Kısmet olursa, bir manisi de yoksa eğer, uzaya şöyle bir uğramayı düşünüyoruz 2023’te. Kötü bir niyetimiz yok. Bir fotoğraf eşittir yüzde üç oy diye düşünüyoruz. Parayı da oy vereceklerden alacağız tabii ki! İtibar ucuz bir şey mi?
M. Ender Öndeş
Aslında Göbeklitepe’nin göbeğine o tuhaf -ve fena halde ırkçı- nesne dikildiğinde bütün bunların başımıza geleceğini tahmin etmeliydik: Gökyüzüne bak, Ay’ı gör! Üç gün sonra da Erdoğan’ın ‘Milli Uzay Programı’ ile ilgili gösterişli basın toplantısı geldi. Havuz basını da “Hay Allah, kim dikmiş onu” diyerek iyi dalga geçti hepimizle doğrusu!
Ama o kadar da heyecan yaratmadı sanki. Birkaç gün sağcısı solcusu futbolcusu tartıştı, hatta astronot yerine ne diyelim derdine düştük millet olarak. Bu arada, vaktiyle Neil Armstrong’un ayda duyduğu rivayet edilen ezan sesinin bu kez cümle galaksilere yayılması tartışıldı. Ha, bir de haber izlerken mutfakta taze fasulye ayıklayan ‘bayanlar’, kendilerinin ‘bile’ aya gidebileceği müjdesi karşısında çok heyecanlanarak ‘Keşke beyim izin verse’ diye mırıldandılar ama hepsi o kadar. Şimdilik bitti! Öyle görünüyor ki konu biraz nadasa yatırılacak ve olası bir seçimde yeniden canlandırılarak kürsülerde gündeme gelecek: Yukarıda ay, aşağıda çay paketleri!
Biz alışkınız aslında… Her seçim öncesinde billboardlarda “Yerli Uçağımız Göklerde” ya da “Yerli-Milli Otomobil” sözlerini görmüşlüğümüz var. Oluyor böyle şeyler; bu memleket beş kere üst üste atılan temellere, on kere açılan tesislere bile alışkındır.
Fetih zamanları
Bu defa durum daha mı ciddi peki? Kim bilir? İlk bakışta sanki öyle görünüyor. Erdoğan’ın açıklamalarına bakılırsa, uzayı fethetmeye çok yakınız. Öyle uydu fırlatma filan değil bu defa söylenen. O zor değil çünkü artık; parasını veriyorsun, fırlatıyorlar. Bu kez cazip olan, Erdoğan’ın ay yolculuğunu gündeme getirmesi. Nihai olarak ‘Türk’ün gücünü’ uzaylılara da göstermekte kararlı görünüyor.
Ancak bu o kadar da kolay değil sanki. 2019’da Türkiye Uzay Ajansı’nın başına getirilen Erdoğan’ın hemşerisi Serdar Hüseyin Yıldırım bile 2023 hedefinin oldukça ‘agresif’ bir hedef olduğunu geçtiğimiz günlerde BBC’ye itiraf etmişti. Daha önce Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nda Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürü ve daha da öncesinde Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nde genel müdür olarak görev yapan Yıldırım, her şey yolunda giderse bu tarihte Ay’a ulaşılabileceğini ama birçok dışa bağlı faktörün de olduğunu söylüyor.
Sıfırdan başlanmıyor
Uzay çalışmaları denilince, bu işin bir tarihsel arka planının olduğunu görmek gerekiyor. Bu konuda ilk akla gelen kurum olan ABD’nin Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) 63 yıllık bir tarihi var. 1958’de kurulan NASA, binlerce bilim insanı ve muazzam kaynaklarla çalışıyor ve hiçbir işe sıfırdan başlamıyor. An itibarıyla 30 milyar dolara yakın yıllık bütçesi var. Diğer ülkeler de bu işe hatırı sayılır kaynaklar ayırıyorlar. Ayrıca ortak organizasyonlar da var. 22 üyeli Avrupa Uzay Ajansı (ESA) bunlardan biri ve orası “Eyy ESA, bizi almazsanız kendi ESA’mızı kurarız” diyerek girebileceğiniz bir yer değil, zaten 2004’ten beri üyelik başvurusu konusunda bir kıpırtı da yok. Öte yandan 5 ülkenin kurduğu Uluslararası Uzay İstasyonu da (ISS) başkalarının kolay dahil olacağı bir yapı değil.
Türkiye Uzay Ajansı’na (TUA) ayrılan devlet bütçesi ise 38 milyon TL olarak gözüküyor. Yıldırım, bunun görünen bütçe olduğunu, projeler için ayrı bütçe yapılabileceğini söylüyor ama -değirmenin suyu sorunu bir yana- bütün bunlar bile ancak uydu göndermeye yetebilecek miktarlar. Uydu fırlatma işi de zaten maceracı ABD’li iş insanı Elon Musk tarafından hallediliyor. En son TÜRKSAT 5A uydusu Elon Musk’ın SpaceX şirketi tarafından Florida’dan uzaya gönderildi; Musk, uzay çalışmalarını özelleştirerek ultra zenginlere turistik geziler de planlıyor.
