Hasta olması ve ilerleyen yaşına rağmen tutuklanan 80 yaşındaki Özer çiftinden Makbule Özer ATK tarafından Kürtçe tercüman bulundurulmayarak hikyesi dinlenmediği gibi Özer cezaevine geri gönderildi. Aile avukatı Dilan Kunt, ATK’nin önceki raporlara dayanarak karar vereceğini belirtti.
Reyhan Hacıoğlu
Van’ın Edremit ilçesinde “örgüte yardım etmek” iddiasıyla mahkemenin verdiği 2 yıl 1 aylık hapis cezası sonrası 9 Mayıs’ta tutuklanan 80 yaşındaki Makbule Özer, ağır sağlık sorunlarına karşın cezaevinde tutuluyor. Özer Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden İstanbul Adli Tıp Kurumu’na (ATK) sevk edildi. Özer’in avukatı Dilan Kunt’un aktardığına göre ATK’de muane sırasında Kürtçe tercüman bulundurulmadığı gibi sadece hareketler üzerinden muane yapıldığı ve Özer’in bu şekilde geri gönderildiği belirtildi.
Geri gönderildi
Kunt, ATK’nin Özer’e “Önümüzde zaten rapor var. Senin bir şey anlatmana gerek yok” dediğini aktardı. Kunt, ATK’nin Özer’e ilişkin raporunun önümüzdeki hafta açıklanacağını söyledi. ATK kararının ardından hasta tutuklu Özer, tekrar Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne sevk edildi.
İtiraf gibi açıklama
Yaşanan olaya tepkiler gelmesi üzerine yazılı bir açıklama yapan Adalet Bakanlığı ise Özer ile iletişim sorunu yaşanmadığını iddia etti. İtiraf niteliğindeki açıkalamda şunlar denildi: “24 Ağustos Çarşamba günü Kurumumuza muayene için Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen hükümlü Makbule Özer’in Adli Tıp Üçüncü İhtisas Kurulu tarafından yapılan muayenesinde; hekimler ve hasta arasında herhangi bir iletişim sorunu yaşanmamış, muayenesi sırasında kendisinden istenen hareketleri anlamış ve doğru bir şekilde uygulamış, bu nedenle tercümana ihtiyaç duyulmamış, kendisinin ve avukatının da tercüman talebi olmamıştır.”
Dil bilmiyor ki talep etsin!
Özer’in avukatı Kunt ise, “Özer kendisini sözlü olarak ifade edememiş, beden diliyle sorunlarını anlatmış” dedi. Kunt, Özer’in Kürtçe konuştuğuna dikkati çekerek, “Kendisinin ‘Bana tercüman getirin’ diyebilecek Türkçesi yok. Kürtçe konuşuyor ve bunun için tercüman talebine gerek yok. Doğrudan tercüman bulundurmaları gerekiyor” diye konuştu. Kunt, muayene işlemi için hastanın onayı olması gerektiğini belirterek, “Muayene onam ile başlar. Tercüman bulundurulmamasından kaynaklı müvekkilimden onam alabilecek bir diyalog gerçekleşememiştir” dedi.
İlk şart bile yerine getirilmemiş
Adalet Bakanlığı’nın açıklamasını “talihsiz bir açıklama” olarak değerlendiren Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer ise, tıbbi bir muaneye başlamak için ilk koşulun hastayı anlamak ve yapılacak işlemler için rızasının olması gerektiğini belirterek, “Tıbbi muane kişiye bir takım talimatlar verip, o talimatlarını yerine getirmesi olarak değerlendirilemez. Çünkü bir maune denildiğinde kişinin öncelikli olarak sağlık çalışanının yaptığı, yapacağı işlerden haberdar olması, kendisinin bu rahatsızlığı ne zamandan beri yaşadığının öğrenilmesi, yalnızca kendi geçmişi değil ailesinde de var olan hastalıklarla ilgili bilgi sahibi olmayı ve yapılacak muane sırasında hem o muanede saptanan bulguların ne zaman başladığı neye göre ağırlaştırdığını değerlendirmesi ve beraberinde farklı bir takım müdahalelere ihtiyaç duyulan kapsamlı bir işlemdir” dedi.
