Şu anda herkes birbirini “devletlerin haritaları değişecek” diyerek korkutuyor.
Mesela müezzinin biri kafayı üşütüp “dağların haritası değişecek” diye caminin hoparlöründen anons etse vatandaş “kıyamet kopuyor” sanarak fücceten ve boşu boşuna ölüverir. Korkması doğaldır da, cami müezzinine inanması çok tuhaftır.
Devletlerin haritası nedir? İmparatorların kılıçla, ulus devletlerin süngüyle, emperyalist devletlerin cetvelle çizdikleri ve tarih boyunca durmadan değişen bir takım resimlerdir. “Fiziki haritalara” bakarsan ya da uzaya çıkıp dünyayı seyredersen bu resimleri göremezsin. Dağları, denizleri, ırmakları, ovaları, yaylaları, ormanları, buzdağlarını, biraz yaklaşırsan insanları, hayvanları, hatta böcekleri görürsün de ne kadar dikkatle bakarsan bak, burnunu sınırın geçtiği söylenen toprağa kadar uzatırsan uzat, ne devletleri, ne ulusları ve ne de bunların içinde yaşadığı haritaları görebilirsin.
Devletlerin binlerce yıllık tarihine bak. Ne görüyorsun? Adını ilk defa duyduğun binlerce devletin bir zamanlar var olduğunu, icat edildiği günden beri bunları resmeden haritaların duvarlarda asıldığını, şimdi ise yerlerinde yellerin estiğini görüyorsun.
En iyisi “ceddinin” malı olduğunu sandığın Osmanlı İmparatorluğu’nun haritasıyla Türkiye Cumuriyeti’nin 1924 yılında çizilen haritasını koy önüne. Ne gördün? Harita değişmiş. Sonra 1939 yılında babanın ve annenin ilk mektepteki “Atlas” adlı harita kitabını al önüne. O da ne? Harita yine değişmiş. “Hatay” isminde bir vilayet haritana eklenmiş. Yani değişmiş. Kıbrıs’ı da eklersen, hele şimdi Afrin’di, Şehba’ydı, Cerablus’du, Serekaniye’ydi, işgal ve ilhak edilmiş vilayetleri de iliştirirsen, haritan durmadan değişmekte. Vilayetine vilayet, toprağına toprak eklenince sevinçten hopluyorsun, kafan tavana çarpıyor. “82” Halep plakalı ya da “83” Şam plakalı araba siparişini vermeye hazırlanıyorsun.
Seni gidi hınzır, seni gidi köftöhor, seni gidi obur haritan değiştikçe keyiften dört köşesin.
O halde “kahrolsun teröristler, haritamı değiştirecekler” diye neden ortalığı velveleye veriyorsun? Sen değiştireceksin de o terörist dediğinin elleri armut mu toplayacak? O da değiştirir. Aç 1990 yılının haritasına bak. Ne görüyorsun? Suriye ve Irak devletlerinin 1918’de çizilen (Hatay dışındaki) devlet sınırları değişmemiş. Dön 1991 yılının haritasına bak. Senin haritanı değiştirecek bir tehdit ortaya çıkmış: Federal Kürdistan haritası. Hala “biz neden Amerikalıyla Irak’a girip, bu haritanın değişmesini önleyemedik” diye dövünüp duruyorsun. Erdoğan’a bakıp “Atatürk sana Türk dövün, kork, yan gel yat mı dedi” diye sitem ediyorsun. Derken 2010 sonrasının haritasına bak. Bakarken “titre ve kendine dön”. Ne gördün? Irak Federe Kürdistan Bölgesi. İran “siyasi haritasında” da şüphe uyandıran bir yer var: Rojhilat Eyaleti. Başka? Rojava. Gözün anında kendi haritana kaydı. Seçimlerin sonunda “kırmızıya” boyanan yerler var. Neresiymiş o yerler? Bakur. Kayan gözün korkuyla büyüdü: “Eyvah haritam değişicek” diyorsun değil mi?
Ne dersen de, bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa ertesi gün değişir. Harita bu. Durduğu yerde durmuyor. Senin haritan bir zamanlar Asya, Afrika ve Avrupa haritasıydı. Değişti. Geldi Sevr. Haritan oldu mu sana “Engürü Çengürü” gibi bir şey. Sonunda Cumhuriyet haritasına Lozan’da razı oldun. “Yurtta sulh, dünyada sulh” derken şimdi yeniden haritanı değiştiriyorsun. Bre Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz bu harita değiştirme marifeti sırf sana mı ait? Sana baktıkça benim bile harita değiştiresim geliyor.
