Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Serbay Köklü, Uluslararası Komplo sürecini anlattı: Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak isimlendirdikleri Ortadoğu’ya doğrudan ve açık müdahalenin ilk ve önemli aşaması Sayın Öcalan’a yönelik Uluslararası Komplo olmuştur
Hüseyin K. Akçadağ
İmralı sürecinin bütün hukuki gereklerini üstlenmiş olan Asrın Hukuk Bürosu, adeta süreçle ilgili bir hafıza merkezi işlevini de yerine getirmektedir. Yarın dönemle ilgili araştırma yapacak akademisyenler, dönemin tarihini yazacak olan tarihçiler büronun açıklamalarından bütün bir sürece ilişkin materyale ulaşacaklardır. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Serbay Köklü ile PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 15 Şubat Uluslararası Komplo’nun yıl dönümü vesilesi ile yaptığımız bu söyleşi, hukuki sürecin yanı sıra o günün koşullarına dair önemli bir analiz de sunmaktadır. Böyle bir analiz olmadan PKK Lideri Öcalan’a yönelik komployu anlamak mümkün değildir. Köklü, sorularımızı şöyle yanıtladı:
Uluslararası Komplo’nun uygulandığı dönemin siyasi özellikleri nelerdi?
Uluslararası Komplo birçok boyutu ile Ortadoğu’da yeni dönemin en belirgin özelliklerinden birisidir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Sykes-Picot Anlaşması ile cetvellerle şekillendirilen Ortadoğu ulus devlet sistemi, Ortadoğu halkları için bir kafes niteliği taşırken, Kürtler için de soykırım kıskacında bir yaşam öngörmekteydi.
Ancak Ortadoğu tarihine uygun olmayan bu sistemin uzun sürmeyeceği 20. yüzyılın son çeyreğinde net bir şekilde ortaya çıkmıştı. 1. 2. Körfez savaşları, Afganistan Savaşları, İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye savaşları bu durum için net örnekler oluşturmaktaydı.
Küresel düzeyde reel sosyalizmin çözülmesi ile kapitalist hegemonik sistemin öncüsü ABD/AB, Batı’da kurumsallaştırdıkları kapitalist sistemi Doğu’da da pekiştirme arayışındaydı. 1. Dünya Savaşı sonrası şekillenen bölge ulus devletleri ise bugün de devam eden sistemsel bir krizin önemli aşamalarını yaşamaktaydı. Bölge artık yüzyılın başında belirlenen politikalar ile yönetilemez durumdaydı.
Buna karşılık ise yine 1. Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle de Lozan Antlaşması ile egemenlerin insafına ve edilgen bir role bırakılmış Kürtler, Sayın Öcalan öncülüğünde özgürlük bilincine kavuşmuş ve irade haline gelmişti. Kürtler ile somutlaşan bu bilinç ve irade tüm Ortadoğu için demokratik zeminde uygarlıksal bir çıkış aşamasındaydı. Ve Sayın Öcalan dört ulus devlet arasında çatışma ve gerilimin temel konulardan biri olarak Kürt meselesini Gordion düğümü olarak nitelendirmiş, bu sorunun çözümünün de Ortadoğu’nun tamamının sorunlarının çözümüne katkı sunacak bir gelişme yaratacağını herkese göstermişti. Bunun için de demokratik çözüm arayışlarını güçlendirmiş ve mümkün hale getirmişti.
Bu dönemde ABD ve diğer hegemonik güçlerin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak isimlendirdikleri Ortadoğu’ya doğrudan ve açık müdahalesinin ilk ve önemli aşaması Sayın Öcalan’a yönelik Uluslararası Komplo olmuştur. Uluslararası Komplo sonrası hemen iki yıllık aralarla gerçekleşen 2001 Afganistan ve 2003 Irak işgalleri ve sonuçlarına bakıldığında söz konusu dönem daha iyi anlaşılmaktadır.
Hangi siyasi güçler bu süreçte yer aldı? Komplo sürecinde ABD’nin rolü ne idi? Rusya, Yunanistan ve AB’nin tutumlarını nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Komplo tam anlamıyla kapitalist hegemonik sistemin öncü askeri gücü olan NATO’nun tüm güçlerini seferber ettiği ve kendi tarihinin en önemli operasyonlarından biri olarak gerçekleşti. ABD, AB ve İsrail bu konuda güç konumundaydılar. Hiç kimse aykırı bir tavır sergileyemiyordu, sergileyenler ise anında etkisizleştiriliyordu.
9 Ekim 1998’den 15 Şubat 1999’a kadarki dört aylık süreç, çok hızlı ve yoğun bir düzeydeydi. ABD operasyonun başından sonuna kadar yürüten devlet konumundaydı. Ve zaten dünya hegemonu ABD dışında hiçbir gücün bu düzeyde bir operasyonu düzenlemesi mümkün görünmemekteydi. Komplonun içinde birbiriyle çelişkili güçlerin varlığı da komplonun düzeyini daha net ortaya koyuyor. ABD’den Rusya Federasyonu’na, AB’den Arap Birliği’ne, Türkiye’den Yunanistan’a, Kenya’dan Tacikistan’a kadar birçok devlet, komploya dahil olmuştu.