Kendisi anlatmalı
Hele söz konusu tutuklu bir hasta ise durumun daha hassas olduğunu ifade eden Biçer, “Hele hasta bir mahpustan söz ediyorsak, aynı zamanda bu kişinin tıbbi durumunun yanı sıra o kişinin bulunduğu koşullar, bulunduğu koşullarda bu rahatsızlıkla nasıl baş ettiği, kendi başına yaşamını sürdürüp sürdüremediğini bizzat kendi ağzından öğrenmek gerekir” dedi. Bu haliyle ATK’nin ilk şartı dahi yerine getirmediğini ifade eden Biçer, “Dolayısıyla bunun hiçbir şekilde tıbbi standartlarda ve hekimlik mesleğinin etik ilkelerine göre uygun bir muane olarak nitelendirmek söz konusu değil. Kaldı ki yani muane bir takım talimatlar verip onların yapılıp yapılmaması gibi basitçe ifade edildiğinde ortopei, nöroloji disiplinlerinin bütün bilgilerini hiçe saymış oluyor anlamına gelir ve bu anlamıyla yakışıksız bir açıklama” diye ifade etti.
Karar önceden belli
“Sonuç olarak bir kişinin, hele bu kişi hapishanede tutulan bir ileri yaştaki bir insansa mutlaka onun kendisini ifade edeceği dilde bir tercümanın bir sağlık çalışanın bulunması gerekirdi” diyen Biçer, “Burdan hem kapsamlı hem de onanmış bir muane yapılmadığı hem de hapishane koşullarında bu kişinin hayatını tek başına sürdürüp sürdürmeyeceği ile ilgili bir soru sorulup onun bizzat bunu açıklamasının beklenmediği anlaşılıyor” dedi. Ortaya çıkan tablo itibariyle verilecek kararın önceden belli olduğunu düşündürdüğünü ifade eden Biçer, “Bir açıdan da bakıldığında aslında verilecek kararın, kabaca belli olduğu, bu karara dair tartışma yapılmayacağını ister istemez düşünüyor insan” dedi.
Sorumluluk ATK’nin
Hasta ile sağlıklı iletişim için personel bulundurma sorumluğunun ATK’de olduğunu belirten Biçer, eksik olması halinde Adalet Bakanlığı’ndan personel talep edildiğini vurgulayarak, “Dolayısıyla burada talep edildi, edilmedi tartışmasına ATK’nin yapması doğru değil. Çünkü hastaneler, sağlık birimleri bu kişilerin farklı koşullarda kendi yanlarına geldiğini bir sağlık ihtiyacı olduğunu gördüklerinde orda onlardan bir takım şeyleri yerine getirmesini istemek için beklemez yetersiz olan konuyu gidermek için önlem alır” dedi. Hasta ile anlayacağı dilden iletişim kurma zorunluğuna değinen Biçer, “Yani anlayacağı dilde bir iletişim kurmak zorundasınız ve yoksa zaten başlayamazsınız” dedi.
Hani bu insanların ettikleri yeminleri!
Yaşananları değerlendiren Özer çiftinin oğlu Medeni Özer ise, “30 milyon Kürdün içinde bir tane tercüman yoksa eğer, adaletin hukukun nereye geldiğini gösteriyor. Sadece İstanbul’da yani annemin gittiği şehir nerdeyse 6 -7 milyon Kürt yaşıyor ve orda demek Kürtçe bilen bir Kürt bulamamışlar öyle mi. Bunların bu sözde adaleti, sözde hukuku, sözde savcılar ve özellikle hâkimim ben, doktorum ben diyen insanların ettikleri yeminler nerde kaldı. Eğer onlar da bunu düşünüyorsa demek ki sistemleri tıkanmış sadece bir bireyin yargısına dönüşmüş durumda” dedi.
