Bir müddet önce gazeteler yazdı. Köy korucuları fabrika kurmak ve sigortalı olmak istiyorlarmış. Bence eksik istemişler. Hayat sigortası da istemeleri gerekir.
Basın bu isteği alaylı bir eda ile yazıyordu. Niye alay? Yani ilkin bunlara köy korucuları dendi. Yani “PKK eşkiyası kudurmuş, rastgele köyleri basıp Süleyman Demirel’in masum vatandaşlarını öldürüyordu.” Onun için bu teşkilat kuruldu ki, köyleri korusunlar.
Ama bakıyoruz ki, korucuları olmayan köylere bir şeyler olmuyor da korucusu olan köyler topun ağzında.
Ancak bu Kurban Bayramı’nda Kurdistan’ı dolaşan İçişleri Bakanı İsmet Sezgin konuyu açıkladı. Sezgin dedi ki, “Korucular devleti koruyorlar. Onun için biz sayılarını 30 binden 40 bine çıkaracağız ve maddi olanaklarını da düzelteceğiz.”
Bana kalırsa İsmet Sezgin’in bu lafından sonra orduyu terhis etmeli, general ve subayları yaşam boyu emekli etmeli ve köy korucularına da artık köy korucusu değil, devlet korucusu denmeli. Sayıları da 40 bine değil, mesela 100 bine çıkarılmalı ve böylece ordunun koruyamadığı devleti bu sivil ordu korumalıdır. Hem bunların ikide bir kazan kaldırıp, hükümet ve parlamentoyu ayaklar altına almaya da imkanları olmaz.
Bizim basın bir yandan demokrasi istiyor, bir yandan da korucuların sendika isteme hakları ile alay ediyor. Bu devirde hayat kadınları bile sendika ve dernek kurma hakkına sahipken köy korucularının onlardan ne farkı var?
Madem ki İsmet Sezgin bunları devlet korucusu olarak kabul ediyor. Literatürde devleti koruyan teşkilata ordu denir. Madem ki bu sivil bir ordudur. Öyleyse bazı medeni hakları da olmalıdır ki, bu medeni hakların başında da sendika kurma hakkı gelir.
Bunlar doğru-yalan, mizah ve alaylı fikirler de ben de bir şeye şaşıyorum. Dağlı ve mert olan Kürt milleti içinde hâlâ Urfalıların tabiriyle bu kadar “gözü yassı” (Kürtçede çav pahn) insanın bulunmasıdır.
——-
9 Temmuz 1992