Yazının başlığına bakarak iki yazar bir kitap olur mu hiç diye takılmayalım. Olur ve oldurmuşlar. Üstelik daha öncesinde tanışmadan, bir araya gelmeden, sadece mektuplaşarak oluşturmuşlar bir romanı… Böyle bir deneyimle gerçekleştirmişler.
Yıllardır Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve yazar Yiğit Bener’in birlikte kaleme aldıkları “Arafta Düet” adlı romandan söz ediyorum.
Demirtaş’ın daha önceki kitaplarını da okurla buluşturan Dipnot Yayınları, yeni kitabın tanıtımında: “Biri yıllardır hapiste olan iki eşyazarın hiç karşılaşmadan beraber kaleme aldıkları roman, bu açıdan dünyada bir ilk” deniyor. Buradaki ilk’lik yazarın birinin hapiste olması ve de hiç tanışmadan, karşılaşmadan kaleme almaları olsa gerek. Yoksa iki yazarın kaleminden çıkan roman örnekleri var.
“Arafta Düet” romanı iki ayrı cenahtan, siyaseten bakış açıları farklı iki baş kişinin etrafında dönüyor. Bir dönemin işkencecilerinden emekli bir general ile emekli solcu bir avukatın Türkiye yakın siyasi tarihi eşliğinde geçmişteki yaşadıkları üzerinden kırk yıl sonra yeniden karşılaşmalarını ve şimdideki bakış açılarını konu ediyor.
***
Şu durumu belirtmeden geçmemek gerek bence. Bir bildiriyi, bir siyasi metni birden fazla kişi kaleme alabilir hatta bu o metni daha güçlü bir hale getirebilir. Ancak aynı şeyi bir edebi eser için, bir roman için söylemek pek mümkün değil. Çünkü edebiyat özgün olduğu ölçüde güç ve değer kazanır.
Her yazar kendi kokusu, kendi rengi, kendi üslubu ve kendi meşrebincedir. Bu durum da özgün olanı dile getirir. Sanatta, özellikle de edebiyatta özgünlük son derece önemlidir. Bu anlamıyla bir edebi eserin iki ayrı yazar tarafından kaleme alınıyor olmasının özgün oluşa halel getireceğinden şüphe duymamak gerek. Her iki yazarımız da bunun farkında olarak ve buna rağmen bu cesareti göstermişler.
-‘Arafta Düet’ bünyesinde tezler barındıran bir kitap. Denilebilir ki; bir roman için ağır gelebilecek, siyasi tezler üzerinden yapılan ve yer yer didaktizme kayan diyaloglar mizah ve ironilerle yumuşatılmaya çalışılmış. Yazarlarımız böylesi siyasi yoğunluklu ve husumetli bir düette çığırtkanlık yapma kolaycılığına düşmemiş ve hamasi söylemlere yüz vermemiş.
Roman kişileri canlı ve sahici oluşturulmuş. Olay örgüsü sürükleyici ve okuyucuda merak öğesini baştan sonuna kadar diri tutabilmeyi başarıyor..
Bener, kitabın yazma sürecini “Onunla düş gücü, edebi firarla buluştuk” ifadesiyle anlatıyor. Zaten yazarın olmazsa olmazlarından biri de düş gücüdür -ki bu romanda kendini belirgin bir şekilde gösteriyor,- her iki yazarımız da düş gücünün farkında olarak bundan beslenmişler ve bunu esere yansıtmışlar.
Hele de dört duvar arasında bir yazar olarak Demirtaş’ın düş gücünün duvar, engel, yasak tanımadığını daha önceki kitaplarında da gördük.
Düş gücü yazar için zihinde canlandırma, tasarlama, yaratma yeteneği demektir ki bu yetenek kalıplaşmış kurallardan, şablonlardan düşünülmeden kabullenilmiş “doğru”lardan sıyrılabilme gücünü de içinde barındırır. Bu anlamıyla romana baktığımızda yazarlar cesaret gerektiren deneyimsel bir romana imza atmışlar.
Yazarların hiç karşılaşmadan, yüz yüze gelmeden ortaklaşa kotardıkları bu çalışmadaki uyumun da altını çizmek gerekir…
***
Evet. Mizahi bir üslup ve sürükleyici bir kurguyla kaleme alınan Arafta Düet, hepimizi barış, vicdan, erdem üzerine yeniden düşünmeye davet ediyor.
Bildik tarihi roman kalıplarının ötesinde, yer yer polisiye tadını içeren, ironi ve mizahtan da nasibini almış bir romandan söz ediyoruz.
Şunu da eklemekte yarar var: Edebiyat ve siyaset ayrı disiplinlerdir. Doğal olarak her iki disiplin de kendi kıstasları ve kriterleriyle değerlendirilmelidir. Bir eseri değerlendirirken onu en başta edebi yönüyle irdelemek gerekir.
Bu roman -Demirtaş’ın siyasi kimliği de düşünüldüğünde-, bir esere edebiyat yönüyle değil de sadece siyaset gözlüğüyle bakan okurlar ve kesimler tarafından epey tartışılacağa benziyor.