Türk burjuvazisini DSG ile YPG’nin ve YPG ile de PKK’nin ayrı yapılar olduğuna inandırabilir misiniz? Aynı şekilde herhangi bir bilinçli proleteri de El Kaide’yle IŞİD’in, El Nusra’yla da Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütlerinin birbirinden farklı olduğuna ikna etmek zordur. Bu ikinci grubun Batı medyasındaki ortak adı “Türkiye’nin desteklediği cihatçı çeteler”dir. IŞİD’in Irak emiri Ebu Bekir el Bağdadi ve HTŞ lideri Ebu Muhammed el Golani, aynı hayali devletin, Irak Şam İslam Devleti’nin iki emiridir: Biri Bağdat emiriydi ve belli ki Şam – ki Şam bu bağlamda bütün Suriye hatta bütün Levant demektir – emiri olarak da Golani’yi atamıştı. Biri öldü öteki de an itibarıyla öldürülmüş olabilir. Yeni emirler olacaktır tabi ama Golani’nin tam ömrünü adadığı murada ermek üzereyken – eğer doğruysa – ebediyete intikal etmiş olmasının ziyadesiyle trajik olduğunu teslim etmek gerekir.
Suriye Baas rejiminin ordusu bozguna uğradı ve panik içinde Şam’a doğru kaçıyor. Bazı iddialara göre kaçmakla kalmayıp Esad’ı bir darbeyle devirme teşebbüsüne de girmiş bulunuyor. Şam kent merkezi bütün gece ağır otomatik silah sesleriyle inledi. Beşar Esad’ın kardeşi Mahir’in komutasındaki Dördüncü Tümen’le Beşar’a sadık Cumhuriyet Muhafızları arasındaki çatışmanın gürültüsü olduğu söyleniyor. Bu kaotik atmosfer içinde Ukrayna’da başı fena halde meşgul olan Rusya, imdada yetişerek durumu halâ tersine çevirebilir; Esad’ın boynunu ipten kurtarabilir.
Rus basınına göre bu durumun sorumlusu Türkiye hükümeti. Soçi ve Astana mutabakatlarında üzerine aldığı yükümlülükleri yerine getirmediğine işaret ediyorlar. Golani önderliğindeki HTŞ kuvvetleri, aylardır Türk kontrolündeki İdlib’de bu operasyonun hazırlığını yaparken yalnızca seyredildiler. Türkiye, bütün itirazlara rağmen Hatay Cilvegözü sınır kapısını yıllardır bu örgütün kontrolüne bırakmıştı. Oysa HTŞ, dünyanın birçok ülkesi gibi Türkiye’nin de terörist örgütler listesinde yer alıyordu. Ukraynalı uzmanlar da aylardır İdlib’de HTŞ’ye İHA/SİHA operasyonu ve gece dürbünü kullanımı eğitimi vermekte. Dahası, daha önceki adı ÖSO olan Suriye Milli Ordusu (SMO) adı altında Türkiye devletinden düzenli maaş ve askeri eğitim alarak sistematik olarak silahlandırılan unsurlarla HTŞ arasındaki geçişler oldukça gri bir alan oluşturmaktadır. Yani İdlib’de kim HTŞ kim SMO diye sorulduğunda hem o hem de öteki yanıtını almak oldukça muhtemeldir. Başa dönersek, burjuvazi ayrıdır der fakat proletarya inanmaz. Yalnızca bilinçli proletarya ya da Rus basını değil bütün Batı medyası “Türkiye’nin desteklediği cihatçılar” olarak tanımlıyor HTŞ’yi. SMO’nun ve ÖSO’nun künyesiyse zaten her kamuoyu açısından aşikâr.
Abdülkadir Selvi, Kasım ayı başından bu yana reisinin ağzından “Haftaya bambaşka bir gündemimiz olacak” ifadelerini yazıyordu. O öteki hafta bir türlü gelmek bilmedi. O esnada hükümet destekçisi MHP’nin genel başkanı Devlet Bahçeli, büyük açılımlar yapıyordu. Açılımlar, Kürt meselesiyle ilgiliydi ve bugüne kadar duyulmamış sözler sarf ediliyordu. Bahçeli, Kürdistan İşçi Partisi lideri Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı”na işaret ediyor ve İmralı’daki tecrit koşullarından çıkarılarak Meclis’e hitap etmesi gerektiğini söylüyordu. Daha sonra, bu talebinin ilk adımı olarak DEM Parti yetkililerinin Öcalan’ı İmralı adasında ziyaret etmeleri önerisinde bulundu. Türk ırkçısı bir parti olan MHP’nin başkanı tarafından böyle radikal barış önerilerinin yapılması bütün gözlemcileri şaşırtmıştı. Birincisi, PKK’nin Türkiye’deki operasyonları yok denilebilecek kadar azalmış bulunuyor. İkincisi, MHP ve Bahçeli 2010’lu yıllarda denenen ilk barış girişiminin en sert muhalifleriydi.
O halde, MHP’ye bu kez on küsur yıl öncekinde verilenden daha yüksek bir merciden, “dikkat barış yapılacaaak; yap!” emri verilmiş olsa gerekir. İkincisi, bu talimat Türkiye toprakları içinden çok sınır ötesiyle ve özellikle Suriye’yle ilgili olmak durumundadır. Her iki ihtimalde de oldukça yüksek bir merci söz konusu: ABD ve İsrail’in İran operasyonu. Operasyon deyince hemen özel kuvvetler ve gizli servis akla gelir ama İran devlet aygıtında rejim değişikliğini hedefleyecek bir operasyon, askeri değil de tamamen sivil olabilir. İran’ın Kürt nüfusu (Rojhelat bölgesi), molla rejiminin devrilmesi perspektifi açısından önemlidir. Kürt halkı ve onların ülkesi Kürdistan ise; İran, Ermenistan, Irak, Suriye ve Türkiye gibi birçok ulus-devletin sınırları arasında bölünmüş bir ülkedir. Bir parçasına özgürleşme vaatleri verilirken öteki parçalarında özgürlüğün hissedilir olması gerekmektedir. Bahçeli’ye belli ki bu talimat verilmiştir. Kötü değildir. Hayırlara vesile olması her barışsever proleterin ortak umududur.
Hülasa, Erdoğan’ın “yakında müjdemiz olacak” demesinden muradının ne olduğu anlaşıldı: Muhtemelen mezhebî sebeplerle hiç hazzetmediği ama Rusya ve ABD’nin dayatmasıyla görüşmek zorunda olduğunu hissettiği “Esed”le masaya, “Halep fatihi” sıfatıyla oturma onuru. Bu olmayacak gibi çünkü Erdoğan’ın Halep’e atamayı hayal ettiği kayyum, Ebu Muhammed el Golani, dün gece bir Rus hava saldırısı sonucu vefat etmiş olabilir.
Ama memlekette kayyum mu yok? Belli ki Erdoğan’ın bir kayyum mektebi var ve oradan mezun bir “atanamamış kayyumlar” trajedisi bile yakında memleket gündemine gelebilir.
Atayamayacağı tek bölge ise Rojava’dır. Bu da ona dert olsun.