Yerli ve milli mi?
Ancak, Erdoğan’ın Musk ile kurduğu ve muhtemelen ‘çok özel’ sandığı ilişki, söz ‘Ay Yolculuğu’na geldiğinde çok işe yarayacakmış gibi görünmüyor. Musk-Katar-Pakistan-Somali formülü, işin mali portresi düşünüldüğünde bile uçuk durumda. Erdoğan, “İlk aşamada 2023 sonunda kendi milli ve özgün hibrit roketimizle Ay’a ulaşarak sert iniş gerçekleştireceğiz” vaadini veriyor ama Serdar Hüseyin Yıldırım, zaten uydular için de birçok teknolojiyi dışarıdan aldıklarını itiraf ediyor ve uzay aracı söz konusu olduğunda da birçok parçayı dışarıdan alacaklarını baştan söylüyor: “Bazı parçalarını yurt dışından alabiliriz, yapabileceğimiz parçayı da alabiliriz zaman kazanmak için. Henüz teknolojik olarak sahip olmadığımız sistemler de var, bu da bir gerçek. Bunları da zaten dışarıdan alıyoruz, diğer uydular için de bunu yapıyoruz.”
Yıldırım, ayrıca, “Türkiye insan kaynağı açısından mukayese ettiğimiz ülkelerden daha geri durumda sayı itibarıyla” diyor ve bu açığı kapatmak için, yurt dışında yaşayan Türkiye asıllı bilim insanlarına ve başka ülkelerin bilim insanlarına da yöneleceklerini söylüyor, ki bu tutum, atletizm başarılarını TC vatandaşı yapılmış yabancılara borçlu olan bir ülke için normal görünüyor.
“Türkiye’nin uzaya araç fırlatma kapasitesi henüz yok” diyen Yıldırım, bu işin de başkalarına, muhtemelen de Musk’ın kurucusu olduğu SpaceX şirketine yaptırılacağını bildiriyor. En düşük fiyatı veren SpaceX bile her bir fırlatma için 62 milyon dolar değer biçiyor. Yani, yakın gelecekte Konya Ovası’ndan kurbanlar kesip ilahiler okuyarak yapılacak bir fırlatma tümüyle hayal gibi. Öte yandan, Yıldırım’ın “Bu fırlatmalar özellikle okyanus kıyıları ya da çöl bölgelerinde yapılıyor. Biz de işbirliğiyle başka bir ülkede bunu yapabiliriz” sözleri, akla Eşşebab’ın her gün Türk mühendis vurduğu kaos ülkesi Somali’yi getiriyor ki, bütün hayalleri zorluyor.
Neden Ay?
Bu sorunun ekonomik değil, siyasi bir karşılığı olduğu açık. Bir anlığına bu ‘hamle’nin basit bir seçim dalaveresi olmadığını, birazcık ciddiyet taşıdığını düşünsek bile, yine de ‘Neden Ay?’ sorusunun karşılığı yok. Erdoğan, böylece yaklaşık 50 yıldır sağ iktidarlara yöneltilen klasik “Eller aya biz yaya” eleştirisine bir yanıt verip, “İşte bunu da yaptık” demek istiyor olabilir ama uluslararası alanda Ay yolculuğu defteri aslında epey önce kapanmış durumda. Yaklaşık 45 yıldır Ay’a insanlı uçuş gerçekleştirilmiyor; çünkü bu hem çok masraflı, hem de yararı tartışmalı. NASA tarafından 2005 tarihli bir raporda Ay’a gidişin yaklaşık olarak 104 milyar dolara mal olacağı bildirilmişti. Bugün tekrarlansa Apollo programının Ay’a gidiş maliyeti 120 milyar dolar olarak bildiriliyor. 1965’te toplam ABD bütçesinin yüzde 4’üne ulaşan NASA bütçesi zaten şu anda yüzde 0.4’e kadar gerilemiş durumda ve kaynaklar sorunu giderek artıyor. Öte yandan Ay’a ilk çıkıldığında bile ABD yurttaşlarının sadece yüzde 53’ü projeyi desteklerken, şimdi bu oran çok daha aşağılara düşmüş durumda.
Yine de Ay’a seyahat son süreçte NASA’nın gündeminde. Ancak NASA, maliyeti 187 milyon doları bulacak olan yolculuğu, Northrop Grumman isimli özel bir uzay şirketiyle çalışacak. Yani, bu konuda kamu desteğini mümkün olduğunca azaltmak istiyor.
