Kürtçe konser ve tiyatrolar yasaklanırken, kayyumlar da Türkleştirmeye hız verdi. Diyarbakır’da Devlet Bahçeli, Ersin Tatar, Recai Kutan isimleri cadde, sokak ve ormanlara veriliyor
Selman Çiçek
AKP-MHP iktidarının son dönemde artan savaş politikalarına paralel kültür soykırımı da sürüyor. Kürt sanatçıların yer aldığı konser ve tiyatrolar yasaklanırken Kürt şehirlerinde ise yüzyıllardır yaptıkları Türkleştirme politikaları yeniden devreye konuldu. Bu politikanın en büyük yürütücülerinden biri de kayyumla yönetilen Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, kentin ulaşım, içme suyu gibi devasa sorunlarını bir kenara bırakarak Kürtçe yer isimlerini değiştirmeyi ana gündemi yapmaktadır. Türkleştirmede sınır tanımayan kayyum, yeter ki Kürt olmasın anlayışını o kadar benimsemiş olmalı ki cadde ve sokaklara verdikleri isimlerin Diyarbakır’la alakası bile yok.
Bahçeli ile start verildi
Büyükşehir Belediyesi kayyumu Münir Karaloğlu, (adı yolsuzlukla anıldığı için daha sonra görevden alındı) ve Orman İşletme İl Müdürlüğü’nün, 210 dönüm araziyi “Devlet Bahçeli Ormanı” planlamasıyla startı verilen kültür soykırımı, birçok örnekleri ile devam ediyor. İktidarda kalmak için MHP’ye her türlü jesti yapan AKP, kayyum eliyle Kürt halkına her defasında küfürler saçan Bahçeli’nin ismini vermekten geri çekinmedi.
Ersin Tatar, Recai Kutan…
AKP, kaybettiği Saadet ve Erbakancı seçmeni geri almak için yine kayyum eli ile Diyarbakır Devegeçidi piknik alanına Recai Kutan ismini verdi. Yanlış politikalardan dolayı susuz kalan Devegeçidi’nin yeniden su toplaması için hiçbir politika üretmeyen kayyum, sırf Recai Kutan ismini vermek için işlerliğini yitiren, hiçbir ziyaretçisi olmayan bir alana milyonlarca para harcayarak piknik alanı yaptı.
Bir diğer isim ise asıl faciayı gösteriyor. Kuzey Kıbrıs’ta artan demokratik eğilimleri bastırmak için seçimlere müdahale ederek Ersin Tatar’ı cumhurbaşkanı seçen AKP, yine kayyum eliyle Diyarbakır’da ismini Bağlar’da bir parka vererek onurlandırdı. Hayatında yolu Diyarbakır’dan geçmemiş birinin isminin verilmesi kültür soykırımından başka bir anlam ifade etmiyor.
Araplaştırma politikaları
Yine kültürel soykırımın en büyük ayaklarından biri de Diyarbakır Fethi efsanesinin yaratılmasıdır. İlk uygarlıklardan beri Diyarbakır’ın tüm açığa çıkan tarihi ve arkeolojik belgelerde bile Kürtlerin yaşadığı bölge olarak bilinir. İslam’ın gelişmesi ile kılıç zoruyla Arapların, pan Arap politikaları ile Diyarbakır’ı işgal etmesini ve yine bu işgallerle bölgenin Araplaştırılmasının fetih anlayışı ile kutlanması Kürt soykırımın devamıdır. Bu soykırımı devam ettiren kayyum, fetih anlayışını kutlamakla kalmayıp cadde ve sokaklara bu fethe öncülük edenlerin isimlerini vermektedir. Bu isimlerden biri de Sultan Sasa’dır.
Kayyum, Sultan Sasa’nın ismini bir bulvara vermekle kalmayıp Diyarbakır’da, 2007 yılında yapılan kazıda ortaya çıkarılan ve Koruma Kurulu tarafından 1’inci derecede tescilli alan ilan edilen 1600 yıllık Roma mimarisine ait kiliseye Sultan Sasa türbesi diyerek Vakıflar Bölge Müdürlüğünce üzerine türbe ve mescit yaptı.
