Yeşil Sol Parti Milletvekili Serhat Eren, Kobanê eylemlerinde HDP’lilerin katledildiğini, tek dava açılmadığını kaydetti: AKP, sadece yaşamını yitiren birkaç kişiyi dava konusu etti, 30’u aşkın kişinin ölümüne dair tek bir soruşturma yok. Katledilenler partimizin sempatizanıydı. Bu Kürt düşmanlığıdır. Bu ölümlerden, bizatihi iktidar sorumludur
Selman Çiçek
Kuzey Doğu Suriye kentlerinden Kobanê, 15 Eylül 2014’te DAİŞ üyeleri tarafından çevresindeki köylerin işgal edilmesinden sonra Türkiye ve Kurdistan’da halk sokağa döküldü, sokağa dökülen yurttaşlara polis ve paramiliter güçlerin saldırısı sonucu 46 kişi yaşamını yitirdi. Ölenlerin büyük çoğunluğu HDP üyesi ve sempatizanı olmasına rağmen, bu ölümler hakkında hiçbir soruşturma açılmazken, cezasızlık politikası devreye konuldu. Ancak ölümleri aydınlatılmayan HÜDA-PAR üyeleri için açılan soruşturmalar demokratik siyasetin tasfiye davalarına dönüştü.
Uzun yıllardır bölgede avukatlık yapan, bir önceki dönem HDP hukuk işleri sorumlusu olan Yeşil Sol Parti Amed Milletvekili Serhat Eren ile Kobanê ile dayanışmak için yapılan eylemleri, bu eylemlerde ölenler için devreye konulan cezasızlık politikası ve Kobanê kumpas davasını konuştuk.
Halklara saldırıydı
6-8 Ekim döneminde Kobanê’nin işgal edilme girişimine karşı Türkiye ve Kürdistan’da bu işgale karşı bir direniş ve mücadelenin geliştiğini söyleyen Eren, “DAİŞ, o dönem Musul’a saldırmış, akabinde Şengal’e saldırmış, yüzbinlerce Êzidi’yi yerinden etmişti. Kadınlara yönelik taciz, tecavüz gerçekleştirmişti. Binlerce kişi esir alınmıştı. Akabinde Kobanê yani Rojava bölgesine saldırmaya başladı. Rojava bölgesine saldırması, işgal etmeye çalışması, Kürtleri o bölgeden sökmek, Kürtlerin kazanımlarını yok etmeyi hedefledi” diye konuştu.
Eren, o dönemde partisinin, yapılan bu saldırının insanlığa karşı bir saldırı olduğunu, sadece Kürtlere dönük bir saldırı değil, aynı zamanda Kuzey Doğu Suriye’de birlikte yaşayan halklara dönük bir saldırı olduğu tespitini yaptığını hatırlattı. Rojava’da bir arada yaşayan halklara yönelik bu saldırıya karşı hem dünya kamuoyunun bir tepki göstermesi gerektiğini hem de Türkiye ve Kurdistan’da halkın bu saldırıya karşı demokratik, barışçıl gösteri hakkını ortaya koyması için toplantı halinde iken bir tweet attığını söyleyen Eren, “Aslında bu tweet’i atmadan önceki süreçte de yine HDP, devletin birçok kurumu ile en üst düzeyde bu saldırıların engellenmesi konusunda bir çalışma yürütmüştür. Türkiye devletinin, bu saldırılarda Kürtlerin yanında durmayacaksa, bir insani koridorun açılması gerektiğini, bu insani koridorun açılması durumunda Kürtlerin, bu barbarca saldırılara karşı kendi savunmalarını yapacağını söyledik. Fakat, devletin bütün kurumları insani koridora karşı durmuş ve oradaki Kürtlerin vermiş olduğu mücadelenin yanında durmanın ötesinde, adeta alttan alta orada Kürtlerin DAİŞ tarafından katledilmesine olanak sağlayan bir takım girişimler içerisine girmişti” dedi.
