PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 79 gündür açlık grevini sürdüren DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, açlık grevi eylemi ile Öcalan’a özeleştiride bulunduğunu belirterek eyleminin tecrit uygulaması kalkana kadar süreceğini söyledi.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Afrin’e dönük operasyonunu eleştirdiği için 22 Ocak 2018’de gözaltına alınmasının ardından 31 Ocak’ta çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Güven, Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 7 Kasım’da görülen 3’üncü duruşmasında, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemi başlattığını duyurdu. Güven, bugün görülen davanın 5’inci duruşmasında tahliye edildi.
‘Cezaevi direniş alanıdır’
79 gündür açlık grevi eylemini sürdüren Leyla Güven, tahliye edilmesinin ardından Öcalan üzerindeki tecrit sonlandırılana kadar eylemini sürdüreceğini açıkladı. Eylemini evinde sürdüren Leyla Güven, Öcalan üzerindeki tecrit sistemi, tecridin kaldırılması talebiyle başlattığı ve yayılan açlık grevi eylemlerine ilişkin Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.
Cezaevinin direniş alanı olduğunu belirten Leyla Güven, tahliye edilmesini mutsuzlukla karşıladığını söyledi.
‘Daha güçlü bir eylem çizgisi izlememiz gerekiyordu’
Öcalan’ın 9 Ekim 1999’da Türkiye getirildiğini hatırlatan Güven, “İmralı Adası gibi yaşamdan izole, hastalık yaratan bir adada esir olarak tutulmaya başlandı. O günden sonra gerek avukatları gerek ailesi ile devlet isterse görüşme yapabiliyor, istemezse yapamıyor. Telefon ve açık görüş hakkı Sayın Öcalan için asla uygulanmadı. Bu kadar anti demokratik bir yapılanma karşısında bir şeyler yapmak gerektiğini biliyorduk. Kürt siyasetini yürüten siyasetçiler olarak çeşitli zamanlarda bunu dile getirmeye çalıştık. Dilimiz döndüğünce iktidarlara bunun yanlış olduğunu, Sayın Öcalan’ın herhangi bir insan veya her hangi bir tutuklu olmadığını, Kürt halkı açısından savaş ve barış gerekçesi olduğunu defalarca söyledik. Ancak iktidarlar bu konuda ciddi bir yaklaşım sergilemediler” diye konuştu.
Öcalan’ın tutuklanması ardından yapılan eylem ve etkinliklerle bir kereye mahsus görüşmenin sağlandığını ancak sonradan tekrar tecrit sisteminin ağırlaştırıldığını ifade eden Güven, “Bizim bunun karşısında daha güçlü bir eylem çizgisi izlememiz gerekiyordu. Biz 2016’da darbe girişimi ardından Sayın Öcalan’ın yaşamından bile haberdar değildik. Onun için kendisinden haber almak için 50 Kürt siyasetçi bir grev başlattık. 8’inci gününde Mehmet Öcalan bir görüşme yaptı” dedi.
‘Diyarbakır Cezaevi’nin farklı bir maneviyatı vardır’
Tutuklu bulunduğu Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nin manevi anlamının farklılığına dikkat çeken Güven, “Diyarbakır Cezaevi bütün Kürtler açısından çok farklı bir cezaevidir. Diyarbakır Cezaevi ihanet ve direnişin iç içe geçtiği bir alandır. Diyarbakır Cezaevi’nin bütün Kürtler açısından çok farklı bir maneviyatı vardır. Sakine Cansız’ın, Kemal Pir’in, Hayri Durmuş’un, Mazlum Doğan’ın gerçekten görkemli direniş sergilediği bir alandır” değerlendirmesinde bulundu.
‘Kimseyle paylaşmadan eylemi başlattım’
8 Kasım’da başlattığı açlık grevi eylemi kararının kişisel kararı olduğunu dile getiren Güven, “Dolayısıyla tarih gelip çatmıştır. Kendi adıma, ne siyasal partime, ne eşbaşkanı olduğum DTK’ya, hiç kimseyle paylaşmadan, bireysel olarak, bir Kürt kadını olarak Sayın Öcalan’la kendisini tanımış, onun felsefesiyle kadın olma bilincini edinmiş bir Kürt kadını olarak, ben bu eylemi başlatmak istedim. Başlatırken, nasıl ki 12 Eylül faşizmi ortamı karanlık kılmaya çalışıyordu, arkadaşlar büyük ölüm oruçları ve farklı eylemlerle orayı aydınlattılar. Orayı meşaleye çevirdiler, ben de kendi adıma böyle bir eylemi o zeminde başlatmak istedim” diye belirtti.