Melayê değil Molla
Araplaştırma politikalarından biri de Molla Gürani’dir. AKP iktidarının her defasında hedef gösterdiği Şengal isminin verildiği bir caddenin ismi değiştirildi. Caddeye Molla Gürani isminin verilmesi bile ayrı bir kültür soykırım pratiğidir. Şengal’e AKP-KDP-Irak işbirliği ile saldırıların yoğun olduğu bir dönemde ismin değiştirilmesi tesadüf olmadığının, kültür soykırımın bir parçası olduğunun esas göstergesidir. Kürt sözcüklerinden imtina eden kayyumun, Şengal ismini değiştirip verdiği Molla Gürani, aslında Kürtler arasında Melayê Goranî olarak bilinir. Kürt sözcüklerine karşı olan kayyumun, bir alimin Kürtçe ismi yerine Arapça karşılığını vermesi bile yapılanların bilinçli bir şekilde yürütülen Kürtçe’yi gündelik yaşamadan çıkarma projesidir.
Sipan Caddesi Abulkadir Aksu olarak değiştirilirken yine Mesut Yılmaz, İyiz Bin Ganem gibi isimler Kürtçe isimler yerine tercih edildi.
Topal Osman rezaleti
Diyarbakır’ın Giresunlu Vali Yardımcısı Murat Öztürk’ün önerisi ve Giresun Valiliği işbirliğiyle Diyarbakır’ın Lice ilçesinde düzenlenen “Off-Road Festival”inde kentte üzerinde Topal Osman’ın fotoğrafının bulunduğu otobüs gezdirildi. Giresun Valiliği tarafından katılımcıları taşımak için kentte gönderilen araca, Topal Osman’ın silahlı fotoğrafı giydirilerek üzerinde de “Size Giresun yeter” yazısıyla tur atıldı.
Karadeniz’de Rumlar ve Ermeniler, Sivas’ta ise Kürt Alevilere dönük kanlı saldırılarda ismi geçen Topal Osman’ın silahlı fotoğrafının Diyarbakır’da gezdirilmesi büyük tepki topladı.
Kent hafızası hedefte
Sadece Kürtçe isimlerin değiştirilmesi ile yetinmeyen kayyum, bu soykırımı kentin mimarisini değiştirerek sürdürdü. Sur’daki çatışmalarda ağır ve hafif hasar gören tarihi-tescilli yapılar yıkılarak yerlerini Selçuklu mimarisine benzer evler yapıldı. Bugüne kadar kayyum ve Çevre ve Şehir Bakanlığı eliyle Diyarbakır’da 559 tescilli yapı yıkıldı.
Kentin hafızasını yok etmeyi planlayan bu yıkımlardan biri de Turistik Otel. Ermeni mimar Harutyun Sarafyan tarafından yapılan Musa Anter’in de müdürlük yaptığı otel, kent mimarisinde önemli bir yere sahipti.
Sanat alanında soykırım
Kürt halkı için büyük bir değere sahip olan Mehmed Uzun, Ahmed Arif, Migirdiç Margosyan ile ilgili kayyum tarafından hiçbir adım atılmazken, bütün eserlerinde Türk toplumunun çağdaşlaşma sorunlarını ele alan Sezai Karakoç’un ismi kültür merkezine verildi. Yine HDP’li belediyeler tarafından kurulan Mehmed Uzun Halk Kütüphanesi kapatılırken Ahmed Arif’in ölüm yıldönümlerinde kayyum, anma etkinliği yapma ihtiyacı bile duymuyor.
Zaman zaman düzenledikleri edebiyat etkinliklerinin konukları ise genelde Kürt soykırımı çerçevesini bozmayan Türk ve Arap yazarlar oluyor. Kürtçe yazan yazar ve şairlere etkinlikte yer verilmez iken aynı tutum ses sanatçılar için de geçerli. Belediyenin konser etkinliklerine Oğuzhan Koç, Mustafa Ceceli gibi isimler çıkarken, Kürt sanatçıların yer verilmemesi hiç şaşırtıcı değil.