Hüseyin Aykol
Tarikat ve cemaatler bugünün meselesi değildir. Osmanlı’dan bu yana ülke yönetimini etkileyen güçleri hep oldu. Cumhuriyetin başında faaliyetleri yasaklanmaya çalışılsa da 1950’den sonra imam hatip okullarıyla yeniden iyice görünür hale geldiler
Bu dosyanın amacı, muazzam etki güçleriyle ülkemizdeki siyasi ve sosyal yaşamı şekillendirmekte olan tarikat ve cemaatler hakkında bildiklerinizi gözden geçirmenizi sağlamaktır. Tarikat ve onların kolları olan cemaatler, neredeyse bin yıllık bir geçmişe sahip olan örgütlenmeler. Sultanlar, padişahlar ve başbakanlar gelip geçerken, onlar hep var oldular. Devletin en üst kademesinden kimi kişileri, aralarına aldıklarında ise etkileri adeta patlama yaptı. Gerçi onları yok etmeye çalışan iktidarlar da oldu; ancak başarılı oldukları söylenemez. Konuyu daha iyi anlayabilmek için önce birkaç kavrama değinelim:
Türkiye’deki Müslümanların ezici çoğunluğu Ehli Sünnet’tir. Nitekim Sünnilik de denilen Ehli Sünnet İslam akımlarının neredeyse yüzde 90’ını oluşturur. İslam’ı daha farklı yorumlayan Şiilik ve Haricilik birkaç yönden Sünnilik ile ayrışır. Ehli Sünnet’in kendi içerisinde 4 farklı fıkhî (İslam hukuku) mezhep bulunmaktadır: Hanefi mezhebi, Şâfiî mezhebi, Maliki mezhebi ve Hanbeli mezhebi…
Hanefi mezhebi: İslam dininin Sünni fıkıh mezheplerinden biri. İsmini kurucusu Ebû Hanife’den (Numan bin Sabit) alır. Türkistan, Afganistan, Türkiye, Hindistan ve Pakistan’da yaygındır. Hanefi mezhebi dört Sünni mezhebin nüfus açısından en genişidir. Takipçileri tüm İslam aleminin yaklaşık yüzde 56’sını oluşturmaktadır.
Şafii mezhebi: İmam-ı Şafii’nin kendi usulüne göre şer’i delillerden çıkardığı hükümlere ve gösterdiği yola Şafii mezhebi denir. Şafii mezhebi Mezopotamya’da yaygındır. İmam-ı Şafii, Maliki ve Hanefi mezheplerinin usulleri yayılmaya başladığı ilk zamanlarda yetişti ve onlardan farklı bir usul takip etti.
Maliki mezhebi: Adını kurucusu olan İmam Malik’ten alır. İmam Malik bin Enes’in talebeleri de karşılaştıkları meselelerde onun metoduna uygun şekilde fetva verdiler. Malikilik mezhebi Fas, Cezayir, Tunus, Sudan gibi bazı Afrika ülkelerinde yayılarak varlığını günümüze kadar devam ettirmiştir.
Hanbeli mezhebi: İmam-ı Hanbeli’nin (Ahmed bin Hanbel) kendi usulüne göre şer’i delillerden çıkardığı hükümlere ve gösterdiği yola Hanbeli mezhebi denir. Hanbeli mezhebi nakil ve rivayete ağırlık veren bir ekoldür. Günümüzde Körfez ülkelerinde ve Suudi Arabistan’da mensupları bulunmaktadır.
Dört Sünni mezhep var ama yayıldığı bölge açısından bizi daha çok Hanifilik ve Şafilik ilgilendiriyor. Bu iki mezhepten doğan Kadirilik, Rufailik, Mevlevilik, Halvetilik, Nakşilik, Bayramilik gibi birçok tarikat ülkemizde yüzyıllarca faaliyette bulundu ve bulunuyor. Tarikatlar da genişledikçe, bunlardan değişik cemaatler doğdu. Kök aldıkları tarikatlar zaman zaman belirtilse de günümüzde söz konusu olan artık cemaatlerdir.
Nasıl bir örgütlenme ağı
Cemaatlerin başında şeyh, pir ya da halife denilen bir lider bulunur. Söz konusu kişi, kendisine intisap eden (bağlanan) kişilere sadece Kuran okutup öğretmekle kalmaz, yaşamını İslami kurallara göre yaşaması konusunda öğütlerde bulunur. Camide namaz sonrası sohbetler olsa da cemaat haftanın belirli bir günü mutlaka toplanır. Sohbet -ya da daha doğru deyişle- vaaz ardından zikir yapılır.
