Bu seçim epey konuşulacak gibi. Söylenen, yazılan, çizilen o kadar çok yanı var ki, söylenmeyenler söylenenlerden daha fazladır. Söylenmemesi niyetlidir. Bu tıpkı iktidarın kendi söylemi dışında ekranları herkese kapatmaya benzer. Birilerinin kendini iflas etmiş merkez iktidarın çevre iktidar rolüne büründürme girişimi olur. Kim asıl kazandıranın kadın ve halkların özgürlükte ısrarını kazanılan direnişi olduğunu söylemezse kaybeder. Bu nedenle söylemek iktidar nefsini terbiye edip, egemen kimlik ve cins durumundan vaz geçtiğinde nasıl kazanılacağını bilmesidir. Bunun için tez elden özgürlük mücadelesi veren kadınlarla yol haritası belirlenmeli. Bu seçimlerde kadınların cinsiyetçi, ırkçı, militarist, din istismarı saldırıları altında erkek egemen zihniyeti gerilettiğinin göz ardı edilmesi vicdani değildir.
Kürt halkı ve kadın hareketlerinin onlarca yıldır birikmiş tecrübesiyle bölgede kayyumlara, Türkiye’de tüm farklılıkları ret eden zihniyete karşı öncülüğünün çarpıtılması asla denenmemeli. Aksi halde ülkede çatışma zeminini körükleyen ve darbelere davetiye çıkarmak, oluk oluk kadın kanını akıtanlara yandaşlık olur. Tüm saldırı ve hakaretlere rağmen öz güvenle herkesi kucaklayan seçim stratejisinin belirlenmesi iktidar nefsini nasıl terbiye ettiğinin modelidir. Savaşın, ölümcül açlık grevinin, gözaltıların bombardımanların ortasında savaş derinleşmesin diye insanlık için keşfe çıkan kadınların duruşu bilinmelidir. Kimse yorumculuk adına gazeli güzel sesli okumayla romantize etmesin, güzel okuyana da yazık eder ve derinleştirilen savaşın geriletilmesi gerektiğini görünmez kılar. Bu çok ciddi bir mesele ve o kadar ciddi olmak gerekir.
Bir de kıyıdan köşeden suya sabuna dokunmadan demokratçılık oynayarak seçim sonuçlarını yorumlama adına kimse kendini tatmin etmesin. Bazılarının tahminleri için kullanılabilecek bir şey değil, insanlığın itibarıyle oynamaktır. Bir, bu kadınların, Kürtlerin iktidar nefsini terbiye politikasının kazandırdığı değerleri boşa çıkarmaktır. İki, savaşın ve mutlak tecridin toplumu talan edişini, bedenini açlığa yatıran bedele ihanettir. Üç, kadınların açık, şeffaf, kararlı iradeleri direnişini muğlaklaştırıp savaşın beslenmesini sağlamak, kadının emeğine el koyma ve kadına yönelik şiddeti desteklemedir. Dört, Kürt özgürlük hareketinin iktidar zaafıyla nasıl mücadele edip terbiye ettiğini, samimiyetle ortak vatan, özgür yaşamda ısrarcı oluşunu ve bu terbiye etmede ne kadar insani, vicdani, ahlaki ve hukuki olan yerel yönetimler modeline yazık eder, kaybeder.
Dünyaya bakmaya gerek yok. Bu güne kadar oryantalistçe Ortadoğu’da (Kürdistan, Türkiye dahil ) kadına biçilen rol iktidardaki ‘modernleşme erkeğin kadını’ olma dayatıldı, kadın ile herkes kaybetti. Bilinmesi gereken ve konuşulması gereken belediye eşbaşkanlığını kadını hiçe sayan resmi rakamlarla ‘4 il’ sayısıyla ifade edip ataerkil zihniyet yorumuna çekmesin. Belediye eşbaşkanlığı asla kadınla modern erkek görüntüsü yaratma aracı değildir. Eşbaşkanlığı iktidarların mekan rakamlarıyla tarif eden, sıradanlaştıran anlayışlar kadın özgürlük mücadelesine saldırıdır. Özgür kadın hareketi geleceğiyle birlikte mücadele eden erkek yol arkadaşları da iyi bilirler ki, cinsiyetçi zihniyetlerinin üstünü örtemezler. Eğer denerlerse, demokratik mücadele tarihine bir ayıp olarak girmekten kurtulamazlar ve itibar kazanamazlar.
Bu seçimin kadınlar açısından değerlendirilmesi gereken yanları, kadına karşı olan politikaları geriletme mücadelesine ve kazanımlarını kalıcılaştırmadır. Hiçbir hesap yapmadan eşitlik, özgürlük, demokratik çözüm için tecridin derhal kaldırılmasını seferberlik şeklinde ele almak. Kadın politikalarını yaşama geçirmek. Türkiye kadın ve haklarına mal olan yerel yönetim seçimlerine yol haritası çizmeye dahil olmak. Savaş değil, özgürlük istiyoruz diyerek savaşın önüne geçme sorumluluğunu taşımak. İktidar nefsiyle mücadele kazanılmışsa neler kazanılmaz ki…