Yeni yılın ve onu izleyecek 2023 yılının sancılı, sıkıntılı ve sert geçeceği hem belliydi hem de tahmin etmiştik. “Kriz var, savaş politikaları derinleştiriliyor, yoksulluk artıyor, ölümler, intiharlar eksik olmuyor ve daha ne kadar kötü olacak” demeye kalmadan yeni hamleler yapıldı, kaosun ilk işaretleri verildi.
Şundan artık kesin olarak eminiz ki iktidar yeni seçim stratejisini kaos üzerine kurdu. Maalesef bu stratejinin referansı da 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasındaki süreçtir. Yeni kaos planı 2015’tekinin tıpatıp aynısı olmayacak, biçim açısından farklılık gösterecek ama mantık ve kurgulanış biçimi aynı. Şimdiye kadar iktidarın seçim stratejisini kaos üzerine kuracağını sadece tahmin ediyorduk ama bu durum artık kesinleşti. Zaten iktidar açısından başka türlü bir ihtimal ve seçenek de – demokratikleşme, özgürlük ortamının sağlanması vb – söz konusu değil.
Kaos planıyla hayata geçirilecek seçim sürecinin startı Semra Güzel hamlesi ile verildi. 2014 yılında çekilen, 2018 yılında iktidarın eline geçen Güzel’in fotoğraflarının 4 yıl sonra, 2022 yılının başında basına servis edilmesi ve üzerinden yürütülen saldırgan propaganda, meselenin nasıl zaman ayarlı bir hamle olarak kurgulandığının göstergesidir. Bu meseleyi derinleştirecekler, yeni saldırıların gerekçesi yapacaklar. Zaten yandaş basın ve iktidar mensuplarının neredeyse tamamı savcı rolüne büründü, pek çoğu “katli vaciptir” fetvaları vermeye başladı.
Son 20 yıldır Türkiye’yi uçuruma sürükleyen seçim çıkışlarıyla kötü bir üne sahip olan Bahçeli, yeni seçim startının da öncülüğünü yapıyor. Aynı zamanda iktidar ortakları arasında şimdiden görev dağılımı yapılmış durumda. Bahçeli ve MHP keskin bir HDP karşıtlığı üzerinden milliyetçiliği, AKP ise din-imanı öne çıkararak müesses nizamın iki temel “mukaddesatını” siyasetin ana enstrümanı olarak yeniden dolaşıma soktular. Yeni hamlelerle iktidar aynı anda birden fazla amaç güdüyor ve buna göre hesaplarını yapıyor.
İlk olarak ister zamanında yapılsın ister erken; seçimin belirleyici aktörü olmayı garantilemiş ve her türlü saldırıya rağmen gücünü ve varlığını sürdüren HDP’yi bu son hamle ile ve son bir umutla kuşatmayı amaçlıyor Cumhur İttifakı. HDP’yi işaret ederek “Meclis’te istemiyoruz, bir saniye bile tahammülümüz kalmadı” açıklamaları HDP’ye yönelik ikinci bir 4 Kasım darbesinin işaretlerini barındırıyor. Dokunulmazlık fezlekeleri vs gündeme geldiğinde muhtemelen iktidar bunu sadece Semra Güzel ile sınırlı tutmayacak. Bunun işe yaramayacağını iktidar biliyor, en azından HDP’yi zayıflatmayacağı ve güçten düşürmeyeceği, hatta bu hamle ile iktidarın Kürt tabanının bile desteğinin kaybedileceğinin de farkında. Ama iktidar zaten Kürt seçmenden umudunu kesti, yeni rotasını milliyetçi oylara ve her ihtimalde çıkar hesapları üzerinden iktidarın yanında yer alan çevrelere çevirmiş durumda.
O halde, iktidar burada yeni HDP hamlesi ile aslında bir bütünen muhalefeti teslim almayı amaçlıyor. Bunun yöntemine ve biçimine ilişkin de fazlasıyla işaret ve veri var. HDP’yi kriminalize ederek, muhalefeti de HDP ile ilişkilendirerek milliyetçi tabanını konsolide etmeye çalışıyor. Bunun eskisi kadar işe yaramayacağını bildiği için de esasen Millet İttifakı’nı HDP karşısına dikmek, muhalefeti karşı karşıya getirerek ve özellikle Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP tabanını bağımsız davranmaya zorlayarak, muhalefet adayını HDP desteğinden mahrum bırakmak istiyor. Muhalefet adayının HDP desteğinden mahrum bırakılması Erdoğan’ın ikinci turda seçilme şansını artıracak.
3’üncü ve en önemli hesaplarından biri de, “milli güvenlik, beka, din iman” diyerek Türkiye’nin temel sorunlarının tartışılmasının önüne geçmek istiyorlar. Bunca açlık, yoksulluk, gençler arasında yaratılan umutsuzluk, Enes Kara’nın ülkenin orta yerinde yatan bedeni, artan ölümler ve uçuruma sürüklenen bir ülke gerçeği varken, iktidar elbette bunun yerine HDP’nin tartışılmasını istiyor. Hatta sadece “ilişki, irtibat ve iltisakın” tartışılmasını da yeterli görmüyor ve mümkünse Kürtler arasında yıllardan beri yaratmak istedikleri ama bir türlü başaramadıkları suni çelişkilere yeniden bel bağlamış durumdalar.
Bütün bu hamleler günün sonunda iktidarı kurtarmaya yetmeyecek, sıkıntılı bu dönemden mutlaka özgürlük için mücadele edenler başarıyla çıkacak.