Ahmet Güneş
Hayatın travmaları büyütüyor her şeyi ve hatırlatıyor. Her hatıra kocaman bir yara. Coğrafya acının eşiğini yükseltiyor. Aynı zamanda direnç denilir veya sabır, aynı kulvarda koşuyor. Biri öne geçse diğeri onu sürüklüyor.
Kül rengi bir manzaradır bazen rüya. Kahverengidir hatıralar. Kişiden renge sirayet eden bir benzetme. Kâbuslar her renge gölge. Düşler sadece renk seçer ve yaratır. Dünya ancak bu kadar ve bu denli.
Taşın hafızası, dağın geçmişi, tozun yolu ve rüzgarın götürdükleri bir kader gibi, yoluna çıkan bir patika gibi, gözlerini kapatan serinlik gibi, heybetine şaşkınlık yakıştırmak gibi. Gidenler ve gelemeyenlerin bitmeyen özlemi. Hayat hayal istiyor durmadan. Buralar efsanelerden kovulmuş, masallardan sürgün edilmiş gibi. Her şey benziyor birbirine.
Kılı kırk yaran şüphe, dipsiz bir kuyu gibi hasret, gelmeyecek gibi duran yarınlar. Melankoli bile metamorfoza razı. Çünkü lazım gelen her değişim bir kapı. Öyle ki çöle de açılsa, denize de sürüklese, uçurumlara da götürse kapı bir yoldur. Bizi yolsuz bırakma çabası kuşatmışken, barikatlar düşlerimizden sokaklara inemiyorken, müstahak kalmışızdır. İsyan bulmaktan insan bulmaya evrilmişken itiraz, herkes benziyor yalnızlığa.
Çareler gün be gün değişiyor. Her çözüm öncekini boşluğa salıyor ve muhatapsız bırakıyor. Gün doğarken güneşin batışı terk etmiyorsa gözleri, bakmanın donuk hafızası bir tablo misali hep akılda sallanıyor. Bomboş ve renksiz.
Kuruyan bir göl, artık akmayan ama yolunu unutmayan bir nehir, köklerini özleyen bir ağaç, sesine yeni bir nota arayan yapraklar, gölgesini unutmayan bir kaya, sürüklenmiş bir çakıl taşı. Onlardan öğreneceğiz ve ders alacağız. Bir gün su yolunu hatırlayacak, kökler yeniden boy verecek. Öyle bildik ve o kadar bekledik.
Saldırgan cahiller, gözü dönmüş barbarlar, tuzak üstüne tuzak düşünen düşkünler her yerde birer abluka. Özgürlüğe düşman ve sevgiye yabancı bir avuç, sürekli sefa ile herkese eza. Yüksek tonda bağırıp maskelerini kuşanıyorlar ve yine bağırıyorlar hep haklılarmış gibi; her yerde hor görüldüklerinin yalanına inanarak herkesi inandırma gayretindeler. Neyse ki güneş var, yansıyınca boyalar dökülür, iyi ki başka sesler var, bağıranı ayyuka çıkarır.
Mazeretlere yer, mesafeye harita ararken, nereye yerleştireceğiz istediklerimizi? Dünyanın dışında değil, aynı dünyada başka bir yaşam kadar ağır bir cevaptır sığınacağımız. Ölçüyoruz artık soruları, karşılık gelecek cevapları da biçiyoruz. Soru varsa cevap onun civarındadır. Korku varsa cesaret çeperindedir. Buraya ancak o kadar gelebildik.
Bilindik ne varsa orada kalsın, engel olan kim varsa yerinde saysın. Yeniden ve yeni ne varsa beri gelsin de bizi bulsun. Olmadı, çağıralım da en uzak, en olmaz düşlerimiz sokaklarda yeni sloganlara dönüşsün. Oraya ancak o kadar gelebiliriz.
* Haftanın kitap önerisi: John Berger, Hoşbeş / Çeviren: Aslı Biçen, Beril Eyüboğlu, Oğuz Tecimen- Metis Yayınları