Zambiya asıllı Gallerli yönetmen Rungano Nyoni’nin 2017’de çektiği ve ilk filmi olan ‘Ben Cadı Değilim’ Eylül ayı MUBİ seçkisindeki en ilginç filmlerden biri.
Film boyunca hikayesini takip edeceğimiz kimsesiz Shula (Margaret Mulubwa) sekiz yaşında. Kuyudan su çıkarırken kendisiyle karşılaşan bir kadın, korkup irkilir ve elindeki bir kova suyu yere döker. Bundan Shula’yı sorumlu tutan kadın, onun olağanüstü güçleri olan bir cadı olduğuna inanır. Kadın yerel yetkililere ifade verirken, odaya giren başka bir adam da küçük kızın rüyasına girip kolunu bir baltayla kestiğini iddia eder. Tüm bu “tanıklıkların” yanı sıra, bir “cadı doktoru” tarafından da muayane edilen küçük kız, onun nezdinde de cadıdır. Bir araya gelen tüm bu ifadeler, Shula’nın cadı olduğu kanaatine varmak için herkes tarafından yeterli görülür.
Güney Afrika’nın Zambiya’sında geçen film, küçük bir turist kafilesini taşıyan otobüsün, cadıların kaldığı kırsal alandaki kampa yaklaşmasıyla açılır. Derme çatma, metal çitlerle çevrelenmiş bir alanda kalan kadınların her biri sırtlarındaki bir koşum takımına, uzun beyaz bir kurdeleyle ve devasa bir makaraya bağlıdır. Bu makaralarla hareket alanları götürüldükleri her yerde kısıtlandırılır ve kontrol altına alınır. Bu kurdeleler, yalnızca onların uçup gitmesini engellemek için değil; aynı zamanda da devlet mülkiyeti olarak görülen bu kadınları devlete bağlamak için vardır. Neden beyaz kurdelelerle bedenlerinin bağlandığını ise, turist rehberi kampı görmeye gelen turistlere açıklar; “Kurdeleler cadıların uçmasını engelliyor”. Çünkü uçarlarsa, öldürebilirler de…
Bir kadın ve bir adam tarafından cadı olmakla suçlanan ve doktor tarafından da cadı olarak onaylanan Shula, bilmediğimiz bir sebepten kendisini savunmaz. Cadılığı ne kabul eder ne de reddeder. Takip eden sahnelerde işte bu kamptaki kadınların arasına katılır. Kimi zaman ucuz işçi olarak çalıştırılan, kimi zaman da beyaz turistlere sergilenen kadınların hepsine sunulduğu gibi Shula’ya da bir seçenek sunulur. Ya hareket alanını kısıtlayan ipleri ve dolayısıyla esirliği kabul edecek ya da bunu reddettiği durumda bir keçiye dönüşecektir. Shula pek çokları gibi esirliği bir keçiye dönüşmeye tercih eder.
Özelde bir keçiye dönüşmemek için cadı kampında iplere bağlı yaşamayı tercih eden küçük bir kızın kısacık hayatına odaklanan Ben Cadı Değilim, genelde sömürge döneminden kalma yasalarla hapsedilen kadınlara ve bugünün Zambiya’sındaki sistemsel ve toplumsal çatırdamalara incelikli bir hicivdir. Film, kolaylıkla ajite edilebilecek bir meseleyi, bu tuzağa bir kere bile düşmeden izleyiciye dört başı mamur bir sistem eleştirisi sunuyor.
Kolonyal dönem kalıntıları
Zambiya Cadılık Yasası, sömürge dönemi İngiliz yönetimi tarafından, yerel halkın inanç sistemlerini kontrol altına almak ve yönetimle uyumlu hale getirmek amacıyla uygulanmıştır. 1914 yılında İngiliz sömürge hükümeti tarafından çıkarılan yasa, cadı olarak suçlanan kişilerin cadılık yapmasının yasa dışı olduğunu belirtiyor. 1914’teki bu yasanın uygulanması, özellikle kadınların hedef haline gelmesine ve toplumsal hiyerarşinin pekişmesine yol açtı. Sonuç olarak, İngiliz sömürge yönetimi, bu yasa aracılığıyla hem yerel kadınları hem de toplumun diğer bireylerini marjinalleştirerek, kendi egemenliklerini sürdürme çabasına girmiştir.
