Dünyanın bir çağ dönüşümünün eşiğinde olduğuna işaret eden DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğuları, ‘Yepyeni bir uygarlığın kapılarını aralayan devrimler sürecinden geçiyoruz,’ derken Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, Türkiye’ye Rojava ile diyalog kurma çağrısında bulundu
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları, Meclis Genel Kurulu’nda görüşmeleri başlayan 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi kapsamında konuştu.
‘Devrimler sürecinden geçiyoruz’
Cezaevinde bulunan tutsakları selamlayarak sözlerine başlayan Hatimoğulları, işçi ve emekçilerin yaşadığı sorunlara işaret etti. İşi ve emekçilerin yaşadığı sorunların sebebinin AKP-MHP iktidarı olduğunu vurgulayan Tülay Hatimoğulları, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi şirket gibi yönettiğini söyledi. Tülay Hatimoğulları; “Erdoğan şirketi batırdı” dedi. Dünyanın bir çağ dönüşümünün eşiğinde olduğunu da ekleyen Tülay Hatimoğulları “Yepyeni bir uygarlığın kapılarını aralayan devrimler sürecinden geçiyoruz” dedi.
‘Savaşın bölgesel sureti’
Tülay Hatimoğulları savaşın artık her yerde olduğunu söyleyerek, “Rusya’dan Ukrayna’dan baktığımızda savaşın batıya yayıldığını görüyoruz. Çin, Tayvan denklemine baktığımızda, savaşın diğer bölgelere yayıldığını görüyoruz. Ama savaş bu koşullarda ne şekilde yayılırsa yayılsın; en nihayetinde hala Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde emperyalist güçlerin paylaşım savaşlarının bölgesel suretini görmekteyiz” şeklinde konuştu.
Hedef ne?
Tülay Hatimoğulları Suriye’deki gelişmelerin ışığında Ortadoğu’nun yeniden şekillendiğini kaydederek, “Ortadoğu’da süren savaşların nihai amaçları ortadadır. Hedef; İran’ı etkisizleştirmek, yapabilirlerse savaşa çekmek, Rusya’yı sınırlamak, Çin’in kuşakyol projesinin önünü kesmek ve bunu küresel sermayenin başka bir bloktan yükselen bir tehlike olarak açığa çıkmasını engellemek. Tüm bunların sonucunda; Asya-Pasifik hattını engellemek ve gerekirse savaşları bu anlamda büyütmek. Bütün hedefleri bu” diye konuştu.
Daha büyük bir savaşın kapıları aralanıyor
Yaşanan bu gelişmelerin Türkiye’yi etkilediğini de belirten Tülay Hatimoğulları, sözlerini şöyle sürdürdü:
Suriye’deki bu gelişmelerin içinde İran’ın da olduğu daha büyük bir savaşın ortamının ve koşullarının yaratıldığının altını çizmek isterim. Bunun üzerinde özel çalışıldığını belirtmek gerekiyor. Bu planları aklımızdan bir an bile çıkarmadan Suriye’deki son gelişmeleri değerlendirmeliyiz. Daha büyük bir savaşın kapılarının açılacağını bilen bir yerden değerlendirmeliyiz. Emperyalist güçlerin imalatı olan El Kaide, El Nusra ve Suriye’de uzantıları olan HTŞ dahil olmak üzere; çok sayıda irili ufaklı örgütü buradan türediğini biliyoruz.
Bu türeyen örgütler şimdi bir kez daha sahne almış durumdadır. Türkiye’deki iktidarın imalatı bu çete örgütü, şu anda Suriye’de yine faaliyet yürütmektedir. Kuzey Doğu Suriye’deki Kürtlere ve Suriye haklarına karşı kullanılmaktadır. Bu iktidarın Türkiye ve bölgeye yaptığı en büyük kötülük; Kürt sorununda çözümsüzlüğü sürdürmek, Neo-Osmanlıcı hayallere kapılmak ve bunun peşinden giden bir dış siyaset izlemek.