‘Öcalan tecrit edilemez’
Öcalan’ın bir halk önderi olduğunu ve tecrit edilemeyeceğinin altını çizen Güven, “Eyleme başlarken de, AKP-MHP faşizminin bu konuda adım atmamak için direneceğini, kendimi bu eylemde eğer düşecek olursam da şehit yoldaşlarımın kervanına katılacağımı ama başarırsam bir halkın önderliğinin tecrit edilemeyeceğini bütün dünyaya kanıtlamak istedim. Bir halkın önderliği tecrit edilemez, disiplin cezası verilemez, ailesi ve yakınları ile görüşmesi engellenemez. Politik düşüncelerinin dışarı çıkması engellenemez. Dolayısıyla bunu engelleyebileceklerini düşünenlerin bir kez daha aslında bunu gözden geçirmeleri gerektiğini söylemek istedim” dedi.
‘Başlarken düşüncem çok netti’
Güven, kendini Kürt özgürlük mücadelesi ile tanıdığını ve bu bilinçle yaşadığını yineleyerek, devamla şunları söyledi: “Bedenimi bu konuda seve seve Sayın Öcalan’ın özgürlüğü için feda edebileceğimi anlatmak istedim. Bunun mimarı Sayın Öcalan’dır. Bunu hiç kimse inkar edemez. Bugün onun gibi bir filozofun sesi kısılmaya çalışılıyor. Bunu asla kabul edemezdim. Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı olarak bu eylemi başlattım. Ben başlatırken düşüncem çok netti, sadece ailesi ile görüştürülüp başlatılacak bir tecriti kabul etmeyeceğimi, mutlaka siyasi heyet ve avukatlarla görüşmesi gerektiğini, artık tecridin sonlanması gerektiğini mahkemede de, ilk demeçlerimde de belirtmiştim.”
‘Direniş devam ediyor’
Cezaevlerinde 249 tutuklunun, Hewler’de, Galler’de ve Starsbourg’ta açlık grevi eylemlerinin sürdürüldüğünü söyleyen Güven, “Şu anda dünyanın birçok yerinde ve zindanlarda devam eden açlık grevi, ateşten bir çember oluşturdu. Bu çemberle biz Sayın Öcalan’ın etrafında bir halka oluşturmaya çalıştık. Evet, bizim açımızdan onun tecrit edilmesi, bizim tecridimiz sayılır. Onun karşısında gelişen her türlü anti demokratik uygulamayı biz kendimize yapılmış sayarız. Dolayısıyla zindanlarda direniş devam ediyor” diye konuştu.
‘Tecrit bitene kadar eylem sürecek’
Tahliye edilmesinin siyasi karar sonucu olduğu değerlendirmesinde bulunan Güven, şunları söyledi: “Devlet adım atıp, İmralı’ya siyasi bir heyet ve avukatları göndermek yerine, daha önce tahliyemi engellediği gibi bu defa benim tahliye edilmem için resmen mahkeme heyetine talimat vermiştir. Onlar zannetmiştir ki; ben dışarı çıkınca bu eylem bitecek. Ben buradan açıkça söylüyorum; Kürt halkına, bütün dünya halklarına bu eylem Sayın Öcalan üzerindeki bütün tecrit uygulamaları kalkmayana kadar asla sona ermeyecektir. Ben dışarda arkadaşlarım içerde bu eylemi sürdüreceğiz. Biz kendi gücümüze inanıyoruz, hiç bir egemenin insafına muhtaç değiliz. Biz kendi irademizle, kendi özgür benliğimizle bunu başlattık ancak kendi irademizle sonlandırırız. Onların dayatmaları ile bu mümkün değil.”
