Suriye’de Heyet Tahril el-Şam (HTŞ) terör örgütünün ve kendilerini Suriye muhalefeti diye tanımlayan Türkiye’nin de desteklediği paramiliter güçlerden oluşan Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) saldırılarıyla tekrar alevlenen iç savaşın onuncu günü. Bu saldırılar ile beraber uzun süredir sakinleşen ve yaralarını sarmaya çalışan Suriye’de tekrar kan, ölüm, insanlık dramı ve yıkımlar başlandı. Ağırlıklı olarak Kuzey ve Doğu Suriye’de bulunan Kürtler ve SDG güçleri kendilerini ve bölgelerindeki sivil halkları koruma koridorları oluşturma mücadelesi ve hazırlıkları yaparken, sivil halk da canını kurtarmak için güvenli alan arama arayışındayken, savaşı alevlendiren egemen güçler ise Suriye’nin yeni dizaynında kendilerine düşecek pastanın hesabını yapmaktadırlar.
Suriye’deki savaşın müdahillerinin çok olması, hangi ülkenin çıkarı hangi ülke ile nerede uyuştuğu veya çıkarların nerede çatışacağı belli olmaması nedeniyle savaş senaryoları sürekli değişmekte ve güncellenmektedir. Savaşın taraflarının çok olması, savaş senaryolarının sürekli güncellenmesi Suriye’deki durumun nereye varacağını öngörmek mümkün değildir.
Savaşın neden alevlendiği meselesi ise ABD, İsrail ve Türkiye’nin Suriye savaşı ile ilgili açıklamalarının paralel olması, savaşı hangi güçlerin başlatmış olabileceği ve hangi amaçlara ulaşılmak istendiği konusunda bizlere fikir verebilir.
ABD’nin destekleriyle İsrail’in Lübnan Hizbullah’ına saldırıları sonucunda Hizbullah’ın güçlerini Suriye’den çekmesi, İran’ın güçlerini Irak’ta tutması, İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin şüpheli ölümü, Hamas lideri İsmail Haniye’nin İran’da İsrail tarafından öldürülmesi ve İran’ın iç sorunlarına enerji harcaması nedeniyle Suriye’de eskisi gibi etkili olmaması, Rusya’nın Ukrayna savaşına çok güç yığması ve ABD ile NATO’nun Ukrayna savaşına müdahil olması nedeniyle savaşın uzaması, Wagner isyanı nedeniyle Rusya’nın Ukrayna savaşıyla beraber iç sorunlara yönelmesi ve isyandan dolayı Wagner’e bağlı güçlerini Suriye’den çekmesi, HTŞ’nin ve Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) Halep’e giden savaşın yollarını açan temel unsurlardır. Rusya ve İran bütün sorunlarına rağmen hemen savaşa müdahil olmaya başladılar. Rusya İdlib’i bombaladı, İran’a bağlı Haşdi Şabi güçleri de Suriye’ye geçtiler.
Suriye’de irili ufaklı birden fazla örgüt olmakla birlikte egemenlik gücünü kullanan dört temel güç öne çıkıyor. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Bölgesi yani SDG ve Kürtler, Esat yönetimindeki Suriye rejimi, Türkiye güdümündeki SMO ve HTŞ gibi terör örgütleri ele geçirdiği alanlarda egemenlik gücünü kullanmaktadırlar.
Esat rejimi de SMO ve El Kaide’nin devamı olan HTŞ ve türevleri de başta kadın tecavüzleri, kadın ve çocuk katliamları olmak üzere insanlığa karşı savaş suçunu işlediler. Ancak çoğunluğu Kürtlerden oluşan Kuzey ve Doğu Suriye’deki özerk yönetimi idare eden SDG güçleri hiçbir savaş suçuna bulaşmadılar. Aksine SDG yönetiminde bulunan bölgeler Suriye halkları açısından güvenli alan olarak görülüp sığındıkları bölgeler oldu. Bugün Halep’in Şêx Meksûd Mahallesi’nde olduğu gibi.