Kim komşu olsun?
Bu iktidarın eğitip donattıkları, Türkiye’deki yurttaşların katili oldu. Maaşlarını kıstığınız zaman ve vaktiyle Esad’la görüşme teklifinde bulundunuz diye Reyhanlı sınırında Türk bayrağını yaktılar. Güvenlik adı altında izlediğiniz politikalara baktığımız zaman; Türkiye’nin sınırları bir zaman bu kadar güvensiz olmamıştı. Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan Kürtler demokratik farklı haklarla ortak yaşam kültürünü benimsemiş kadın özgürlükçü bir anlayışa sahiptir. Sekülerdir aynı zamanda. Biz bu kürsüden defaatle söyledik. Kürt halkı mı komşumuz olsun yoksa IŞİD ve türevi örgütler mi…
Saldırılar son bulmalıdır
Ortadoğu soykırım kıskacında. Bizim Suriye ile ilgili tavrımız çok nettir; çetelerin kimi bölgelerde devam eden müdahaleleri derhal son bulmalıdır. Suriye’nin kaderini Suriye halkları demokratik bir zeminde belirlemeli ve orada demokratik bir anayasa yapım sürecine katkı verilmelidir. Dış müdahaleler derhal bitmelidir. Bugün elimize ulaşan haberler Ayn İsa’da çoğu çocuk 12 sivil TSK güçlerinin SİHA’larıyla katledildi. Minbic günlerdir bombalanıyor.
Statü hakkı tanınmalı
Orada sivillerin olduğu yerler bombalanıyor. Türkiye’de iç barış barış diyeceğiz ama Minbiç, Eyn İsa, Tel Rıfat’ı vuracağız. Böyle bir dünya yok. TSK orada gerçekleştirdiği o saldırılara son vermelidir. Suriye’de yaşayan Araplar, Kürtler, Ermeniler Türkmenler, Dürziler, Arap Aleviler, Nusayriler, İsmaililer, Asuriler, Asurlar ve burada sayamadığım tüm farklı halklar ve inançların bir arada yaşam kültürüne sahiptir ve herkesin temsil edildiği ortak kapsayıcı demokratik bir anayasının oluşması için katkı vermeliyiz. Kürtlerin statüleri mutlaka ve mutlaka tanınmalıdır. Demokratik Suriye, demokratik Ortadoğu diyorsak; oradaki Kürt kardeşlerimizden korkmayacağız, çekinmeyeceğiz. Oradaki Kürt kardeşlerimizle ortak yaşamın yollarını bulmalıyız. Onun için de bu parlamento çalışmalıdır.
Kürt-türk ittifakı model olur
Demokrasi karşıtı güçlerle, insanlık karşıtı güçlerle iş birliğine mutlaka son verilmelidir. Ortadoğu’da Kürt halkının kazanımları Türk halkının ve bütün Türkiye halklarının kaybı değil, kazancı olur. Kürtlerin ve Türklerin demokratik zemindeki ittifakı, Ortadoğu halklarına model olacaktır.
Kadınlar bütçede yok
Sevgili kadınlar, bu bütçede en çok olmayan bizleriz. Bu bütçenin toplumsal cinsiyete duyarlı bit bütçe olması için biz DEM Parti olarak her fırsatta mücadele ettik. Kadınlar her gün şiddete uğruyor, katlediliyor. Ayşenur Halil, İkbal Uzuner ve IŞİD vari yöntemle canice, vahşice katledildi kadınlar. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin haddi hesabı yok ama kadınlar bu bütçede yok.”
Hatimoğulları’nın mikrofonu kapatıldı
Kadınların yaşadığı sorunlara, AKP-MHP’nin saldırılarına ve yargının kadınların aleyhinde verdiği kararlara işaret eden Hatimoğulları, kadınların taleplerine işaret etti. “Jin jiyan azadî” sloganının da yasaklanmasına tepki gösteren Hatimoğulları, Meclis kürsüsünde sloganı tekrarladı. Ancak bu sırada mikrofon kapatıldı ve slogan tam olarak duyulmadı” dedi.