Adam açmış önüne Osmanlı haritasını. Muhteşem Süleyman’ın, İsrail dilinde “Salamonun” sınırlarına hasretle bakıyorsun. “Halep Türk şehriydi, ceddimizin bayrağı Halep Kalesi’nde dalgalanıyordu, orada Türk akçesiyle alış veriş yapılıyordu, şimdi de bayrağımız Halep Kalesi’nde dalgalanıyor ve Türk lirası şu haliyle bile Halep bakkalında geçerli” diye gençlerin tabiriyle “sevindirik” oluyorsun. Zaten “bizimdi” yine bizim oldu diye elinde doksandokuzluk tesbih keyifleniyorsun.
Ey aklı bir karış havada olan “yeni Osmanlıcı” vatandaşım. Aklını havadan al, kafana yerleştir. Hani “megalo idea’dan” korkuyordun ya. Onu düşün. İstanbul surlarına Bizansın istavrozlu bayrağının dikilmesine ne diyorsun? Bizans İmparatoru’nun kafası resmedilmiş altınlarla Kapalıçarşı’da alış veriş yapıldığını gözünün önüne getiriyor musun? “Nasıl olur” dersen, ben de sana “palikarya” dediğinin ceddini hatırlatırım. Ya onlar da “Halep seninse, Kostantinopolis de benimdir” derse? Ya Trabzon köylerinde hala Rumca konuşanlar asıllarına dönüp de “ya hu, buralar vaktiyle Pontus Krallığı değil miydi” diye 19 Mayıs 1919’daki Mustafa Kemal ile Topal Osman’ın “temizlik” harekatını hatırlarsa?
Kendi ceddini hortlatmaya kalkanlar, başkalarının da kendi cedlerini hortlatmasına kızamazlar. Ne yapacaksınız? Haritaları hortlaklar savaşıyla mı değiştireceksiniz?
Ezcümle “haritaları değiştirenler kendi haritalarının da değişeceğini”, kafalarında kavak yelleri esmiyorsa, düşünmelidirler.
Bana öyle geliyor ki, topoğrafya uzmanı küresel güçler, daha çok da İngilizler, Amerikalılar, İsrailliler şu aralar ellerinde pergel ve cetvel Ortadoğu’da yeni haritalar çizmekle meşguller. Syces Picotlar vaktiyle çizdikleri haritalardan, şu ara mezarlarındaki tabutlarında pişmanlıktan rövaşata denilen ters takla atıyor olmalılar. “Türkiye’ye Sevr’den sonra Lozan’ı verdik, Irak’taki Araplara devlet kurma hakkı tanıdık, İran’da Şahlık rejiminin bize göbekten bağlı olduklarını düşündük, Suriye’ye Fransız İhtilali’nin bayrağını diktik, Birinci Dünya Savaşı sonunda her birini Kürdistan’ın bir parçasını vererek ödüllendirdik, bu yolla Ortadoğu’ya hakim olacağımızı sanmakla feci şekilde yanıldık” diye İsa Jesus’tan affedilmeleri için günah çıkarıyor olmalılar.
Günah çıkaranların çocukları şu anda Türkiye’nin, Suriye’nin, Irak’ın, İran’ın haritalarında, kimisi “Rojhilat eyaleti”, kimisi “Başur Federal Bölgesi”, kimisi “Kuzey ve Doğu Rojava özerk kantonları” ve kimisi de “yerel seçimin kırmızıya boyadığı Bakur” olarak gözüken yerleri inceliyorlar ve “bu dört devlet bizim adımıza ve çıkarımıza bu dört parça Kürdistan’a hakim olmayı beceremediler, o halde onlara nasıl verdiysek, verdiklerimizi geri alalım” diye düşünmeye başlıyorlar.
Biraz gecikmeyle. Çünkü köprülerin altından çok sular aktı. Kürdistan halkı “alınıp verilen, satılıp satın alınan” aşiretlere bölünmüş, uluslaşma sürecinden uzak, kendi “haritasından habersiz” bir mazlum halk olmaktan çıktı. Sizde haritacılar, topografyacılar varsa onlarda da var.
Küreseller dün çizdikleri haritadan memnun değiller. Eskisini silip yenisini çizmeye kalkıyorlar. Saray da “hazır yeni harita yapılıyorken, ben de kendi haritamı yapayım” diye hareketlenmiş. İyi de yapılacak bu haritaların içinde yaşayan Kürt halkını neden hesap etmiyorsunuz? Elli milyon Kürdün, birkaç yüz binlik özsavunma güçleri sizlere bir şeyler hatırlatmıyor mu?
Ben bu yazımda herkese bu gerçeği hatırlamasını tavsiye ederim.