Muktedirlerin fıtratı bu. Ellerindeki kudret hiç bitmeyecek sanıyorlar, tünedikleri dalın hiç kırılmayacağını düşünüyorlar. Ama öyle olmuyor gerçek hayatta. Toscanini ve Mussolini’nin hikâyesinin kıssası bu olsa gerek
Arif Mostarlı
14 Mayıs 1931 akşamı, hafif kır saçlı bir beyefendi, eşi ve kızıyla birlikte Bologna’daki Teatro Comunale’nin kapısına geldiğinde biraz endişeliydi. Çok korkunç bir şey de beklemiyordu aslında; en çok biraz gerginlik, laf atmalar filan… Hepsi o kadar.
Ama olanlar oldu, hem de fazlasıyla oldu. Önce Kara Gömlekliler arabasının etrafını sardı. Cesurca dışarı çıkıp opera binasının kapısına giderken, iyice coştular; üzerine çullandılar, yumruklar birbiri ardına geldi ve adam yere yuvarlandı. Şoförü tarafından hızla arabasına bindirildi ve aceleyle oteline götürüldü ama otel de aynı güruh tarafından kuşatılmıştı. Sonunda, ancak sabaha karşı otelden ayrılıp Milano’ya geri dönebildi.
Dehanın zikzakları
Dünyaca ünlü orkestra şefi Arturo Toscanini, o gün bunları yaşadığında 64 yaşındaydı ve arkasında son derece parlak bir müzik kariyeri vardı. 19 yaşında orkestra yönetmek gibi eşine sık rastlanmayan bir durum ona nasip olmuştu örneğin. 1886’da çalıştığı orkestranın Rio de Janeiro turnesinde sorunlar patlak verince hiçbir şeflik deneyimi olmamasına rağmen, Aida operasında sahne aldıktan sonra başlamıştı her şey ve kısa sürede büyük başarılara imza atmıştı. Daha sonraki yıllar, özellikle İtalya dışında festivaller ve büyük konserlerle geçmiş, Toscanini, olağanüstü müzikal yeteneklerinin yanı sıra fotoğrafik bir hafızaya da sahip olmasıyla artık dünyanın en iyileri arasına girmişti.
Siyasal alanda ise biraz tuhaf bir çizgisi vardı başlangıçta. Garibaldi’nin askeri olan devrimci bir babanın oğluydu ama kafasının karıştığı zamanlar oldu. 1919’da Mussolini, İtalya genel seçimlerine girerken öyle oldu mesela. Bir ara İtalyan Sosyalist Partisi’nin yayın organı ‘Avanti!’nin editörü olan ve monarşinin, soyluların, bankaların ve borsanın kaldırılmasının yanında kilisenin mallarına el konulmasını içeren bir platformu savunan Benito Mussolini cezbetmişti onu. Böylece Mussolini’nin Milano’daki Kasım 1919 parlamento seçimleri için hazırladığı aday listesinde yer aldı. Ancak Faşist Parti, seçimde ağır bir yenilgiye uğrayınca Mussolini artık ‘başka bir yoldan’ iktidara yürümeyi kafasına koydu ve böylece Kara Gömlekliler sokakları kana bulamaya başladı. “Büyük Faşist Yürüyüş”ün yapıldığı 1922’de Toscanini, “Bir adamı öldürebilecek durumda olsaydım, Mussolini’yi öldürürdüm” diyordu. Her yerde Mussolini’yi yüksek sesle eleştiriyor, ‘tiran’ ve ‘zalim’ sözcükleriyle yerden yere vuruyordu.
Ancak yine de uluslararası şöhreti onu uzun süre korudu. Toscanini’yi İtalya operasının başından atmak, Mussolini’nin henüz göze alabileceği bir şey değildi.
Kara Gömlekliler sahnede
1931 Mayıs ayına böyle gelindi işte. Bu arada, iktidara iyice yerleşmiş olan Mussolini, tüm İtalyan tiyatrolarının başköşede kendi fotoğraflarını sergilemesine ve her gösterimden önce Faşist marşının çalınması emrini yayınladı.
Kriz, büyük besteci Giuseppe Martucci’nin 75. doğum yıldönümüne adanmış olan Bologna’da konserde patladı. Konserden önce kaldığı otele gelen Faşist Parti yetkilileri gösteriye kraliyet marşı ve Faşistlerin favorisi “Giovinezza” ile başlaması gerektiğini söyledi. Toscanini’nin cevabı açıktı. Bunu asla yapmayacaktı. Konser salonuna geldiğinde Kara Gömlekliler hazırdı. Bir kez daha etrafını çevirip marşları çalıp çalmayacağını sordular ve yine aynı yanıtı alınca saldırı başladı.
Bu olay bir işaretti. Toscanini susmadı ama Mussolini de boş durmadı. Ünlü müzisyeninin önce pasaportu elinden alındı. Evi 24 saat gözetleniyor, telefonu dinleniyor ve tüm mektupları okunuyordu. 1938’de pasaportuna tekrar el konuldu ve uluslararası baskı sonucu iade edildiğinde İtalya’yı terk etti ve II. Dünya Savaşı sonrasına kadar geri dönmedi.
“Bana öğretmek istedikleri ders işe yaramadı çünkü dün yaptığımı yarın tekrar edecektim” diye yazdı sonradan: “Hayatımın gidişatı her zaman hayatımın yansıması olmuştur ve olacaktır. Gerçeğe ne pahasına olursa olsun sahip çıkmalıyız ve bu bedel ödense bile konuşma özgürlüğüne sahip olmalıyız. Faşistlere defalarca söyledim: İsterseniz beni öldürebilirsiniz ama yaşadığım sürece ne düşündüğümü söyleyeceğim.”
İtalya’dan çıktıktan sonra Hitler’e karşı da aynı tavrını sürdürdü. “Kişinin ruhu büküldüğünde, omurgası da bükülür” diyordu. 1933 Bayreuth festivaline Hitler tarafından bizzat mektupla davet edildiği halde gitmedi ve Yahudi müzisyenlere boykotu ve ırkçı politikasını protesto eden bir telgrafla yanıt verdi.
Nihayet, 1957’de bir felç geçirdikten sonra yaşamını yitirdi. Mezar taşına “Burada opera bitti, çünkü maestro öldü” diye yazıldı.
Tarihin cilvesi! 1931’deki saldırıdan sonra Toscanini’nin yazdığı mektubu aldığında şöyle demişti Mussolini: “O yüz kişilik bir orkestrayı yönetiyor; bense kırk milyon kişiyi!”
Hepi topu beş-on yıl sonra bacağından asılacak biri için biraz iddialı bir cümle olmuş sanki; öyle değil mi?