Hatimoğulları, “Kadının adını belediyeden de silmek için eş başkanlık sistemimizi de yok saymak için ne yapıyorlar? Halkın iradesini, kürdün, seçilmişin iradesini, seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldırmak için kayyım atıyorlar. Oysa olması gereken bu kadın kurumlarının desteklenmesidir” ifadelerini kullandı.
‘Yeni bir döneme girme fırsatı var’
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan da Meclis Genel Kurulu’nda görüşmeleri başlayan 2025 Merkezi Bütçe Kanun Teklifi’ne dair konuştu.
Tuncer Bakırhan, Suriye’de yeni bir döneme girme fırsatı olduğunu ve artık kin, öfke, intikam duygularıyla değil demokratik bir düzen yaratma isteğiyle hareket etmenin zamanı olduğunu söyledi. “Suriye’de demokratik bir yönetimin ülkeyi yönetmesini arzuluyoruz” diyen Bakırhan; Suriye’de kurulacak geçici hükümetin demokratik bir sürece geçişin hazırlıklarını yaparak bunu dünyaya deklare etmesi gerektiğini belirtti. Bakırhan “Suriye Suriyelilerindir, Suriye halkının ortak iradesine bütün güçler saygı göstermelidir. Suriye’de yaşayan bütün halkların ve inançların hakları demokratik bir anayasayla güvence altına alınmalıdır. Suriye’de geçmişe benzer bir siyasal iktidara dönüşün yolu artık kapanmalıdır” dedi.
Türkiye’ye yansıması ne olur?
Çatışmaların durması gerektiğini belirten Tuncer Bakırhan, “Suriye’yi daha derin bir savaş ve istikrarsızlık adasına dönüştürecektir. Hızla ateşkes sağlanmalı, bitimsiz savaşların adresi olan yeni bir Lübnan’ın, Libya’nın ortaya çıkması engellenmelidir. 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesinden sonra oluşacak psikolojik ve siyasal enerjinin, yeni fay hatlarını tetikleyerek hemen sınırımızda büyük bir karmaşa yaratması, Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin istikrarsızlaşmasını getirecektir” diye kaydetti.
Diyalog çağrısı
Tuncer Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suriye’nin yeni döneminde halkların bir arada yaşamı konuşulurken Minbic’e saldırmak; Suriye ve Türkiye’de çözüm arayışlarını baltama girişimidir. Bu akıl tutulmasıdır. Bundan vazgeçilmesi gerekiyor. Türkiye olan biten gelişmelerden azade değildir. Bu sebeple; AKP iktidarının Kürt kazanımlarına dönük yeni bir saldırısı, Suriye’de istikrarı başka bahara bırakacak, Ortadoğu’daki ateşi harlayacaktır. Bu konuda AKP iktidarını Suriye’ye dönük barış ve çözüm politikasını yürütmeye ve Kuzey-Doğu Suriye yönetimi ile diyalog içerisine girmeye çağırıyoruz.
Ortak irade esas alınmalı
“Radikal selefi gruplardan Arap Alevilere, Dürzilere, Süryanilere, Hristiyanlara, Kürtlere, Ermenilere, Türkmenlere, Çerkezlere herhangi bir saldırı olmaması için başta Birleşmiş Milletler olmak üzere bölgede bulunan bütün güçlere büyük bir sorumluluk düşüyor. Suriye’nin geleceği halkların ve inançların demokratik katılımı ile inşa edilmelidir.
Büyük fırtına uyarısı
“Küresel ve bölgesel güçler arasındaki sancıların bedelini maalesef Ortadoğu halkları ödüyor. Suriye’de bitmeyen çatışmalar, İran’daki teyakkuz hali, Irak’taki belirsizlik ve hepsinin ortasında İsrail’in saldırıları altındaki Filistin ile Lübnan var. Ortadoğu’da taşlar yerinden oynarken, Türkiye’nin bundan etkilenmeyeceğini düşünmek büyük bir yanılgıdır. Bir yandan küreselde, diğer yandan Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere bakıldığında; etrafımızı saran ve yaklaşan ‘Büyük fırtına’ görülmelidir.