‘Tarihsel bir an’ için
Buna rağmen Türkiye’nin Ay ısrarının nedeni konusunda Yıldırım’ın sözleri bir ipucu veriyor: “Ay’a gitmek biraz da sembolik bir hedef. Başka ülkelerin keşfedemediği yeni bir şey bulacağız diye bir hedefimiz yok. Ay’ın haritası da çıkarıldı, birçok şey biliniyor. Biz kendi uzay faaliyetlerimizi geliştirmek, teknoloji transferi, entegrasyon ve tecrübeyi kazanmak için bunu önemsiyoruz.” Bu, aslında Sanayi Bakanı Mustafa Varank’ın “Biz bu işten para kazanırız” hevesinin de somut bir karşılığı olmadığını gösteriyor. Uzayda maden bulup dünyaya taşımayı Artvin’de ağaç katliamı yaparak rant sağlamakla karıştıran AKP zihniyeti, kürsülerde “uzay madenciliği” gibi lafları sık sık tekrarlasa da bu tür bir faaliyet, maliyeti ve teknolojisi açısından henüz en büyük ülkeler açısından bile rasyonel görünmüyor.
Yıldırım’ın BBC’nin “Daha önce NASA ve Rusya’nın Ay’a gönderdiği sert iniş yapan uzay araçları, parçalanana kadar geçen sürede Ay’dan binlerce fotoğraf almıştı. Türkiye’nin göndereceği araçta da bu özellik olacak mı?” sorusuna verdiği yanıt ise aslında belki de gerçek ipucunu veriyor: “Elbette, uzay aracını niye yapıyoruz? İçinde bizim faydalı yüklerimiz, bir fotoğraf makinesi illa ki olacak. Tarihi anı biz de seyretmek istiyoruz.”
Böylece taşlar biraz daha yerine oturuyor ve gözümüzün önünde bir 2023 hayali canlanıyor: Ekranlarda bir nevi duble yol açılışı gibi izletilen, Reis’in uzay maceraları!
Bu arada, bütün bu faydası şüpheli işlere ayrılacak kaynakların, tam da ekonomik kriz döneminde nereden bulunacağı tümüyle meçhul. Hasta garantili hastaneler, geçiş garantili köprüler üzerinden çalışan AKP ekonomisi açısından bu iş, somut bir parasal rant da içermiyor. Dolayısıyla, bütçe açığı, savaş harcamaları, işsizlik ve yoksulluğun üstüne zaten bir de “Kanal İstanbul” gibi bir ucubeyi ekleyen iktidar, siyasi şov uğruna bile olsa bu miktarda kaynağı sağlayabilir görünmüyor. Bu nedenle, AKP’nin uzay macerasının Musk roketlerinin birine yapıştırılmış Türk bayrağı çıkartması ile sonuçlanması hiç şaşırtıcı olmayacak gibi.
Biz yine de tedbir olsun diye yazıyı bir kamu spotu ile bitirelim: “Sevgili yurttaşlar, ‘Uzay çalışmaları yapıyoruz’ gerekçesiyle İBAN vererek sizden para talep edenlere itibar etmeyip lütfen güvenlik kuvvetlerine bildiriniz!”
Bilet de yandı bu arada!
2015’te, hatta daha da önce ‘yerli yolcu uçağı’ projesi ilan edilip seçim malzemesi olarak afişlere taşındığında, zamanın başbakanı Ahmet Davutoğlu’na bir adet ‘Konya-Yüksekova’ bileti temsili olarak kesilmişti. Seçim vaatlerine göre, 29 Ekim 2019’da hangardan çıkacak ilk yerli uçak uçacak ve Davutoğlu da ilk yolcu olacaktı. Sonrası bir acayip! ABD’de kurulmuş bir şirket, havaya saçılan paralar ve her seçim öncesinde billboardları yeniden kaplayan ‘yerli uçak’ vaatleri… 2020 yılında ortada bir fabrika bile yok. Ama bilet var! Ahmet Davutoğlu muhtemelen hatıra olarak hâlâ saklıyordur.
Kuyruklu yıldız keşfedicez!
Erdoğan’ın 2023 Ay hedefi üzerine söyledikleri, herkesin aklına 2005’te alınan MGK kararlarını getirdi. 2005’te Milli Güvenlik Kurulu’nda kabul edilen Ulusal Uzay Araştırmaları Programı kapsamında 2012’de uzay üssü inşa edilmesi, 2014’te de kuyruklu yıldızın keşfi hedefleniyordu. On yıllık bir dönem için 1 milyar 125 milyon TL ödenek ayrılan 70 sayfalık çalışmada, 2008 yılından itibaren Türk astronot yetiştirme programına geçilmesi, aynı yıl ulusal yüksek irtifa uçağının geliştirilmesi, 2009’e ulusal fırlatma sistemine geçilmesi, 2014’te kuyruklu yıldız keşfi, 2014’de ulusal bir roketle ulusal bir araştırma uydusunun dünyaya en yakın gezegenlerden (Ay veya Mars) birisine gönderilmesi, 2020’li yıllarda uzay gemisi tasarım ve üretimi çalışmalarına start verilmesi hedefleniyordu.