Sayın Öcalan siyasi çözüm imkânlarını aramak ve güçlendirmek için Avrupa’ya geçmek istediğinde İngiltere anında ‘persona non grata’ yani ‘istenmeyen kişi’ ilan etmişti. Bu karar, tarihte İngiltere ve AB açısından temel karşıt uygarlıkların isimleri olan Lenin veya Humeyni için bile alınmamış bir karardı. Almanya ise zaten en başından Kürt meselesi konusundaki NATO adına sorumlu devlet olarak Kürt karşıtı pozisyonunda oldukça netti. İtalya, Sayın Öcalan’ın iltica başvurusu hakkında karar alamıyor, dönemin sosyal demokrat hükümetinin başbakanı olan D’Alema hiçbir şey yapamadığını ve çaresizliğini açık bir şekilde ifade ediyordu. Rusya’nın sürece dahil edilmesi yaşamış olduğu ekonomik krizden kaynaklı Mavi Akım projesi denilen ihale ve kredilerle çok zor olmamıştı. Yunanistan komploda hilenin ve hukuksuzluğun doğrudan muhatabı olarak iltica başvurusunu almadığı gibi kendi diplomatik konutunda Sayın Öcalan’ın kaçırılması için zemin oluşturuyordu.
Komplo ile ne amaçlandı?
Komplo az önce de izah ettiğimiz gibi Ortadoğu’ya dönük doğrudan ve açık müdahalenin ilk ve en önemli aşamasıydı. Zira BOP için Kürdistan’daki gelişmeler kilit önemdeydi. Sayın Öcalan İmralı sürecindeki yoğunlaşmalarında Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri uzun vadeye ve geniş bir coğrafyaya yayılmış Üçüncü Dünya Savaşı olarak nitelendirmiştir. Nitekim son otuz yılda Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun tamamında yaşanan savaşların bilançosu bu tespiti doğrular niteliktedir. Uluslararası Komplo bu savaşın önemli bir aşamasında gerçekleşmişti.
Komplo ile amaçlanan Birinci Dünya Savaşı sonrası kurgulanan Kürt-Türk ilişkilerinin sürekli savaş halinin derinleştirilmesi ve yine edilgen bir rol biçilen Kürtlerin iradelerinin ve özgürlük bilinçlerinin kırılmasıdır. Bilindiği üzere Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dönemin hegemon güçler öncülüğünde önce tekçi bir ulus devlet sistemi inşa edilmiş akabinde Kürtlerin bir bütün olarak tasfiyesi öngörülmüştü. Bu gerilim politikası ile Türkler ve Kürtlerin bağımlılığı sağlanmış ve yönetilmesi daha kolay olmuştu.
Ancak 20. yüzyılın sonuna doğru gelindiğinde ise Kürtler özgürlük bilinci ile irade haline gelmiş, bu politikaları değiştirecek aşamayı yakalamıştı. Nitekim Sayın Öcalan da Kürt sorununun demokratik çözümü konusundaki çabalarını da yoğunlaştırmaya başlamıştı. Ve komployla Kürtlerde gelişen bu irade ve özgürlük bilinciyle birlikte demokratik çözüm çabaları hedeflenmiş oldu. Nitekim Sayın Öcalan’ın İmralı’ya getirildiği tarihin 15 Şubat’ın yıl dönümüne denk getirilmesi bir tesadüf değil yüzyıllık politikanın devamını ortaya koymak ve bu politikanın dışına çıkanların başına gelenleri hafıza olarak canlı tutmak içindi.
Özgür Kürt bilinci ve iradesi Ortadoğu’ya dönük yapılan planlamalar açısından en önemli engel olarak görülüyordu. Bu durum sadece Kürtlerin özne olması ile ilgili değil; ulus devlet kafesi içinde birlikte yaşamak zorunda bırakılan komşu halklar Türk, Arap ve Farsların özgürlük ve demokrasi bilinci ile dönüşmesine de yol açabileceği içindi. Bu nedenle aslında komplo Sayın Öcalan şahsında hem Kürt halkına ve hem de Ortadoğu halklarının demokratik zeminde birlikte yaşam iradesine yapılmıştır.
Dönemin Türkiye’si ve süreçle ilişkisi?