Kendisine “Efendi” ya da “Efendi Hazretleri” olarak hitap edilen cemaat liderinin yaptığı eğitim faaliyetine irşad denilir. Eğitim alanlar kişilere ise mürşit denir. Cemaat liderlerinin çoğu -kadrolu ya da gönüllü- imam olsa da başka işlerle uğraşan kişiler de olabiliyor. Cemaat liderinin soyunu Hz. Muhammed ve ailesine kadar uzatmak önemseniyor. Buna altın silsile deniyor.
Cemaat liderinin soyunun Hz. Muhammed’e dayandırmak kadar kendi soyunu sürdürme çabası var. Karısından çocuğu olmaması durumunda cemaat lideri, mutlaka bir başka kadınla evleniyor ve yapabildiği kadar çok çocuk yapıyor. Diğer mürşitler gibi eğitimden geçen bu evlatlardan hayırlı çıkıp, babasının yolundan giden olursa, baba öldüğünde cemaatin başına oğul geçiyor.
Oğul olmaz ya da hayırlı çıkmazsa, en başarılı öğrenci, cemaatin başına geçiyor. Lider, genellikle kendisinden sonra kimin posta oturabileceğini önceden belirtiyor. İşaret edilen halifelerin sayısı bazen birden fazla olabiliyor. Cemaat liderinin ölümü ardından yerine geçecek kişi meselesi önemli; çünkü yeni gelenin dünyaya kendi meşrebince bakma ihtimali yüzünden cemaatin bölünmesi söz konusu olabiliyor.
Aksatılmaksızın eğitilen cemaat üyelerinin bir kısmı kendileri de vaaz verebilecek kişiler haline gelirken, diğerleri birbirlerini her konuda koruyup kollayacak kişilere dönüşüyorlar. Daha çok kendi aralarında alışveriş yapıyorlar örneğin. Yüzyıllarca dağılmayan cemaat örgütlenmesinin bir ayağı eğitimse, diğeri de dayanışma olsa gerek.
Zamana meydan okuyan örgütlenmenin çözülmeyişinin bir nedeni de kendini döneme uydurma yeteneği olmalı. Örneğin cemaatlerden birkaçı, Ortaçağ’dan kalma kıyafetler giymekte ısrar ederken, ezici çoğunluk takım elbise ve kravatlarıyla toplum içinde kaybolmayı yeğliyor. Başörtüsünde bile muazzam bir modernleşme arayışı var.
Kıyafet konusu elbette şekilsel bir yön. Asıl olarak cemaatlerin holdingleşmesi söz konusu. Epey genişlemiş cemaate tek kişinin ya da birkaç seçkin talebenin irşadı yetmez olunca ya da daha geniş kitlelere ulaşmak istenince cemaatler aylık dergiler yayınlamaya başladı. Genel içerikli dergileri, aileye ve çocuklarına yönelik dergiler izledi. Haftalık ve ardından günlük gazetelere geçildi. Şimdi televizyon ve web siteleri bile söz konusu.
Tekke ve zaviyeler kapatıldı ama…
Halifeliği ve şeyhülislamlık müessesini kaldıran, tekke ve zaviyeleri kapatan cumhuriyet rejimi, cemaat örgütlenmesini dağıtacağını sanıyordu. Ancak biraz zorlansalar da cemaatler vakıflarında yaşamlarını sürdürdüler ve Demokrat Parti iktidarı sayesinde Kuran kursları ve imam hatip okullarıyla legal geri faaliyete döndüler.
Cemaat örgütlenmesinin en temel kurumu olan vakıfların en önemli özelliği burs verdiği öğrencilerin, iş ve mevki sahibi olduklarında cemaate yapacakları katkıları koordine etmek olmalı. Böylece cemaatler, İslami eğitim alıp, elini eteğini dünya işlerinden çeken kişiler yetiştirmek kadar, devletin her kademesinde görev alan kişileri örgütleme derdinde.
