‘Sovyetlerin Kemalist iktidara ve Kemalizm’e yönelik pragmatik tutumu Kürt isyanlarına da direkt yansıyor. Özellikle Şeyh Said isyanına ve Dersim katliamına yaklaşımda sınıf uzlaşmacısı ve sosyal şoven bir tutumla karşı karşıya kalıyoruz’
Hüseyin Kalkan
Geçtiğimiz günlerde Patika Gazetesi yazarı Kerem Yıldırım’ın ‘Türkiye Kominist Hareketinde Kemalizm Tahlilleri’ isimli kitabı yayınlandı. Önemli bir tartışmaya ilişkin belgeleri gündeme getiren Yıldırım, günümüz gerçeklerine de ışık tutan bir kitaba imza atmış. Yıllardan beri Kemalizmin karekteri, Sovyetleri Birliğinin Kemalistlerle ilişkileri SB’nin ve TKP’nin Kürtlere karşı tutumu tartışıla geliyor. Yıldırım’ın yaptığı atıflar, Türkiye’nin durumunun genelin bir parçası olduğunu ortaya koyuyor. Yıldırım, tartışmaları şöyle özetliyor: “Lenin, (milli burjuvaziyi desteklemeye bazı şerhler koyuyor) bu şerhi koyduktan kısa bir süre sonra On Beşler Karadeniz’de katlediliyor. TKP heyeti 28 Ocak 1921’de, Kemalist-İttihatçı egemenler iş birliğiyle imha ediliyor. Ne Komintern ne de Sovyetler Birliği katliamı kınamıyor. Hatta ne yazık ki, katliam kınanmadığı gibi, 28 Kanunisani’den tam bir ay sonra Lenin, 28 Şubat 1921’de, İşçi ve Köylü milletvekillerinin Moskova Sovyeti genel kurulunda yaptığı konuşmada, ‘Türk temsilcilerle sağlam bir dostluk kuracağımıza inanıyorum’ diye açıklama yapıyor. Sovyetler Birliği’nin Kemalizm yaklaşımlarını hep bu sözünü ettiğimiz “sosyalist anavatanı savunma ihtiyacı” refleksi belirledi. Muhtelif dönemlerde Kemalizm Sovyetler tarafından eleştirildi ama Türkiye komünist hareketine olumsuz yaklaşımından dolayı değil, İngiliz emperyalizmine yanaşıp Sovyetler Birliği’nden uzaklaştığı için eleştirildi. Mesela yine Komintern’in 6. Kongresinde “ulusal burjuvazi devrime ihanet etti” kararı alındı ama 1932’de Sovyetler’e davet edilen İnönü, “ulusal ve devrimci Türkiye’nin temsilcisi” karşılandı”
TKP’ye göre Kürtler
Yıldırım, Sovyetler Birliği (SB)’nin ve TKP’nin Kürt isyanlarına karşı tutumunu sosyal şovenist bir tutum olarak değerlendiriyor. TKP, Özellikle Şeyh Sait ve Dersim isyanlarını gerici ve emperyalist işbirlikçisi olarak değerlendirip ezilmesine destek vermiştir. Yıldırım, bu tutumu belgelere dayanarak ortaya koyuyor. “Sovyetlerin Kemalist iktidara ve Kemalizm’e yönelik pragmatik tutumu Kürt isyanlarına da direkt yansıyor. Özellikle Şeyh Said isyanına ve Dersim katliamına yaklaşımda sınıf uzlaşmacısı ve sosyal şoven bir tutumla karşı karşıya kalıyoruz. Ancak dediğim gibi, bu tutumun kaynağı Tarihsel TKP’nin bizzat kendisi değil; meselenin kaynağı Komintern’in faydacı Kemalizm siyasetleridir. Tarihsel TKP’nin kabahati Komintern çizgisine olan koşulsuz bağlılıktır.
TKP ve Ağrı isyanı
Yıldırım, TKP’nin Ağrı isyanı konusunda doğru bir tutum aldığını belirtiyor. TKP’liler cezaevlerinde Kürtlere temasa gelince Kürt sorunu konusundaki tutumlarının değiştiğini vurguluyor. Yıldırım TKP ve Ağrı isyanı konusundaki tutumu ili ilgili şunları belirtiyor: “Konu hazır buraya gelmişken, Ağrı isyanı sonrasında Tarihsel TKP ilk kez Komintern çizgisinden sapan, olumlu ve devrimci bir hatta yöneliyor. Hem artan Kemalist terör hem de 1927 Tevkifatı tutsağı Tarihsel TKP kadrolarının Kürdistan zindanlarına gönderilmesi, partide olumlu bir kırılmaya yol açıyor. Bu dönemde İsmail Bilen Diyarbakır, Hikmet Kıvılcımlı ise Elâzığ cezaevinde kalmıştır. Tarihsel TKP ilk kez Kürt ulusuyla temas ediyor ve milli zulüm gerçeğini idrak ediyor. Bu dönem gerçekten şimdi bile insana heyecan verici tutumların sergilendiği bir tarihselliktir.
Tarihsel TKP’nin bu dönemdeki bir metninde, “Kürtler beylerin ve şeyhlerin zulmünden kurtarılacaktır ve ikamet ettikleri Anadolu’nun Doğu vilayetlerinde, Türkiye’nin işçi ve köylü hükümetine müttefik bir özerk ulusal cumhuriyet hâlinde örgütleneceklerdir.” diye bir ifade geçiyor.
Bu Tarihsel TKP açısından bir ilktir. İlk kez Kürdistan’da ulusal özerk bir cumhuriyetten söz edilmektedir.
