Büyük bir ağırlık vardı sanki bedeninin üzerinde. Neden kımıldatamıyordu ki bedenini? İki kolunun yanlarına doğru açık olduğunu hissetti. Kollarının üzerinde de bir ağırlık vardı. Parmaklarını yavaş yavaş hareket ettirmeyi denedi. Parmakları serbestti bir elinin. Bedeninin bütün gücünü parmaklarına gönderdi. Parmaklarıyla dokunduğu zemini kavramaya çalıştı bütün gücüyle. Küçük kaygan çakıl taşları doldu avuçlarını içine. Belirli belirsiz konuşmalar çaldı kulağına tam o anda. İyi duyamıyordu, sanki kulaklarının içi suyla doluydu. İyice kulak kabarttı konuşmaları duymak için. Konuşanların sesi tanıdık geldi. “Burada bulamazlar, merak etme” dedi birisi belirli belirsiz. Bütün vücudunu yalayıp geçti bir korku dalgası. Çok iyi tanıyordu bu sesi. İyi ama neden onu bu kadar korkutmuştu bu kadar iyi tanıdığı ses. “Burdayım” demek için ağzını açtı. Ağzı suyla doldu bir anda. Dudaklarından çıkan sözcükler açık ağzına hücum eden suyla birlikte yeniden ağzına geri döndü. “Komutanla konuştum, buraya öyle yukarıdan bir bakıp geçecekler” dedi bir diğer iyi tanıdığı ses. İçi yeniden korkuyla ürperdi duyduğu yeni tanıdık sesten. Bu kadar iyi tanıdığı sesler onu neden bu kadar korkutuyordu, bir türlü anlam veremedi. Ne dediklerini anlamadığı konuşmalar uzaklaşmaya başladı o bunları düşünürken. Duyduğu bütün korkuya rağmen yine de seslenmek için hamle yaptı. Birden burada olduğunu bilirlerse ona zarar verebileceklerini düşünerek vazgeçti seslenmekten. İyi ama zaten biliyorlardı burada olduğunu deminki konuşmalarına bakılırsa.
Sahiden neredeydi ki? En son nerede olduğunu hatırlamaya çalıştı. En son bir evin kapısından içeri girmişti. Kendi evinin kapısından. Burası evi olamazdı. Neden bu kadar çok üşüyordu? Neden ıslaktı bütün vücudu? Üzerindeki bu ağırlık neyin nesiydi? Kollarını açarak annesine doğru koştuğunu hatırladı sonra. Annesi kollarını açmadı ona. Annesinin yüzü yoktu yerinde. Yüzü olmayan bedeninin karşısında kalakaldı öylece. Sert bir el, bir erkek eli bütün kuvvetiyle koluna yapışarak onu kendine doğru çekti. Kurtulmak için ileriye doğru hamle yaptı. Onlarca erkek eli birden vücudunun her yerine yapışıp bir yerinden çekiştirmeye başladılar. Kollarına, bacaklarına, kafasına, sırtına, gözlerine yapışan eller çekiştiriyordu bedeninin her bir parçasını. Bir bacağının yerinden koparılıp alındığını ama hiçbir acı duymadığını hissetti.
Boğazına yapışan bir el, boğazını sıkmaya başladığında korkuyla gözkapaklarını açtı. Göz çukurları suyla doluverdi. Suyun altında boylu boyunca sırt üstü uzanmıştı bedeni. Ansızın bir küçük kırmızı balık gelip iki göz çukurunun arasında gidip gelmeye başladı. “Küçük kırmızı balık” diye sevinçle seslendi içinden. Küçük kırmızı balığı. Köyün aşağısındaki derede her gün gelip saatlerce bekledikten sonra ansızın suyun yüzünde beliren küçük kırmızı balık. Hiç konuşmamışlardı ama ikisi de dost olduklarını biliyorlardı. Bazen onu çok bekletse de bu küçük kırmızı dostu asla ona gözükmeden, onunla bir süre bakışmadan, muhteşem yüzüşüyle ona bir gösteri sunmadan suyun başından ayrılmasına izin vermezdi. Köyünün deresinde küçük dostunun yüzdüğü suyun içerisinde olduğunu anladı. İçindeki bütün korku kaybolup gitti. Tanıdığı bir yerde dostunun yanındaydı. Madem suyun içindeydi, küçük kırmızı balığın dansına eşlik edecekti. Vücudunu hareket ettiremediğini hatırladı. Vücudunun üzerinde koca koca taşlar yığılıydı. Tam o esnada yaklaşan bir kalabalığın konuşmalarını, ayak seslerini, köpek havlamalarını duydu. Kalabalık gelip yattığı yerin başında durdu. Konuşanların pek çoğunun sesini tanıyordu. Onu bulacakları korkusu içini ağzına kadar doldurdu. Kalabalıktan ayrılan iki ayak sesi iyice uzandığı yere yaklaşarak aralarında fısıldadılar. “Konuştuk, baraj kapaklarını açtılar, ben de suyu bu dereye yönlendirdim su yükselirse bulunması zorlaşır.” Bulunmak korkusuyla yattığı yere iyice yapıştı küçük kız. Küçük kırmızı balık can havliyle etrafında dönmeye, üzerinde yığılı taşları kaldırmaya çalıştı. Fakat nafile yerinden kımıldatamadı bile. Küçük kız birdenbire suyun yükselmeye, üzerindeki taşları sürüklemeye başladığını fark etti. Küçük kırmızı balıkla göz göze geldiler üzerindeki son taşta yuvarlandığında. Birlikte suyun dibinden, derinden süzülerek aktılar, aktılar tüm korkuları ve ağırlıkları geride bırakarak.