Hepimizi etkileme potansiyel olan bu yangından nasıl kurtulabiliriz? İşte siyaset bütün kurumlarıyla buna yoğunlaşmalı ve bir yol bulmalı. Bu yolu ortak bir akılla bulabiliriz. Bu fırtınadan devlet aklı onarıcı ve adaletli bir geçiş dönemi ile çıkabilir. Bu evrensel bir çözüm yoludur. Ya toplumsal birlikteliğimizi, demokrasi, hak ve özgürlükleri güçlendireceğiz ya da bu ateş çemberinin büyüyerek bize doğru gelmesini bekleyeceğiz.”
Bu bütçe çürümeyi büyütme pusulasıdır
2025 Bütçesine baktığımızda Sosyal Yardım ve Destekler için bütçeden ayrılan pay 651 milyar TL iken sadece faize ayrılan pay bunun 3 katı yani 1 trilyon 950 milyar TL’dir. Şimdi bu bütçe yoksulun, işçinin, kadının, emekçinin, memurun, dezavantajlı grupların bütçesidir diyebilir misiniz, elbette diyemezsiniz. 2025 yılı merkezi yönetim bütçesi teklifiniz bu çürümeyi büyütme pusulasıdır. Milyonlarca insan açlıkla mücadele ederken, kredi borçları ve icralar alıp başını giderken, esnaf siftah bile yapamazken, teklif ettiğiniz bu bütçe sorunları derinleştirecektir.
Savaş baronlarına gidiyor
Bu bütçe teklifinde büyük çoğunluğu aç, yoksul, işsiz halktan toplanan 12 trilyon 800 milyar TL gelir bekleniyor. Yoksulun, emekçinin alın terinden alınan bu kaynak üç kıyak kesime aktarılıyor. Faize 1 trilyon 950 milyar TL, savaş ve güvenlik harcamalarına 1 trilyon 608 milyar TL, teşvik, istisna, muafiyet, garanti ödeme adı altında sermayeye 3 trilyon TL aktarılıyor. Yani halkın bahçesinden toplanan 12 elmanın 6 buçuğu faiz lobilerine, zenginlere, savaş baronlarına aktarıyorsunuz. Geriye kalan 5 buçuk elmayı 85 milyon insan paylaşsın diyorsunuz.
Destek vermeye hazırız
Türkiye sınırları dışında yaşayan Kürtlerle hasımlık değil hısımlık kazandırır. Suriye’de siyasal denklemin yeniden kurulacağı bir süreçte Kürtlerle diyalog emin olun Türkiye’ye de büyük kazandırır. Türkiye, izleyeceği barışçıl politikalarla Ortadoğu’da örnek olabilir. Türkiye’nin sınırları dışındaki Kürtler Türkiye için bir tehdit değil bir barış imkanıdır. Bunu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin değerlendirmesi gerekir. İnkâr ve dışlama bir siyaset olamaz, olmamalıdır. Ortadoğu’da barışın sağlanması adına bölgesel bir ittifak, sosyal, ekonomik ve kültürel etkileşim şarttır. Bu konuda iktidarın atacağı adımlara her türlü desteği vermeye hazırız.