Dönemin Türkiye’sinin bu süreçteki etkisini anlamak için dönemin başbakanı olan Bülent Ecevit’in sözü oldukça açıklayıcıdır. O dönem hükümetin en yetkili ismi, Sayın Öcalan’ın ABD tarafından Türkiye’ye verildiğini ancak bunun neden gerçekleştiğini anlamadığını açık bir şekilde söylemişti. Her ne kadar topluma propaganda amaçlı farklı ve çeşitli söylemler geliştirilse de Türkiye’nin bu süreçteki rolü Sayın Öcalan’ı uçakla İmralı’ya kontrollü olarak taşımak olmuştur. Nitekim İmralı Cezaevi’nin 4 Şubat tarihli CIA-MİT arasındaki anlaşma sonucu hazırlandığı sonrasında ortaya çıkan belgelerde anlaşılmıştır.
1998 yılına kadarki son beş yıl iç savaş koşullarının en yoğun, darbe mekaniklerinin de en aktif olduğu dönemlerden birisiydi. Kürt sorunu ve darbe mekaniği ilişkisi çok net ve açık bir şekilde tüm etkisini hissettiriyordu. Kürtlere dönük tarihin en ağır yakma, yıkma, kaybetme ve öldürme vakaları gerçekleşirken, devlet içinde de Cumhurbaşkanı’nın ölümünden Genelkurmay Başkanı’nın suikastına, darbe ile düşürülen hükümetlerden herkesin gözünün önünde öldürülen yazar, siyasetçi, bürokratına kadar iç savaş tüm sosyal, siyasal ve ekonomik yaşamı belirler durumdaydı. Türkiye tam anlamıyla NATO’nun Gladyo savaşlarının denetimine girmişti. Sayın Öcalan da buna karşılık Türk ve Kürt halkları için değerlendirmeleri ile demokratik çıkış imkânlarını ortaya koymaya çalışmaktaydı. Ancak demokratik çözüm arayışları sürekli boşa düşürülmekteydi.
Türkiye küresel ve bölgesel politikalardaki rolünü kabul etmesi karşılığında operasyona dahil edilmişti. Ancak bu, Türkiye halkları açısından her geçen gün siyasal ve ekonomik bağımlılığı derinleştiren bir rol olmuştur. Hemen sonrasında 2001 yılında yaşanan siyasi ve ekonomik krizin Kürt meselesine bağlı olarak kaynakların üretimi, aktarımı ve yönetimindeki politik tercihlerin sonucu olarak yaşandığı unutulmamalıdır. Bugün de Türkiye’nin yaşadığı sosyal, ekonomik ve siyasal krizin de aynı politikanın ve rolün bir sonucu olduğu görülmektedir. Ancak bugünkü durum 22 yıl öncesine göre çok daha ağır bir durumdadır. Zira aradan geçen süre zarfında Ortadoğu ulus devlet sisteminin geldiği durum ortadadır. Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ve Uluslararası Komplo’da ısrarın yol açacağı etkiler daha iyi anlaşılmaktadır.
Yeni bir paradigma doğmuştur
Komploya karşı Öcalan’ın duruşu?
Sayın Öcalan komplo sürecinde dünya sistemini, devletlerin Kürt meselesine yaklaşımını, Türkiye’nin bu konudaki etkisi ve rolünü çok daha yakından gözlemleme imkânı bulmuştur. Komployu ideolojik-felsefi-siyasal birçok arka planı ile çözümlemiş ve komployu boşa düşürmenin en önemli yolunun komplonun amacını ortaya koyma ve buna karşı bir iradeyi geliştirmek olduğunu düşünmüştür. İmralı süreci ve duruşu olarak da ifade edilen bu çaba tarihsel birçok birikimin açığa çıkmasına ve toplumsallaşmasına vesile olmuştur.
Bu nedenle ilk olarak Türk-Kürt ilişkilerinin geri dönüşsüz ve onarılmaz bir sürece girmesini engellemiş ve Kürt halkını da İmralı’da iyice derinleştirip kavramsallaştırdığı bir felsefe ile yeniden donatmıştır. Kürt-Türk ilişkilerindeki demokratik çözüm çabalarını ısrarlı bir şekilde sürdürmüş ve önemli bir aşamaya getirmiştir.
Operasyonu gerçekleştiren ideolojik güç olarak Kapitalist Modernite’yi temel unsurları ile çözümlemiş; buna karşılık olarak tüm dünya için Demokratik Modernite’yi ideolojik alternatif bir sistem olarak ortaya koymuştur. Kapitalist Modernite’nin siyasal zemini olarak ulus devlet sistemine karşı Kürt halkını demokratik ulus felsefesi ile buluşturup, demokratik ulus çözümünü tüm Ortadoğu için somut bir proje haline getirmiştir. Sadece Kürtlerin Türkiye ile gerilimlerine karşılık değil, tüm halkların birbirleri ile ilişkilerinde bu projeyi model olarak sunmuştur. Aradan geçen 22 yıllık sürece bakıldığında komplonun Ortadoğu’da önemli tahribatlara yol açtığı söylenebilir. Ancak buna karşılık İmralı duruşunun da dünya çapında bir paradigmanın doğumuna ve toplumsallaşmasına dönüştüğü de ortaya çıkmıştır.