Erdoğan’ın sözleri alevlendirdi
DAİŞ’in bu saldırılarına karşı Türkiye ve Kurdistan’da yer yer sokaklarda tepki eylemleri gerçekleştiğini belirten Eren, “Bunlar gayet demokratik tepkilerdi. Ta ki Erdoğan, Dilok’ta ‘Kobanê düştü, düşecek’ söyleminden sonra, adeta Kobanê’nin düşmesini arzuluyor mesajını verdikten sonra olayların biraz daha genişlediğini gördük. Erdoğan’ın bu söyleminden hemen sonra Gımgım’da bir genç polis tarafından katledildi. Bu konuşmadan sonra olaylar kontrolden çıkmıştır. O dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala, yaşanan olayları bir provokasyon olarak değerlendirmiş, devlet içerisinde zapt edilmeyen, kontrol altına alınamayan bir takım güçlerle bu olayların provoke edildiğini, devletin kendisinin bizatihi bu olaylara müdahale edemediğini itiraf etmiştir. Akabinde Kürtler, kardeşleri için ve bütün halkların katliamını arzulayan bu saldırıları durdurmak için Türkiye ve Kürdistan’da tepkilerini ortaya koymuşlardır. Bu tepkilerin ortaya koyulması ile uluslararası güçler devreye girerek bir sonuç alınmıştır. Bu tepkiler sonucu, orada bir koridor açıldı. Ve açılan koridor neticesinde Kobanê’nin işgal edilmekten kurtulduğunu gördük” diye konuştu.
Ölenlerin çoğu partimizdendi
Kurdistan ve Türkiye’de ortaya konulan tepkilerin yer yer provoke edilip, yer yer devletin derin güçlerinin provokasyonu sonucu çok farklı olaylar yaşandığına dikkat çeken Eren, “Yaşamını yitirenlerin büyük bir kısmı partimizin üyeleri ve sempatizanlarıdır. O dönemde meydana gelen olaylarla ilgili bir takım suç duyuruları yapılmıştı. Bu suç duyurularını bizzat devletin kendisi organize etmişti. Bu suç duyuruları üzerine iki soruşturma açıldı. İlk olarak parlamenterlere açıldı, ardından MYK ve PM üyelerine soruşturma açıldı. Aradan uzun yıllar geçti, 2019 yılına kadar, hiçbir MYK üyesi hakkında tutuklama kararı çıkmazken 2020 yılında bunlarla ilgili bir soruşturma başlatılarak tutuklandı. Bugün Kobanê kumpas davası dediğimiz dava, 2014 yılında DAİŞ vahşetine karşı halkımızın tepkisini ortaya koymak için atılmış bir tweettir. Bu tweet, tamamen demokratik tepki hakkını ortaya koymaya dönük bir çağrıydı. AİHM Büyük Dairesi, Demirtaş kararında, atılan tweet ile meydana gelen olaylar arasında bir illiyet bağının olmadığına karar vermişti. Hükümetin derdi atılan tweet değildi, hükümetin derdi, tamamen 2015 yılından sonra devreye konulan Çökertme Konsepti’nin bir parçasıydı. Çökertme planı ile, Öcalan üzerinde mutlak bir tecrit yaratarak, bununla eşzamanlı demokratik siyasetin alanını daraltmak, demokratik siyaseti kuşatıp yok etmek üzerine bir politika inşa edildi. Binlerce siyasetçimiz tutuklandı, belediyelerimize kayyumlar atandı. Bütün bu parçalar, Kürt siyasetini tasfiye etmek, Kürt siyasetini özne olmaktan çıkarmaktı. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında sadece Türklüğün esas alındığı, Kürtlerin olmadığı yeni bir rejim inşa edilmek istendi. Kobanê davası da bu Çökertme Planı’nın yargısal ayağıdır. İntikam saiki ile hazırlanmış bir dosyadır” diye belirtti.
Ölümlerin çoğu soruşturulmadı
“Kobanê davasında, düşman ceza hukuku uygulanıyor” diyen Eren, “Çünkü Kürtleri düşman olarak görüyorlar. O dönemde onlarca insan yaşamını yitirdi. Yaşamını yitiren 27 kişi partimizin üyesi ve sempatizanıydı. Bunu defalarca söylemimize rağmen, devlet bu ölümlere ilişkin tek bir soruşturma dosyası açmıyor. Bu insanların kimler tarafından öldürüldüğü, faillerin kim olduğu, bunların öldürülmesine olanak sağlayan zihniyetin, ekiplerin kim olduğu konusunda bir çaba içerisine girmiyor. Aksine o dönem tamamen ülkenin demokratikleşmesini isteyen, DAİŞ barbarlarına karşı mücadeleye çağrı yapan ve hiçbir şekilde şiddetle illiyet bağı kurulmayan MYK üyelerimiz, Yasin Börü ve arkadaşlarının öldürülmesinden sorumlu tutuluyor. Peki orada öldürülen onlarca insanımız için neden bir soruşturma açıldı. Ama AKP, sadece yaşamını yitiren birkaç kişiyi dava konusu etti, 30’u aşkın kişinin ölümüne dair tek bir soruşturma açmış değil. Bu yaklaşımın kendisi bile, bir ayrımcılığın, bir Kürt düşmanlığının ifadesidir. O dönem meydana gelen ölümlerden, bizatihi iktidar, iktidarın zor aygıtları sorumludur” şeklinde konuştu.