Çocuk kadar olmuştu
Annesinin sağlık durumuna ilişkin de bilgi veren Özer, “Annem gitmeden iki üç gün önce gördüm ve çok zayıflamıştı. Sedyede getirdiklerinde bile fark ediliyordu, küçük çocuk kadar olmuştu. Kanında su toplamış ve her hafta gidip su çekiyorlardı vücudunda. ATK onu çok hey canlandırmıştı sanki bizimle bir yere gidecek kadar mutluydu. Diyordu ‘Beni götürüp bırakacaklar’. Kursağında bıraktılar. Umarım bir gün bu adalet onlara da gerekir. Bu kirli siyaset onları da bulur” diye yorumladı.Anne Özer’in gelip gelmediğine dair daha bilgi verilmediğini belirten Özer, “İstanbul’a gittiğinde de bize haber vermediler. Dediler hastaneye gidiyor. Biz ziyarette öğrendik diğer arkadaşlardan. Yine öyle yaparlar sanırım” dedi.
Koronaya yakalanan tutuklular tedavi edilmiyor
Van Yüksek Güvenlikli ile F Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan tutukların tamamına yakınının 1 ay içerisinde koronaya yakalandığı belirtildi. Ailelerin aktardığı bilgilere göre, tutukluların koronoya yakalandığı ancak tedavi edilmediği ve gereken ilaçların verilmediği kaydedildi. İsmi öğrenilemeyen bir tutuklunun 25 gündür korona testinin sürekli pozitif çıktığı, buna rağmen hastaneye götürülmediği ve tek başına karantina odasında bekletildiği belirtildi. Birçok tutuklunun da koronayı atlattığı ancak çok sayıda tutuklunun halen testlerinin pozitif çıkmaya devam ettiği öğrenildi. Her iki cezaevinde hızla yayılan koronaya karşı cezaevi yönetimlerinin, herhangi bir tedbir almadığı kaydedildi. VAN
Açlık grevleri devam ediyor
Van Yüksek Güvenlikli ile Beşikdüzü cezaevlerinde bulunan tutukluların, başlattığı süreli dönüşümlü açlık grevi devam ediyor. Cezaevlerinde artan hak ihlalleri ile idarenin keyfi uygulamalarına karşı tutukluların Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ndeki tutukluların, 1 Ağustos’tan bu yana başlattığı açlık grevi eylemi 28’inc güne girdi.
Trabzon Beşikdüzü T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki tutukluların, cezaevinde artan hak ihlalleri nedeniyle başlattığı süreli dönüşümlü açlık grevi de 45 gündür devam ediyor. 27 yıldır cezaevinde tutulan Mahsun Bilem , 19 Ağustos’ta aile bireyleriyle yaptığı haftalık telefon görüşmesinde açlık grevinin devam ettiğini ve taleplerinin henüz karşılanmadığını söyledi.
Bilem taleplerini ise şu şekilde sıraladı: “* Tutuklular tarafından Meclis, Adalet Bakanlığı ve ilgili savcılıklara yazılan dilekçelere el konulmaması ve yetkili mercilere gönderilmesi * Talep edilen yayınların ve kitapların verilmesi* Kürtçe yayınlar konusunda ortaya konulan politikanın sonlandırılması * Hasta tutukluların tedavi edilmesi* Çıplak arama dayatmasına son verilmesi* Cezaevinde hızla yayılan korona virüse karşı herhangi önlem alınması ve gerekli ilaçların temin edilmesi* Yemeklerin sağlıklı, yeterli ve yenebilir olması* Sosyal aktivitelere izin verilmesi* Cezaevi gardiyanları ile idarenin tutuklulara yönelik keyfi yaklaşımlarına son vermesi.”