QSD Genel Komutanı Mazlum Abdi, 17 Aralık’ta şu açıklamayı yaptı: “Suriye genelinde kapsamlı bir ateşkes sağlanması yönündeki kararlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz. Bu kapsamda, Kobanê şehrinde güvenlik güçlerinin ABD gözetimi ve varlığı altında yeniden dağıtılmasıyla birlikte askerden arındırılmış bir bölge kurulması için teklif sunmaya hazır olduğumuzu duyuruyoruz. Bu girişim, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermeyi ve bölgede kalıcı istikrarı sağlamayı hedeflemektedir.”
Bu açıklamayı AKP iktidarından önce tüm muhalefet partileri, zaman yitirmeden, Kobane’de kanlı bir savaş gerçekleşmeden derhal yanıtlamalı ve AKP iktidarını Mazlum Abdi’nin önerisine olumlu yanıt vermeye çağırmalıdır. Çünkü şu anda Türk devleti Kobane’yi işgale hazırlanıyor.
Yapılan açıklamayla birlikte iktidarın Kobane’ye karşı askeri bir operasyon yapmasının, zaten olmayan haklı hiçbir gerekçesi kalmamıştır. Bu önerinin kabul edilmemesi ve savaşta ısrar, Türkiye’nin gerçek niyetini ortaya koyacaktır. Kobane’deki “güvenlik güçlerinin ABD gözetiminde dağıtılması ve askerden arınmış bir bölge kurulması”, hiçbir haklı sebebe dayanmasa da Türk devletinin “güvenlik kaygılarını” gidermek üzere Rojava yönetiminin barışçı ve iyi niyetli yaklaşımını bir kere daha göstermiştir.
Türkiye’nin değil, Rojava’nın güvenliği tehlike altındadır. Çünkü Rojava silahlı güçleri herhangi bir Türk şehrine karşı saldırıya geçmek üzere en küçük bir adım atmamıştır. Buna rağmen Özerk Yönetim, kendi egemenliğinde bulunan Kobane toprağından “üçüncü bir devlet” olarak ABD’nin “gözetimi ve varlığı” altında silahlı güçlerini dağıtmayı taahhüt etmiştir.
AKP eğer bu öneriyi kabul etmezse, onun niyetinin “güvenlik kaygısı” olmadığı, Rojava topraklarını işgal ve ilhak ederek yayılma amacı güttüğünü gözler önüne serecektir.
Şu anda Suriye’de ABD, İsrail ve Türkiye tarafından desteklenen yeni bir hükümet kurulmuş olup, bu hükümetin askeri gücü HTŞ ile YPG arasında yapılan uzlaşmayla ateşkes sağlanmıştır. Suriye devletinin kendi topraklarında bulunun Özerk Bölge’ye çatışmasızlık temelinde müdahale etmediği ve Suriye’yi yeniden inşa etmek amacıyla Rojava’yla diyalog halinde olduğu bugünkü şartlarda, Türk devletinin fırsattan yararlanarak Suriye devletinin topraklarında devam ettirdiği askeri saldırılar Suriye devletinin egemenliğine, toprak bütünlüğüne, sınırlarının dokurulmazlığına karşı işlenmekte olan savaş suçudur. Muhalefet AKP’yi böyle bir savaş suçu işlemekten caydırıcı ciddi adımlar atmalıdır.
Türk devleti Rojava’ya dönük askeri saldırılarını bilindiği gibi YPG’nin “terörist” bir örgüt olduğu ve sınırlarının hemen ötesinde bir “teröristan” kurulmasına, kendi milli güvenliğini koruma amacıyla izin vermeyeceği gerekçesiyle savunmaktadır. Bu savunma Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve bizzat Türkiye tarafından “terör örgütü listesine” alınan Heyet Tahrir Eş Şam örgütünün Suriye devletine el koyması ve Türk devletinin mevcut iktidarı tanımasıyla birlikte çökmüştür. HTŞ’nin şu anda Türk devletinin hapishanelerinde sekiz yüze yakın üyesi bulunurken, bu örgütün Suriye rejimini devrip, iktidara el koymasını destekleyen Erdoğan iktidarının, hiçbir uluslararası kuruluş ve devlet tarafından “terör örgütü” sayılmayan Rojava özerk yönetimini “terörizmle” suçlayarak, askeri saldırılarda bulunması artık hiçbir şekilde savunulamaz. Devrilmeden az önce Beşar Esad’la görüşeceğini ilan eden CHP Genel Başkanı Özel cesur bir karar almalı ve PYD Eşbaşkanlarıyla görüşeceğini açıklamalıdır.
YPG’yi terörist ilan etmenin hiçbir dayanağı olmadığı halde AKP iktidarı, Dışişleri Bakanı’nın ağzından YPG’yi tasfiye etmek üzere “üç aşamalı” bir plan yaptığını Hakan Fidan’ın geçen hafta içinde NTV kanalından ilan etmiştir. Buna göre birinci aşamada Suriyeli olmayan YPG’liler, ikinci aşamada Suriyeli olsalar bile YPG komuta kademesindeki kadrolar Suriye’yi terk ettirilecekler, üçüncü aşamada da YPG’li olmayan bütün savaşçılar silah bırakarak teslim alınacaklar.
Neden?
Belirttiğimiz gibi “YPG terör örgütüdür, sınırlarımızda ‘teröristanın’ kurulmasına milli güvenliğimizi koruma adına izin vermeyiz” gerekçesi artık savunulamayacağına göre, Suriye’nin “iç meselesi” olan bu konuda Türk devletinin böyle bir plan ilan etmesi Suriye’nin iç işlerine açıkça müdahaledir. Gerek destekledikleri güçler iktidarda oduğu halde Suriye topraklarında askeri operasyonlar yapması ve gerekse söz konusu planla Suriye’nin iç işlerine kabaca karışması Türk devletinin Suriye devletini “himaye” altına alma ve burada bir “mandater” yönetim kurma amacında olduğu izlenimi yaratmaktadır.
Türk devlet yetkilileri diplomatik çevrelerde alaycı gülümsemelere yol açan şu iddiayla Rojava’yı hedef almaktadır: “Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız.” Türk devleti şu anda Afrin’den Serekaniye’ye kadar Suriye topraklarını işgal ve fiilen ilhak etmiştir. Şimdi de Kobane’ye el koymaya kalkmaktadır. Türkiye’nin dış politikası alay konusu olmuş ve inandırıcılığını tümüyle kaybetmiştir.
Muhalefet Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir şart ileri sürülmeden Suriye’den çekilmesini, artık hiçbir şekilde savunulamayacak olan Suriye Milli Ordusu’nu dağıtmasını ve artık bir hükümet kurulduğuna göre Suriye Geçici Hükümeti’ni lağvetmesini kuvvetle talep etmelidir.
Türkiye’nin Ortadoğu labirentinde maceraya sürüklenmesi başka türlü önlenemez.