Cemaat örgütlenmesi bin yıllık bir gerçeğimiz ve sadece yasal değil aynı zamanda meşru bir örgütlenme. Ancak büyüdükçe ve devlet olanaklarından yararlanma çoğaldıkça, cemaat yöneticilerinde de yozlaşma söz konusu olabiliyor. CIA projesine dönüşen Fethullah Gülen cemaati ise bunun da ötesinde bir bozulmanın örneği olsa gerek.
Kökleri çok derinlerde
İslamcı kesimin ekonomik ve siyasi gücünün kökleri çok ama çok eskilere dayanıyor. İslamcı toplumun Anadolu’daki dayanışmacı örgütlenmesi tarikatlardan geliyor. İslamiyette “yol” anlamına gelen tarikatların da Türkiye’deki tarihi 11. yüzyıla kadar gerilere gidiyor. Kadirilik tarikatı 11. yüzyılda, Rufailik 12. yüzyılda ortaya çıktı. Mevlevilik, Halvetilik, Nakşilik ve Bayramilik 14. yüzyılda başlarken; Arvasilik 19. yüzyılda, Süleymancılık ve Işıkçılık ise 20. yüzyılda ortaya çıktı.
Türkiye’de cumhuriyet ilan edildikten sonra sadece şeyhülislam makamı iptal edilmekle kalmadı, tekke ve zaviyelerin faaliyeti de yasaklandı. Ancak yüzyıllardır faaliyette olan tarikatların bir anda sıfırlanması söz konusu olamazdı. Nitekim günümüzde de çoğunlukla kapalı bir ilişki ağı kuran ve içe dönük yaşayan tarikatlar ve bunlardan doğan cemaatler neredeyse tüm şehirlerde -özellikle vakıflar şeklinde- faaliyette.
Tarihi tarikatların çizgisini bugün kendilerinin sürdürdüğünü iddia eden birçok cemaat var. Sık sık kendi içlerinde bölünüyor, aralarında mücadele ediyorlar. Çoğunlukla kurdukları vakıflar aracılığıyla hareket ediyorlar. Kimileri de neredeyse holdingleşmiş durumda. Cemaatin liderliği bazen babadan oğula, bazen kardeşlere geçiyor. Cemaatlerin bazılarının siyasetle çok yakın bağları var, çok azı ise politikayla hiç ilgilenmiyor. Ancak ülkenin her bölgesinde günlük hayatı ve insan ilişkilerini etkiliyorlar.
Ülkemizde Kadiri Tarikatı’na bağlı dört cemaat var: Muhammediye, Galibiler, İcmalciler ve Tillocular. Bu cemaatlerden Galibiler cemaat değil de tarikat olduklarını iddia ediyorlar. Halveti Tarikatı’nın ülkemizde faaliyette bulunan cemaatleri ise Şabaniye, Cerrahiler, Uşşakîler, İpekyolu ve Ticaniler. İpekyolu, Aşıklar diyarı anlamındaki Uşşakîlerden aslında ama o denli büyüdüler ki, ayrı bir cemaat olarak anılıyorlar.
Nakşibendi Tarikatı’nın dört ana koluna bağlı olan cemaatlerden İskenderpaşa, Erenköy, İsmailağa cemaatleri, Menzil Dergahı, Tufancılar ve Zilan Cemaati, Hazneviler, Yahyalı Cemaati, Süleymancılar ve Reyhani Tekkesi iyi biliniyor. Günümüzde yaklaşık on ayrı koldan faaliyet gösteren Nurculardan ise Yeni Asya, Yeni Nesil, Işıkçılar, İhlas Grubu, Fethullah Gülen Cemaati, Aczmendiler, MedZehra grubu faaliyette.
Türkiye’deki sağ partilerin tümü tarikat ve cemaatlerden beslendi. Adnan Menderes’in başbakanlığı döneminde açılmaya başlanan İmam Hatip Okulları ve Kuran kursları, tekke ve zaviyelerin bir nevi yeniden legal olarak ortaya çıkmasında rol oynadı. 1960 sonrasındaki Süleyman Demirel iktidarlarında da cemaatler korundu, kollandı ve oyları Adalet Partisi’ne kanalize edildi. Hem Demokrat Partisi’nde hem de Adalet Partisi’nde kimi cemaat liderlerinin milletvekili seçilip, Meclis’e gelmeleri sağlandı.
