlarda bugüne kadar getirmişler.
Devlet, iktidar ve hiyerarşi ile yönetim kavramı ve kuramı arasında zorunlu bir bağlantı kurmak sistem içine sıkışmaktır ki, bu durum demokratik özden uzaklaşmak anlamına geliyor. Aynı zamanda iktidar kavramına olumluluk yüklemektir. Alevî zihin dünyası bu gerçekliği “birimiz kırkımız, kırkımız birimiz için” diyerek, sorun giderme yöntemi olarak ‘kom’ olma kültürünü inancının kutsal değeri olarak kabul etmiştir.
Kom olma kültürü farklılıkların ikrarlı birliğine dayanır; planlama, kararlaşma ve eyleme geçme (uygulama) komünün sorun giderme yöntemidir. Bu yöntem bir nevi bugün tarif edilen doğrudan demokrasi fikrinin klanlardan başlayan primitif şeklidir; en demokratik yöntemdir. İktidara, tekçiliğe, tahakküme, egemenliğe, inkar ve imhaya ihtiyaç duyulmayan bir yönetimdir.
Kırklar meclisinde planlama, kararlaşma ve uygulamada her canın rızalığı ve katılımı esastır. Kararlaşmada birlik yakalanırsa uygulama komün olur. Bu ilke aynı zamanda ahlâk esaslıdır.
Toplumun sorunlarını çözeceğini söyleyenler yeni iktidar odakları ile yol alırlarsa büyük çaplı bir değişim olmayacaktır. Sadece ve sadece kişiler değişecek, “devletin bekası” söylemi bir süreliğine değişimin gerekçesi olacaktır; asla ama asla yönetim kavramının karşılığı olmayacaktır. Kırklar meclisindeki birlik ruhu evrendeki düzenliliği, kaos ve kriz halinden çıkışı ifade eder. Bu yönüyle bir toplumun yönetim kavramının mana derinliğini de ifade eder.
Bu belirlemeler ışığında güncele yönelik neler söylenebilir? Toplumsal yaşam hiçbir dönem günümüzdeki kadar baskı ve kontrol altına alınmamıştı. Tarihsel ve toplumsal alan mutlaklaştırılmış, iktidarı elinde bulunduranların ettiklerine dokunulmaz, sorgulanmaz ancak itaat edilmesi istenir.
Özellikle Ortadoğu’da ve özelinde Türkiye’de kurulu toplumsal düzen ve mevcut iktidar odakları kendilerini sürdüremez durumdadırlar. Bunun sonucu olarak sistem karşıtı güçler ve iktidar odaklarının arayışları hızlanır. İktidar güçleri toplumsal ilişkileri kendilerine göre inşa ettikleri müddetçe varlıklarını devam ettirirler. Her iktidar kendi toplumunu kurmak ister ve bu kurulumu gerçekleştirdiği müddetçe varlığını devam ettirir. Kendini iktidar olarak “doğallaştırıp” ilgili toplumu kontrol altına almayı, toplumsal beynini dağıtmayı hedefler. Toplumsal tarih göstermiştir ki rıza toplumu da toplumsal hakikati gereği iktidara direnir, kültürel direniş damarını sürekli devriye halinde tutar.
Yaşamın bir bütünen AKP-MHP iktidarı tarafından yeniden üretildiği bir dönemde “millet ittifakının” toplumu yeniden üretmek istemesini nasıl okumalıyız? Toplumun yaşamıyla ilgili tartışması, kararlar alması, düzenlemesi o toplumun politik özelliğidir. Özellikle Aleviler ve Kürtlerin politik özellikleri bu ittifak tarafından ne kadar kabul edilecektir? Politik durumun nasıl olması, tartışmanın yöntemi, kararların alınması şekli, davranışı, dil, üslup, kapsayıcılık toplumun ahlakiliğini gösterir. Kürtlere, Alevilere, demokrasi güçlerine karşı ahlâkî davranacaklar mı? Yoksa “millet ittifakı” “saltanat savaşlarının” Türkiye’deki yeni şekli midir?
Millet İttifakı’nın son dönemlerde Cumhurbaşkanı adaylığı için bireyleri ön plana getirmesini nasıl okumalıyız? Toplumu atomize ederek bireylerin toplumun karşısına çıkarılması modern bir iktidar biçimi değil midir? Toplumun öz değerleri ile kendini üretmesine ket vurmak anlamına gelmiyor mu?
Alevi inancında “can” kavramı bireyin toplum tarafından hiçleştirilmesinin ve bireyin toplumun karşısına konulmasının önlenmesi için söylenen derin bir anlamı vardır. Bu anlamın bilinciyle hareket etmek Alevî toplumuna kazandıracaktır.