Savaşın yeniden alevlenmesinde yukarıda ismi zikredilen güçlerin etkisi olduğu gibi Suriye rejiminin de rolü vardır. Kürtler ısrarla Suriye rejimi ile Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyan demokratik bir yönetim temelinde anlaşmak istedi. Ancak Beşar Esat Kürtlerle anlaşmaya yanaşmadı, anlaşmaktan hep kaçtı ya da Kürt güçlerini görmezlikten geldi. Bu belirsizlik durumu HTŞ ve diğer radikal terör örgütleri ile SMO gibi paramiliter güçlerin alan bulmasına yol açtı.
Suriye savaşının yayılma durumuna göre etkileyeceği coğrafyalar artabilir. Ancak savaştan doğrudan etkilenecekler ise bölge devletleri ve Kürtler olacaktır. Özellikle Türkiye, Suriye, Irak, İran ve Kürtler savaştan doğrudan etkileneceklerdir. Bu savaş bölge ülkeleri için öngörülemeyen, kendileri açısından olumlu veya olumsuz sonuçlar hatta yıkımlara neden olacak sonuçları doğurabilir. Ama hangi sonuç doğurursa doğursan bölgede yaşayan halkları dikkate almayan veya bölge halklarını kapsamayan hiçbir sonuç kalıcı barışı ve huzuru getirmeyecektir. Burada esas ifade etmeye çalıştığım Kürt realitesini görmeyen hiçbir sonuç Ortadoğu’ya kalıcı barışı ve huzuru getirmeyecektir. Suriye iç savaşı özelinde de Kürtlerin, Suriye rejiminin ve Türkiye’nin tutumları esas belirleyici güçler olacaktır.
Bu kapsamda SDG ve Kürt güçleri Suriye’nin iç barışı ve demokratik Suriye için her türlü diyaloğa hazır olduklarını ifade ettiler. Şimdi sıra Suriye rejiminin ve Türkiye’nin Kürt gerçekliğini gören yerden, barıştan yana tutum almalarındadır. Suriye rejimindeki Esat SDG ve Kürt güçleriyle açıktan görüşme yapıp başta Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Bölgesi’ni tanıdığını, Kürtlerin statü taleplerini kabul ettiğini ve bunun için anayasal değişiklik yapacağını ilan etmelidir. Lakin Suriye rejiminin Kürt statü taleplerini ve SDG’yi tanımadan Suriye’de hakimiyet kurması ve Suriye’yi terör örgütlerinden arındırmasının mümkün olmadığı görülmüştür. Çünkü terör örgütleri ve paramiliter güçler Kürtler ve Suriye rejimi arasındaki belirsizlikten sürekli olarak beslenmişlerdir ve beslenmeye devam edeceklerdir.
Türkiye’nin 2011’den bu yana açık veya gizli şekilde bu savaşın içinde olmasının iki temel sebebi vardır. Birincisi yüz yıllık Kürt karşıtlığı ve bölünme fobisi, ikincisi ise ‘stratejik derinlik’ saçmalıklarıyla yayılmacı ve Neo Osmanlıcılık politikalarıdır. Ama yüz yıllık deneyimlerle görüldüğü gibi bu politikalar Ortadoğu’ya ve Kürtlere kazandırmadığı gibi Türkiye’ye de kazandırmamıştır. Türkiye’ye kazandıracak olan komşularının toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına saygı göstermek, yayılmacı politikalardan vazgeçmek, Kürtlerle de birinci mecliste ve 1921 anayasasında varılan uzlaşıda olduğu gibi muhtariyet temelinde Kürtlerin hak taleplerini karşılamak. Suriye, İran ve Irak’taki Kürtler başta olmak üzere Türkiye dışındaki Kürtlerin kazanımlarına ve haklarına saygı göstermektir. Türkiye devlet aklı ve mevcut iktidar için yüz yıllık Kürt karşıtlığından sonra Kürtlerle demokratik temelde anlaşmak için zor gelebilir. Ancak zor gelse de başta Türkiye olmak üzere bölge devletlerine kazandıracak tek şey Kürtlerle anlaşmak ve barışmaktır. Bunun dışındaki bütün seçenekler bölge devletlerine ve bölge halklarına kaybettirecektir.