Reyhan Hacıoğlu/İzlenim
Bazı acılar kuşak aktarımı ile çocuklara, sonrakilere ve sonrakilere aktarılır. Böylece acı hiç bitmez ve hep “Genç” kalır, acıtır da ve yer yer çürütür de! Bazı acılar ise öyle ağırdır öyle ağırdır ki en çok da direnerek karşı koyabilirsiniz ancak. Ve direndikçe acı geçmez ama hafifler…
Roboski’de geçirdiğim 3 gün tam olarak bu duyguyu verdi. Her evde öyle bir ağırlık var ki, anılar, resimler, adları çocuklara konulmuş ölüler, gözyaşları ve 2011’de donup kalan anılar… Ama az yerde tanık olduğum bir direniş hali var Roboski’de, bu insanlarda.
Canlı bir bellek
Genç, yaşlı ve hatta çocuklar bile kendilerine yaşatılan devlet zulmünü, koruculuk dayatmasını, köy boşaltmaları biliyor ve canlı tutuyor. Bir dervişin dediği gibi; “Ölümlerin içinden geçiyoruz. Durup düşünemiyoruz. Yoksa altından kalkamayız. ” Bu topraklarda da öyle olmuş. Acıdan geçip acıyı omuzlamışlar da Roboski’nin dağlarına öyle çıkıyorlar sanki.
Garip olan başka bir şey ise çoğu yerde acıların yaşandığı topraklar terk edilirken burda aksine kök salma, kökleşme var. Ve aslında direnişin başka bir boyutu da bu oluyor; Siz öldürseniz de topraklarımızda kalacağımızın meydan okuması.
Roboski’ye kurulan karakol tam tepede köyü gözetleyen bir noktada ve insan diyor o gün de muhtemelen gördüler gidenleri, bildiler kim kim gitti kaçağa ama… Keza köye giriş çıkışlar da ki özellikle anma tarihlerinde onlarca askerce kapatılıyor.
Okullara “Şehit” adları verilmiş Roboski’de. Yani burda devlet var var olmasına ama Roboskililer de hiç gideceğe benzemiyor, topraklarını terk edecek gibi değiller.
Öyle ki köyün gençleri dahi yerleşip kalmaktan yana. Gider döneriz en fazla diyor para kazanıp, diyorlar. Küçük çocukları biliyor burda yaşanan katliamı, ki çoğu katliam sonrası çocuklardan. Burda genç kadınların yüreklerinde yaş, gözlerinde öfke var, öyle bir öfke ki ne dağ ne taş kalır ateş alsa.
Savaşın bedelini en ağır kadınlar ödüyor hep ve hep Kürdistan’da. Ama Roboski kadınlarının gözlerindeki isyan ve öfke buna karşı nasıl ayakta kaldıklarını gösteriyor. Her biri en az 5-6 yakınını kaybetmiş. Kolay değil elbette… Sorsan en güzel günleri 2011’den önce kalmış ama; “Davamızdan vazgeçmeyeceğiz” deyişleri insana evet yargı adaleti sağlamasa ne olur, bu insanlar adaleti getirecek dedirtiyor.
Kadınları TV ‘de “Bu Serhat, bu Cemal” diyor çıkan görüntülere, yedikleri boğazlarına düğümleniyor, gözyaşları akıyor içlerine ama başlarını kaldırdıklarında gözleri gülüyor, yaşlar sessizce çığlığa dönüşüyor, dönüşüyor de her evden mezarlığa kadar bir yol oluyor…
Direniş mevzisi
Roboski’de çocukların adı ya ölenlerin ya da direnişin adı oluyor. Cemal Baran amcasının adını taşıyor, Raperin ailesinin adalet savaşı ve isyanını misal.
Botan bitmek bilmez isyanı, Rojbin yeni güne olan inancı. Burada çocuklar Kürtçe konuşuyor, Kürtçe yaşıyor, Kürtçe oynuyor. Aileler özellikle özen gösteriyor, ki onlarla yaşayınca daha bir anlam katıyor bu. Sizi topraklarınızdan, dilinizden, sevdiklerinizden edenlere karşı direnişin başka bir biçimi oluyor bu.
Burada her evin kapısı açık her daim, öyle ki bu bazen onlara karşı devletin kullanabildiği bir “gizli tanık”a bile dönüşebiliyor ama yine de ama inatla kapıları açıktır Roboskililerin.
Burada düğünler siyahlar içinde olur, eksiktir halaylar ama yine de ama inatla her yeni kurulan eve 34’ler asılır. “Onlar ne yaparsa yapsın biz unutturmayacağız ölülerimizi” diyorlar…
Ağır bir sabah
Roboski de en ağırı ise anma sabahları oluyor… Zaten renksiz olan elbiseler biraz daha biraz daha kararıyor… Her evden 3’er 5’er mezarlığa doğru bir akın başlıyor ki, acının göçü gibi mezarlıktan bakınca. En çok da anneler için ağır sanırım bu. Roboski’de her mezarlığa bir bardak ya da tabak bırakılmış. Susuz ölmüş ya çocukları dağ başında, bir kuş, bir serçe bile su içse sanırlar ki Hamza, Osman, Servet içmiş olacak… Anneler geliyor ve tek tek çocuklarını okşuyorlar. Mezarlığı temizliyor, karı kürüyorlar. Ne bir ağıt, ne bir çığlık, sessizce göğe bir haykırış, devlete ise “Unutur muyuz sandınız” diyorlar adeta.
Siyahlı kadınlar geliyorlar, mezarlara karanfil bırakıp ellerinde kalan son fotoğraflarıyla gelenleri karşılıyorlar… Başları dik, bakışları alacaklı. Her anne gelenleri selamlarken cesaretiniz varsa gözlerine bakın derim. Güneşin vurduğu yüzlerde her şeye rağmen gözlerinden yansıyor sözleri, okuyabilenlere, görebilenlere, helalleşecek cesareti olanlara çok şey anlatıyor aslında.
Mezarlığa bir dizilişleri var say say bitmez. Anma bitiyor, gelenler gidiyor ve kalıyorlar çocuklarıyla baş başa. Bir veda değil onlarınki, yarın yine gelicem, sonra yine gelicem, hep gelicem ve “Ben sağ oldukça oğul, unutur muyum, unutturur muyum seni” demenin seremonisi.
Roboski, adaletin gelmediği, adalet arayanların tutuklandığı, katillerin AK’landığı, ihmallerin acı verdiği, annelerin adaleti görmeden gözlerini kapadığı ama yine ama inatla BİZ BURDAYIZ, diyenlerin coğrafyası.
Kürdistan’da çok yer ne yazık ki ve Roboski de onlardan biri; ve Roboskililer önce bir hesaplaşalım, önce bir yüzleşin yaptıklarınızla, sonra helallik kolay diyorlar.