‘Eylemi başarıyla taçlandıracağız’
Mehmet Öcalan’ın 12 Ocak’ta İmralı Adası’nda yaptığı görüşmeye işaret eden Güven,’in değerlendirmeleri devamla şöyle: “Önderliğimiz bu konuda iyi olduğunu söyledi ama biz tecridin devam ettiği müddetçe onun iyi olamayacağını çok iyi biliyoruz. Aslında ona bir özeleştiri olarak bu eylemi geliştirdik. Bu eylemi başarıyla taçlandıracağız. Bu konuda benim ne kendimden nede bu eylemde olan hiç bir arkadaşlarımdan bir kaygım yok. Biz uğrunda ölecek kadar sevdiğimiz yaşamı ancak özgür önderlik ve özgür Kürdistan ile mümkün olduğunu biliyoruz. Bu konuda eylemimi sonuna kadar sürdüreceğim.
‘Özeleştiri veriyorum’
Başlattığım eylem her gün zindanlarda ve arkadaşlarımız tarafından karşılanarak, 249 arkadaşımız zindanda, Strasbourg’da, Hewler’de, Galler’de arkadaşlarımız eylemini sürdürüyor. Bütün arkadaşlarımız selamlıyorum. Eylemimiz tecridin kaldırılması ve özgürlüğünün sağlanması içindir. Önderlik, sürekli ‘Ben gücümü halkımdan alıyorum’ diyordu. Gerçektende bizde halk olarak, bu halkın bir neferi olarak şimdiye kadar bu eylemi gerçekleştirmemiz ve Kürt halk önderini özgürleştirmemiz gerekiyordu. Ama önderliğimize özeleştiri veriyorum. Zamanında eylemleri yükseltmeyip, önderliği özgürleştirmediğimiz için özeleştiri veriyorum.
‘Bu talep milyonların talebidir’
Nelson Mandela gibi halkının arasına gelmemesi, biz siyasetçilerin eksikliğidir. Ben de Kürt kadın siyasetçi olarak benimde eksikliğimdir. Bu nedenle eyleme başladığım zaman, bu talebin sadece benim talebim olmadığını biliyordum. Bu talep milyonların talebidir. Milyonlarca Kürt bu eylem için seferber oldular. Her ne kadar Türkiye’de faşizm olsa da, faşizm Kürdistan’ı abluka altına almışsada, yine de Kürtler sesini yükselttiler. Bugün sesim Avrupa’ya kadar ulaşmış durumda, sesim Kürdistan’ın dört parçasına ulaştı. Bu halkımız ve özgür basın sayesinde gerçekleşti. Bu nedenle bu günden sonra ben dışarda, zindandaki arkadaşlarımız, Strasbourg, Hewler ve Galler’deki arkadaşlarımızla eylemimizi yükselteceğiz.
Önderliğimiz bizlere mesaj gönderene kadar, siyasi heyet görüşme gerçekletirene kadar, avukatlar her hafta görüşme gerçekleştirene kadar, eylemimizi sonlandırmayacağız.
‘Diyarbakır zindanı direniş zindanıdır’
Ben Diyarbakır zindanında olduğum için diğer arkadaşlarıma göre daha şanslıydım. Çünkü Diyarbakır zindanı direniş zindanıdır. Diyarbakır zindanında her akşam, Sakine, Kemal, Hayri, beni ziyaret ediyorlardı. Diyarbakır zindanının maneviyatını yaşadım. Bu maneviyat beni ayakta tuttu. Devlet beni o maneviyattan koparmak istedi. Ama ben kopmayacağım. 79 gündür direniş alanında eylemimi sürdürdüm. Bu günden sonra da burada eylemimi sürdüreceğim. Yaşamak direnmektir. Nerede olursa olsun, fark etmez. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın tecrit altında olması bizim ayıbımızdır. Biz bu utançtan kurtulacağız. Sayın Öcalan ve İmralı Cezaevi’nde bulunan diğer arkadaşlarımızıda özgürleştireceğiz.
Dışarda bizlere destek amacıyla gerçekleştirilen eylemleri takip ediyordum. Kürt kadınları, Kürdistan’ın dört parçasında, Avrupa’da eylemlere öncülük ettiler. Kürt kadınlarını direnişlerinden binlerce kez selamlıyorum. Zafer bizim olacaktır.”