Keza bu dönemde İstanbul’da TKP’li işçiler Kürt ulusuyla dayanışma için grev örgütlüyor. Yani bu olağanüstü bir siyasal bilinçtir. Bu grevi bugün açısından düşünün: Kaç komünist siyaset bugün Kürt ulusuyla dayanışma için grev örgütleyebilir?
O günkü grevi, bugün bazı kesimlerce neredeyse sosyal-şoven olarak görülen Şefik Hüsnü’nün partisi yaptı.
SB’nin müdahalesi
TKP’nin kısmi olumlu tutumu SB’nin müdahalesi ile değişir. Bu değişimle ilgili Yıldırım şunları belirtiyor: “Konumuza yeniden dönecek olursak; Tarihsel TKP Ağrı isyanı sonrası devrimci bir yönelime girmiştir ve Kürt ulusunun direncini açıkça olumladığını belgelerine yansıtmıştır. Örneğin Şefik Hüsnü bu dönemde İnkilap Yolu’nda kaleme aldığı bir yazıda, ‘Bugüne kadar hangi samimi devrimci parti çıktı, ona (Kürt ulusuna) hakikati anlattı da o dinlemedi?’ sorusunu yönelterek, esasen özeleştiri veriyor. Yine bu dönemde yazılan metinlerde Kürdistan’ın sömürge olduğu tespitine rastlıyoruz, Tarihsel TKP gençliğinin anadilde eğitim için bildiriler yazdığını görebiliyoruz.
Ağrı isyanı sonrasında gelişen Tarihsel TKP’nin olumlu yönelimi Sovyetler Birliği’nin müdahalesiyle son buluyor. Sovyetler Türkiye komünistlerine, ‘Kemalistlere karşı Kürt isyanını desteklerseniz, karşı devrimci cepheye geçersiniz.’ minvalinde iki mektup yazıyor. Bu mektuplardan haberdar olmadan Tarihsel TKP değerlendirmesi yapmak, Tarihsel TKP’nin Kürt meselesine yaklaşımındaki oportünist refleksleri anlamak imkansızdır.
Düşünün sosyalizmin anavatanını yönetenler size ya Kürtler ya Kemalistler tercihini koyuyor ve Kürtlerden yana olmayı karşı devrimcilik olarak niteliyor. Bu durumda her şey bir kenara bırakılıp, Komintern’e tavır alınabilir miydi? Bunu bugünden bakıp yargılamak kolay olsa da gerçek öyle değil. Sovyetlerin bu mektuplarından sonra Kürt ulusunun haklı isyanına yönelen komünist çizgi bir anda buhar oluyor.”
Kemalizm ve Kürt sorunu
Kerem Yıldırım, “Günümüzde Sol hareketlerin Kemalizm’e ve Kürt meselesine bakışı ne kadar değişti?” sorumuzu, 1971 pratiğine ve Kaypakkaya’ya atıfta bulunarak yanıtlıyor ve şunu söylüyor: “Sol çok manipülatif ve “geniş” bir kavramı temsil ettiği için, yine bu soruya da solu sınırlandırarak, sosyalist solu esas alarak yanıt vermek istiyorum. Türkiye komünist hareketi içinde Kemalizm’le ilk hesaplaşan siyasal figür İbrahim Kaypakkaya’dır. Esasen sosyalist solda teorik altyapısı da olan iki genel yönelim vardır. Birincisi Tarihsel TKP kökenli olarak Kemalizm’in olumlanması. İkinci olarak da 71 devrimciliğinin hem pratik hem de teorik zirvesi olan ve Kemalizm’i ilk kez tutarlı olarak olumsuzlayan İbrahim Kaypakkaya’nın tezleri.
Kaypakkaya’nın Kürt meselesine ilişkin tezleri çok nettir. Bunun nedeni Kemalizm çözümlemesine dayanmaktadır. Çünkü Kemalizm’in düşman sınıfın, Türk komprador burjuvazisinin kurucu ideolojisi olduğunu saptamak, ulusal meselede zihinsel prangaları çözüyor, aynı zamanda da oportünizmle arasında aşılamaz bir mesafe koyuyor. Kaypakkaya’nın Kemalizm tahlili bu anlamda proleter devrimciliğin, teorik ve pratik çerçevede tutarlı hâle gelmesidir. Kaypakkaya Türk burjuva siyasetinin bütün fraksiyonlarına karşı savaş açtığı için Kemalizm’den kopabilmiştir. Yine Kemalizm’den kopabildiği için ulusal meselede devrimci bir kavrayış ortaya koyabilmiştir. Kaypakkaya’dan sonra derli toplu bir Kemalizm kritiğine rastlamıyoruz. Ben bunu fark ettiğimde çok şaşırdım. Kemalizm’i olumsuzlayan çevrelerin de derli toplu bir Kemalizm kritiği yok maalesef. Bu arada Kaypakkaya’nın ardılları da Kaypakkaya’nın üstüne bir şey koyamamış. Bir maalesef de buraya ekleyelim. Özellikle kentli-küçük burjuva solculuğu içinde ve özellikle ‘Sovyetik’ kökenli siyasal gelenekler arasında Kemalizm’in olumlanması daha da görünür. Kemalizm bu biçim “sol” için Kürt ulusunun eşitlik ve özgürlük talebine karşı, dolaylı olarak devletin yanında yer almaktır; Türk burjuva devletinin sunduğu yasal alanda yapılan konforlu siyasettir. Sosyalist sol saflarda devrimciliği inkâr etmenin, ideolojik tasfiyeciliğin son durağı sosyal şovenizmdir, Kemalizm’dir. Sonuç olarak, sosyalist sol devrimci iddiasından koptuğu ölçüde Kemalizm’in dümenine girmektedir. Gerçek budur.”