her meseleyi ele alan, hiçbir tutarsızlığı bulunmayan, bütün açık noktaları kapanmış, her konuda olabilecek en doğru ya da en radikal veya en geçekleşebilir çözümü öneren bir program, bir politik hareket için çok önemli ama başarısına katkısı sınırlı. tarihsel koşullar, öncelikler, hareket tarzı ve daha birçok başka unsurun etkisi daha büyük. şu an tarihi bir dönemeçteysek bütün bunları bir kere daha değerlendirmekte fayda var bence.
bu açıdan baktığımızda nasıl bir noktadayız? 14 mayıs seçimleri, mevcut iktidardan kurtulmak için önemli bir aşama, muhalefetin kazanacağına kesin gözüyle bakılıyor. anketleri, iktidarın seçim sandıklarına ve ysk’ya hakimiyetini, iktidarı elinde tutmak için yapabileceklerini hesaba katınca bu iyimserliği paylaşamıyorum. diğer yandan, elinin altında militer güçler bulunun bugünkü iktidarın, seçimi kaybetse de memlekete huzur vermeyebileceğini düşünüyorum. yani bizi her türlü sert ve sıkıntılı bir dönem bekliyor; inşallah yanılırım. “yine baharlar gelir” de diyemiyorum çünkü hiç bahar hatırlamıyorum. zaten herhangi bir yeni düzen geçmişin tekrarı olamaz.
diğer yandan şunu da hatırlamakta yarar var. bu ülkenin ve başka birçok ülkenin yönetiminde parlamento tek söz sahibi değil, devlet aklı var, emperyalist dayatmalar var, yerli sermayenin talepleri var… 15 temmuz’dan sonra meşruiyetini kaybetmiş ve rejim olarak adlandırılmayı hak etmiş olan tek adam düzenine karşı mücadelemiz, esas olarak, seçmenin, belli bir demokratik işleyiş içerisinde tayin ettiği meclisin, ülkenin yönetimindeki gücünü ve etkisini artırma mücadelesi.
memleketteki her kötü şeyden bu rejim mi sorumlu? hayır.
daha önemlisi şu bence; siyasal mücadelenin “zirvesi” mecliste mi? partilerin amacı, mümkün olan en fazla sayıda insanı ikna ederek orada mümkün olan en yüksek sayıyla temsil edilmek mi olmalı?
şu kritik anda, meclisteki milletvekili sayılarının önemli olduğu ortada. ama siyaset denen şeyi parlamenterlerin icra ettiğine, halkın da esasen seçmen olduğuna dayanan siyaset yapma tarzı burjuva politikasına çok uygun. burada ufak bir parantez açayım, dünyanın tek egemeninin burjuvazi olduğunu düşünmüyorum tabii ki. burjuvazinin erkeklerden farkı sayıca çok az olmasına rağmen elinde büyük bir gücün bulunması. halkı çıkarları, talepleri, fikirleri olan bir topluluk olarak değil de seçmen olarak tanımlamak burjuva siyaseti için çok elverişli çünkü vatandaş, yasaklar, maddi güç dengesizliği vb. araçlarla sınırları çizilmiş partilerin ardına dizilerek seçmen olabilir ancak ve kendi ihtiyaçlarından başka şeyleri önceleyerek oy kullanmak üzere manipüle edilebilir. seçmen olarak birlikte hareket etme zorunluluğu, örgütlenmekten farklı çünkü partilerden size en yakın olanı hatta sık sık size en yakın olanlardan başarı şansı en yüksek görüneni tercih etmek zorunda kalırsınız; alternatifler sınırlıdır. ama örgüt canlı bir organizma gibidir; örgütü hep birlikte şekillendirmek, örgütle birlikte, onun topluma kolektif etkisiyle ve tek tek mensuplarının hayatına dokunuşuyla değişmek mümkündür. örgütlendiğiniz “yapı” parti de olabilir ama bu, oy vermekle yetindiğiniz partiden farklıdır.
ister toplumu adım adım dönüştürmeye çalışalım, ister devrimci bir sıçrama ânına doğru yürüyüşü kuralım… ki bunlar tarihin akışı içinde birbirinden bağımsız olmuyor. toplumun yapısında, zihniyetinde bir değişimi oluşturmadan eşitlik, özgürlük ve adalet sağlayacak bir devrimi gerçekleştirmek mümkün değil. aynı şekilde, toplumdaki değişim bir aşamasında devrimci bir sıçrama ânını gerektiriyor, onu doğuruyor.
geçen kırk yıla bu açıdan bakınca, kürt özgürlük hareketinin, sömürgeciliğe karşı çıktığı yolda türkiye’nin tamamına ve daha genel olarak -emperyalist güçlerin ortadoğu dediği- batı asya’ya yönelik demokratik etkisini görmemek mümkün değil. köh’ün, türkiye siyasetinin bir kısmının, ağa dizilerinden gördükleriyle kavramaya çalıştığı kürt toplumsal gerçekliğini nasıl özgürlükçü ve eşitlikçi bir biçimde dönüştürdüğünü görmemekse, sanırım biraz mesafeden, biraz da miyopluktan kaynaklanıyor ama inkâr gerçeği ortadan kaldırmıyor. örneğin hakkâri’de, bir genç kadına, aday adayı olmasına yerel basın üzerinden karşı çıkan iş insanı babasına itiraz edecek gücü, bu çelişkiyi özneleşmek olarak tanımlayacak bilinci sağlayan gerçek bu. topluma, sökülmesi zor çıpalar atarak yayılan etki.
bütün bunlar parlamenter siyasetle mi gerçekleşti? hayır! bir ulusun inşasını örmenin de avantajıyla, örneğin tüzüklere büyük mücadeleyle giren cinsiyet eşitlikçi maddeler, cinsiyet eşitlikçi politika, taban örgütlenmeleriyle, mahalle çalışmalarıyla, ilmek ilmek örülerek toplumda karşılığını buldu. söz çok önemli ama hayatın içinde sağlaması yapılmadan, sınanmadan, bazen geri çekilip sonra tekrar daha yüksek dillendirilmeden, sabırla tekrar edilip toplumun dokusuna yedirilmeden gücüne ulaşmıyor. bu dönüşüm, en mükemmel programlardan daha değerli, daha dönüştürücü, daha işlevli.
söylemeye gerek var mı bilmiyorum; kürt özgürlük hareketinin perspektifini bütünüyle benimsemiyorum, çözümlemelerinin, önerilerinin bir kısmına katılmıyorum, yaptıkları içinde aklıma yatmayan şeyler var. kürt hareketinin dünyanın biriciği olduğunu düşünmüyorum ama komünistlerin, sosyalistlerin bu hareketten öğrenecekleri olduğuna inanıyorum. en çok da, önümüzdeki döneme hazırlanmayı, bu topraklardaki baskıdan en fazla, başka herkesten kat be kat fazla nasibini almış bu harekete bırakmamak için.