Milli Görüş aradan sıyrılıyor
Ancak cemaatlerin gücünü daha fazla kullanma fikrinin mimarı olarak Necmettin Erbakan’ı görmek gerekiyor. 1969 yılında TOBB başkanlığına seçilen Erbakan, hükümetin seçimleri iptal etmesi nedeniyle başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldı. Aynı yıl içinde Konya’dan bağımsız milletvekili olarak seçilerek siyasete girdi. 17 Ocak 1970’te Milli Nizam Partisi’ni (MNP) kurdu. MNP 1971 darbesi döneminde Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Bunun üzerine Erbakan yurt dışına kaçtı.
12 Mart darbesini yapan generaller, sağ oyları bölerek Adalet Partisi’nin yeniden tek başına iktidara gelmesini önlemek saikiyle ayağına gittikleri Erbakan’ı yurda dönmeye ve siyasete devam etmeye ikna ettiler. Bunun üzerine Erbakan 1972 yılında aynı kadroyla Milli Selamet Partisi’ni (MSP) kurdu ve 1973 seçimlerinden yüzde 12 oy alarak 48 milletvekili ve 3 senatörle Meclis’e girdi. 1973 seçimlerinden sonra Bülent Ecevit’in liderliğindeki CHP ile MSP hükümetinin ortağı oldu.
Daha sonraki yıllarda Milli Görüş çizgisindeki partileri zaman zaman kapatılsa da yenilerini kurarak devam eden Erbakan ve onun mirası üzerinden yoluna devam eden Recep Tayyip Erdoğan, ülkemizdeki cemaatlerin çoğunun sözcüsü olmayı başardı. Cemaatler de yüzyıllara dayanan geleneklerini sürdürerek iktidardaki sağ partileri desteklediler.
Bu arada, ordu ABD’nin Sovyetler Birliği’ni Afganistan, İran ve Türkiye ile kuşatmayı amaçlayan “Yeşil Kuşak” projesine uygun olarak sadece 12 Mart’ta değil, 12 Eylül’de de cemaatleri koruyup kolladı; imam hatip okullarının daha da yaygınlaşmasını sağladı.
Gülen nasıl büyüdü?
Bu arada, 12 Mart yıllarından başlayarak korunup kollanan ve “Komünizmle Mücadele” derneklerinde sınanan ve ortaya çıktığında sadece Nurcu cemaatlerin bir kolu olan Fethullah Gülen ve cemaati, 1990’lı yıllarda bir CIA projesi olarak dünya çapında bir örgüt haline getirildi. Tüm cemaatlerde olduğu gibi eğitim ve ekonomik dayanışmayı esas alan Fethullah Gülen cemaati, sadece ABD’nin değil, aynı zamanda onun doğrultusunda hareket eden AKP’nin desteğiyle, Türkiye’de iktidarın ortağı haline geldi.
Emniyet teşkilatında, yargıda ve orduda ulaştığı gücüne güvenerek, kendisini sahibi olduğu okullar ve kurslar üzerinden tasfiye etmeye başlayan iktidar ortağı AKP’yi yıkmak için 15 Temmuz 2016 günü darbe girişiminde bulundu. Halen olup bitenleri kimin ne kadar bildiği ve ne kadar karıştığı bu darbe girişiminde cevabı verilmemiş pek çok soru olsa da darbe girişimi Erdoğan’ın tek adam rejimini kurabilmesi için “Allah’ın bir lütfu” olarak kullanıldı. Ancak darbe girişimi, her ne kadar -belki de geçici olarak- Fethullah cemaatinin şeytanlaştırılmasına yol açsa da diğer cemaatlerle arayı açtırmadı. Erdoğan, tüm cemaatlerle ilişkilerini sürdürdüğü gibi, son yıllarda giriştiği TÜGVA ve TÜRGEV gibi kimi vakıf örgütlenmeleriyle adeta kendi cemaatini kuruyor.
*****
Tarikat ve cemaatler bugünün meselesi değildir. Osmanlı’dan bu yana ülke yönetimini etkileyen güçleri hep oldu. Cumhuriyetin başında faaliyetleri yasaklanmaya çalışılsa da 1950’den sonra imam hatip okullarıyla yeniden iyice görünür hale geldiler
Cemaatlerin teşkilatlanmasında iki unsur öne çıkar: Eğitim ve ekonomik dayanışma. Camilerde ve evlerde başlayan eğitim konusu çağımızda özel kurs ve okullara kadar yükselirken ekonomik dayanışma faaliyeti ise holdingleşmeye evrildi