Rungano Nyoni, filminde Turizm ve Geleneksel İnançlar Bakanlığı’nda görevli, varlıklı bir devlet memuru olan politikacı Banda’yı, Sahraaltı Afrika’nın postkolonyal Afrika kimliğinin sembolik figürü olarak ele alıyor.
“Rastlantısal olarak” bir takım şeyleri bilen Shula, şans eseri diğer cadılardan ayrışır. Kampta birkaç hafta geçirdikten sonra, hükümet için çalışan Banda onu kendi işleri için kullanmak amacıyla himayesi altına alır. Shula’nın görevleri arasında Banda’nın içinde bulunduğu duruşmalar ve yargılamalarda suçluları tespit etmek, görünmez güçlerini ortaya koyarak gerçekleri ortaya çıkarmak, ezcümle Banda’nın kişisel cadısı olmak vardır. Banda karakteri, bugünün Afrikası’ndaki “devlet ve toplum çıkarlarını” manipüle eden, aç gözlü devlet adamının başarılı bir temsilidir ve film boyunca yozlaşma ve yolsuzluğun sonuçlarını çeşitli vesilelerle teşhir eder.
Ben Cadı Değilim, bir ayağıyla sosyal eleştiri yapan ve ciddi konuları merceğine alan ciddi bir filmken, öbür ayağıyla da alaycı ve komik üslubuyla isabetli bir denge yakalayan bir film. Bu geleneklerin absürtlüğünü ve tehlikeliliğinin altını çizen yönetmen, kısmen “modernleşmiş” postkolonyal Zambiya’nın belki de daha önce hiç görülmemiş bir portresine imza atıyor. Hem halihazırda varolan gelenekleri eleştirirken, hem de sömürge yönetiminin getirdiği yasalarla başta kadınlar olmak üzere topluma ne yaptığına bakıyor.
İnanışların tüm düzen ve aksiyonları belirlediği bu dünya paradoksal bir şekilde çok modern ya da en azından batı tarzı bir işleyişe yakın. Karakolda, pek de ikna olmamış bir kadın polisle karşı karşıya kalan ve cadılıktan korkan halk meclisi, küçük bir kızı mahkum eder. Her sabah kulaklıkla çeşitli Amerikan rock parçaları dinleyen yaşlı bir adam, kamptaki cadıları bağlı olduğu ipleri çekiştirerek onları uyandırıyor ve çalışmaya başlamalarını sağlıyor. Herhangi bir Amerikan şehrindeki bir mekanı anımsatan bir alışveriş merkezinin otoparkında yüksek model arabasından inen Banda’nın karısı (aynı zamanda eski bir cadı), tanımadığı birileri tarafından cadı olmakla suçlanır ve saldırıya uğrar. Başka bir sahnede kuraklıktan muzdarip ve tarımın geleceği için endişeli olan beyaz bir adamın ofisinde yağmur dansına tanıklık ederiz. Bunlara benzer çeşitli fragmanlara sahip filmde batıdan ya da daha çok Amerikan kültüründen aşina olduğumuz çeşitli referanslar, mekanlar, müzikler ve durumlar var.
Masalsı bir trajikomedi
Filmdeki uzun çekimler hem hikayenin trajikliğini hem de absürtlüğünü perçinlerken, yer yer minimalist yer yer maksimalist kamera hareketleri, filmin sıklıkla başvurduğu masalsı anlatıyı pekiştiriyor. Ayrıca kostümler ve objelerle filme yedirilen geniş renk paleti de bu masalsı etkiyi yükselten ve filmin büyülü-gerçekçi tonunu oluşturan başka bir etmen.
Zambiya’daki gerçek cadı kamplarına gidip buralarda vakit geçiren yönetmenin gözlemlerinden oluşan Ben Cadı Değilim, ismi diğer cadılar tarafından verilen küçük bir kızın öyküsü. Nyanja dilinde “Yerinden edilmiş, köklerinden koparılmış” anlamına gelen Shula, ismiyle müsemma bir yaşama sahip. Shula muhtemelen ne ilk ne de son, ne Zambiya’daki ne de dünyanın başka bir yerinde.