Hiçbir şey söylemeden, öylece birbirimize bakıyoruz.
En son ne zaman bu kadar anlamlı ve kederli bakışmıştık hatırlamıyorum. İkimizde dertliyiz gibi. Uzun süredir tanışıyoruz. Samimiyiz. Söylemek istediğim çok şey var. Belli ki onun da var. Fakat konuşmaya mecal yok.
Birazdan sıkıldım deyip gitmesinden çekiniyorum. Sağ olsun yapmıyor. Bir çay daha söylüyorum. Simitçi de o ara oradan geçti. Amed’te simit satan bu çocuğa: “Günde kaç tane simit satîsen?” dedim. Lafı uzatmadı! “Abê sen twitter’den mi gelisen?” dedi. Yüzüme vurmasaydın dedim.
“Söyle onlara bu işler êle olmî” dedi ve aldığım simiti de geri aldı. Öyle ortada bıraktı beni. Neyse, bu da böyle bir anımdır.
Dayanamayıp “neden sustun?” dedim.
Derin nefes aldı.
Göz kapaklarında bin yılların yorgunluğu vardı. Sizi temin ederim insan olan tüm yerleri ağrıyordu sanki. 2014 yılında haber bültenlerinde görünen 13 yaşındaki Kaan’ı hatırlıyor musunuz? Ailesi ona 100 bin euroluk tekne almıştı. Sevincinden ağlayan Kaan “anlayamazsınız” diyordu. Onu en çok heyecanlandıran motorun çıkardığı sesmiş. Biz fakirlerin anlayacağı bir şey değil hakikaten. Fakir ziyaretlerinden bir türlü vakit bulamayan Mehmet Şimşek’in anlayacağı bir şey mi ondan da emin değilim. Nerden girdim bu konuya ki, heh temam! İşte üzerine sinmiş yorgunluğu “anlayamazsın” der gibi bakıyordu.
“Normalde pek susmam ama mecburi bir susuş benimkisi” dedi. “Boğazıma kadar geldi. Bıktım anlıyor musun, bıktım!” diye devam etti.
Hiçbir şey demedim. Kendisinin anlatması, anlatmak istediği kadar anlatması belki ona da iyi gelecekti. Ki öyle de oluyor.
“Geçen gecenin dördünde beni uyandırdı. Konuş benimle dedi. Düşün bana bunu diyor! Olay öyle bir noktaya geldi ki biri ile karşılaşınca merhaba bile diyemiyor. Merhaba demek için bile bana bakıyor. İlla benden şey edecek! Bunlar bizim sırlar, yazmasan sevinirim.”
“Nasıl yani?” diye araya girdim. İlişkilerinin bu kadar paranoyaya bindiğini bilmiyordum.
“Aslında onu da anlamıyor değilim. Şu hayatta en çok bana baktı. Gözleri ile en çok beni gördü. Aşık bana. Hatta tüm sevdiklerinden daha kıymetli bir yerdeyim. Her gün saatlerce beraberiz. Bu durum elbette insanda bir duygusal, kılgısal, ontolojik, majezik etkiler yaratıyor. Neticede bizim de duygularımız var. Ona dedim bak ara sıra sevdiklerine de zaman ayır. Hep ben olmaz, seni bencil, saplantılı bir kişilik yapar. Bana mısın demedi.”
Gayriihtiyari ‘kaç yıldır birliktesiniz’ diye sordum.
Resmi ilişkimiz 16 yıldan fazladır sanırım ama öncesi de var dedi. Devam etti…
“Hayır, insan bu kadar süre ağaca dayansa kurur, insana yaslansa ölür. Üç dört sefer kesin kararımı verdim ve sustum. Çekip gitmek istedim. Tek kelime etmedim. Akışımı kestim. Görmeliydiniz halini, öyle kaldı. İsterseniz tek kelime bilmeyen çocuk deyin ister şaşkınlıktan lal olan insan gerçekliği deyin. Ama gördünüz yani. Bir de şu var. Tüm yalanlar benim üzerimden veriliyor. Öyle olmadığını biliyorum ya, en çok o zorluyor. Kimse benim neler çektiğimi bilmiyor. Kimse sormuyor. Dilim olsa sence neler söylerdim? Çünkü göz göze bakıyoruz. Doğruyu söylemediğini biliyorum. Ondan pes deyip iki üç kez bastım arızayı… Hadi bakalım şimdi konuş diyerekten! Konuşamadı…”
Geçen Ağrı’da kömür dağıtan araç devrildi. Bu aracın bir isyanı olabilir mi?
“Bence öyledir. Şu süreçte perde arkasında görünmeyen ama kritik yerlerde olan tüm araç-gereçler, cihazlar tek tek fişini çekecek. Êdî bese diyecek. O kömür kamyonunu da iyi anlıyorum. Basın yazmıyor tabi, başka şeyler de var. Colemêrg’deki anons aracının tekerleği geçen gece firar etmiş. 155’i aradılar hemen, haayyiinn ilan ettiler hemen. Tekerlek not bırakmış: Beni alet etmeyin, halkım için hizmet edeceğim demiş. Teyit edemedim ama Eruh o taraflarda açılan bir seçim bürosu yine gece yarısı kendine kilit vurmuş. İnsanın aklı almıyor ama bunlar birer sonuç. Daha pek çok şey olabilir. Demek istediğim bizler birer cansız olabiliriz, misal ben bir prompterim ama bu kötülüğün artık kaldırılamayacağını bizler de biliyoruz. 24 Haziran’a kadar nasıl dayanacağım bilmiyorum. Bazen kaçıp Kulp tarafına gideyim kendime diyorum. Bakalım…”
Prompter’ı daha fazla yormak istemedim.
Yeni konuşmalar yüklenmek üzere yola çıkacaktı. Sarıldık, ağladı… Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı diye ekledim.
Abê sigaran var mı dedi? Yok dedim.
Çekip gitti.
Giderken ekranda bozulmadan önce kalan son yazılar gözüme çarptı:
“Bu hadepe Diyarbakır’da saat kulelerini yıktı, tanklarla üzerimize geldi… Şehri biz kurmadık mı? Bu terörürü…”