Özgür Müftüoğlu
Pandemiyi fırsat bilen işverenler “Gemiyi iyiden iyiye azıya aldı”. Neoliberal politikalarla ve giderek otoriterleşen devlet yönetiminin baskılarına sırtını dayayan sermaye, işçi sınıfının büyük bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımları ortadan kaldırmaya yelteniyor.
Kod 29 olarak bilinen, İş Kanunun 25/II. maddesine dayanarak işçiyi “Ahlâk ve iyi niyet kurallarına aykırı davranmak”la itham ederek, tüm haklarına el koyup işten çıkartma yöntemi; son zamanlarda sermayenin en sık başvurduğu yollardan biri haline geldi. Kod 29, insafsız, ahlâksız bir uygulama olmanın yanı sıra “iş yerinde despotizm”in gelebileceği son noktadır aynı zamanda!
Zira emek gücünü satarak yaşamını sürdürmeye çalışan işçinin sadece işini, biricik gelirini, kazanılmış haklarını elinden almakla yetinmiyor, onuruyla da oynuyor ve onun belki de yaşamı boyunca üzerine yapışacak bir iftirayla damgalıyor. Hem de işçiye hakkını arayabileceği, uğradığı iftiraya karşı kendini savunabileceği hukuk yolları, kağıt üzerinde açık görünse de fiilen kapalıyken.
İşçinin hak arama yolları sadece kağıt üzerinde açıktır çünkü uğradığı haksızlığa uğrayan, işini kaybeden işçinin yargıya gidebilmesi için yani işvereni dava edebilmesi için para gerekir. Yoksulluğun adaletle mesafesi uzundur zira paran yoksa dava bile açamazsın bu ülkede. Diyelim dava açıldı, işverenin avukatı ya da avukat ordusu ve emeğin haklarını tanımazdan gelen yargı sisteminde işçinin hakkını alabilmesi aylar, yıllar alır en iyi olasılıkla. Oysa işini, gelirini kaybeden işçinin adalet arayışı değildir önceliği. Önceliği, yakınlarının temel ihtiyaçlarını karşılamaktır. Hal böyle olunca da işverenin tüm dayatmalarına rıza göstermek zorunda kalır çaresizce. İşçinin bu zaafından cesaret alan işverense despotlaştıkça despotlaşır!
Kod 29, işveren için bir fırsat haline dönüşüp her gün yüzlerce işçi, işten çıkartılarak açlığa terkedilince; işçilerden ve kimi sendikalardan tepkiler yükselmeye başladı. DİSK’in girişimiyle SGK, Kod 29’la işten çıkarılanları açıklamak zorunda kaldı ve her gün ortalama 500 işçnini “ahlâksızlıkla, uygunsuz davranışlarda bulunmakla” itham edilerek işten çıkartıldığı görüldü.
Tepkilerin son günlerde artması üzerine SGK yeni bir düzenleme yaptığını açıkladı. Bu açıklamada, “Birbirinden farklı fesih nedenlerinin tamamının aynı kod (Kod 29) ile bildiriminin çalışma hayatında belirsizliklere yol açtığının görülmesi üzerine SGK genelgesinde yapılan değişiklikle ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan hallerin tamamı için ayrı ayrı kodlar belirlenmiştir” denildi.
SGK’nın bu açıklamasından anlaşılan, amaçları “cinsel taciz, küfür, hırsızlık, uyuşturucu madde kullanmak gibi hallerin tamamını kapsayan Kod 29’da ahlâk kurallarına uymayan haller”le “görevi kasten ve sürekli ihmal etme, mazeretsiz işe gelmeme” gibi iyi niyet kurallarına uymayan halleri birbirinden ayırmaktır.
Peki bu düzenleme işverenlerin işçiler üzerinde kurduğu insafsız, ahlâksız despotizmi ortadan kaldıracak mıdır?
Despotizm “tehdit ve cezalandırma yollarının kullanılarak iktidar gücünün elde tutulması’’ anlamına gelir. Ülke yönetiminde, bir toplulukta, evde, okulda ya da iş yerinde yasal sınırlamaların olmadığı; otoritenin hesapsız, sorumsuz ve sınırsızca kullanılmasıdır. İş yerinde despotizmse, hukuk tanımadan, emekçileri zor ve şiddetle çalışmaya zorlayan yönetimin adıdır. Böylesi yönetimlerin, emekçilere hiçbir söz hakkı tanımadığı gibi örgütlenmelerine de olanak tanımayacağı örneklerle malûldur. SGK’nın düzenlemesi, Kod 29 ve çalışma yaşamına ilişkin emekçilerin elini kolunu bağlayan ve işverenlerin iş yerinde mutlak hakimiyet sağlamalarına olanak veren düzenlemeler var olduğu sürece de iş yerinde despotizm sürecektir. Hesap sorulmayan despotlukları uzun zamandır dolaşımda olan yönetimlerin tavrında “işi kitabına uydurmak” dışında bir tavır değişikliği yaratmayacaktır.
İş yerinde despotizm, siyasal sistemdeki otoriterleşmeyle doğrudan ilişkilidir çünkü. İş yerinde yani üretim ve hizmet sunum süreçlerinde otoriter bir yönetim varsa ülkede demokratik bir yönetimin olması beklenemez. İş yerinde emeğinin denetimini ve iradesini tamamen patrona kaptırmış olan bir işçinin iş yerinde demokratik katılımı sağlaması mümkün olmadığı gibi, yaşamın diğer alanlarına demokratik katılımı da mümkün değildir buna paralel olarak. Tüm yaşamı karabasana çeviren bir döngüdür bu.
Sonuç olarak: Türkiye’de çalışma rejimi otoriterdir ve emekçiler, işverenlerin despot yönetimi altında en kötü koşullarda çalışmaya razı olmak zorunda bırakılmaktadır. Kod 29 bu despotizmi en çirkin biçimiyle göstermiştir. SGK’nın yeni düzenlemesi bu durumu değiştirmeyecek ve iş yerinde despotizm sürecektir.
İş yerinde ve aynı zamanda ülke yönetiminde despotizme karşı durmanın yolu sadece iş yerlerinde değil despotizmin geçerli olduğu tüm alanlarda örgütlenmek ve demokrasi için mücadele etmektir!