20 yılda 12 yol haritası
Son 20 yılda Kürtler, demokratik çözüm için toplam 12 tane çözüm ve yol haritası sundu. Demokratik Çözüm Bildirgesi, Kürt Sorununda Çözüm ve Çözümsüzlük İkilemi, Demokratik Çözüm ve Barış, Büyük Barış Çabası, Özgür Birliktelik ve Barış Hamlesi, Barış Planı, Toplumsal Barış ve Demokratik Katılım Yasası, Barış İçin Yol Haritası, Yol Haritası ve Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşam Süreci. Bu başlıklar önerilen çözüm projeleridir. Bu çözüm metinlerinde bugünkü tüm krizler için reçeteler bulunmaktadır. Hepsi devletin arşivlerinde mevcuttur. Maalesef bu çözüm fırsatları değerlendirilmedi. Dikkate bile alınmadı. Aksine, Kürt meselesini çözümsüzlüğe sevk eden bastırma raporları hazırlandı.
Çözümsüzlüğün raporları
Bakın, sadece bizim değil, devletin de Kürt hafızası çok canlı ve süreklidir. Bugüne kadar hazırlanan raporların bazılarını hatırlatalım. Abdulhalik Renda Raporu, Cemil Uybadın Raporu, Hamdi Bey Raporu, Ali Cemal Bardakçı Raporu, Şark Islahat Planı raporu, Şükrü Kaya raporu, Hüseyin Alpdoğan raporu… Ve daha adını sayamadığım onlarca rapor Kürt sorununun inkârı için yazıldı. Yani Kürtler çözüm için yol haritaları, raporlar hazırlarken maalesef Kürtleri inkar eden raporlar hazırlanıyor. Peki sormak istiyorum: Bu raporların hangisi başarılı oldu? Bu raporlar sorunu büyütmenin dışında bir işe yaradı mı, bir ne işlev gördü? Hep birlikte yaşıyoruz ve şahidiz.
Arayışlara işaret etti
Bu ülkenin hafızasında inkarın dışında çözüm arayışları da var. Bu çözüm arayışlarına sahip çıkmak gerekir. Devlet 93’te Özal üzerinden temasta bulundu. 96’da Başbakan Necmettin Erbakan temas kurdu. 97’de Genel Kurmay doğrudan ilişki kurdu. 99’da Genel Kurmay devlet tarafından yüz yüze temas kurdu. 2000-2005 yılında askeri kanat sürekli görüşme yaptı. 2005’ten sonra 2010 ağırlıklı olmak üzere yürütme erki görüşmeler yaptı. 2013-15 arasında yaşanan süreç, Dolmabahçe mutabakatı gibi tarihi bir noktaya geldi. Yani 93’ten bu yana onlarca çözüm şansı doğdu. Bu imkanlar maalesef barışa evirilmedi. Barış imkânı her ıskalandığında, maalesef inkâr devletin resmi dili olmaya devam etti.
Tarihi aldatamazsınız
Bir tarihsel anekdot aktarayım. 1964 yılında bu mecliste kürsüye çıkan Adalet Partisi Edirne milletvekili İlhami Ertem ‘Türkiye’de hiçbir iktidar Doğu ve Batı ayrımını yapmamıştır’ deyince emekli milletvekili Mustafa Remzi Bucak kendisine bir mektup yazar ve şöyle der. ‘Birkaç safdili aldatabilirsiniz ama tarihi asla’ der. Biraz önce çıkıp konuşan arkadaşlarda yine benzer bir ayrımın olduğunu söyledi, ama ne bizi ne de tarihi asla aldatamazsınız.
Çözümden yana mısınız?
60 yıl önce söylenen sözün aynısını bu kürsülerden halen duyuyoruz. Peki yok demekle sorun çözüldü mü? Ayrım yok demekle sorun ortadan kalktı mı? Cumhuriyet yüz yıldır Kürt meselesinde patinaj yapıyor. Bütün dünya yüz yıl öncesinde bambaşka bir yere evirildi. Ama bu akıl, yüz yıldır bir arpa boyu yol alamadı. Kürtler yüzyılda çok değişti, çok dönüştü. Peki siz neden bir milim değişmiyorsunuz? Yine ortada çok basit bir soru var: Kürt sorununun barışçıl demokratik bir şekilde çözümünden yana mısınız? Değil misiniz? Bunu gerçekten Türkiye hakları merak ediyor.
Kaynak: MA